04 Kasım 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara20°C
  • İzmir21°C
  • Konya19°C
  • Sakarya21°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep25°C

İSMAİL KILLIOĞLU'NDAN: SEÇİM

Siyasal bakımdan belli süreler içinde yapılan seçim, salt seçim olarak pek anlam taşımaz. Hatta bu tarz yapılan bir seçim, başka birtakım olayları, durumları ya da niyetleri gölgelemek gibi bir işlev bile üstlenebilir.

İsmail Kıllıoğlu'ndan:  Seçim

ismail_killiogluhdSiyasal bakımdan belli süreler içinde yapılan seçim, salt seçim olarak pek anlam taşımaz. Hatta bu tarz yapılan bir seçim, başka birtakım olayları, durumları ya da niyetleri gölgelemek gibi bir işlev bile üstlenebilir. Otoriter veya totaliter rejimlerde yapılan seçimler, toplumun ve bireyin yerleşik düzen ekseninde özgür seçim hakkına sahip olduğunu ispatlama şeklinde gösterilir. Özellikle başına “halk” ibaresi eklenen rejimler çoğunlukla bu türden ispatlamalar ile, dışa karşı bir “kişilik” ve kimlik iddiasının meşruiyet temeline işaret etmek gereği duyarlar. İçteyse rejimin özgür irade seçimiyle kabul görmekte olduğu algısını derinleştirerek yaygınlaştırmaya çalışır. Bir anlamda toplumsal bir uzlaşmayı bireyse özgür iradelerin var olduğu algısına dayanarak güçlendirmeyi umut ederler. Böylece bireysel yetenekler sıradanlaştırılır ve tektipleştirilirler. Kuşkusuz birtakım bireysel özgür iradeler, buna uygun seçim yaptıkları algısıyla tabi olduğu rejime bağlılığına ikna olduğu kanısına varabilir de. Gerçekteyse özgür iradenin, kendi mahiyetine tekabül eden bir konunun bulunup bulunmadığını açığa çıkarıcı bir karar sürecinin varlığını çoğunlukla ayırt edemez. Dolayısıyla, bir tür bireysel yanılgı ve onun doğurduğunu farz ettiği bir pişmanlığı yaşama gereğini kendine reva görür. Toplumsallığa ait olma baskısını adeta tek seçenek olarak kabullenir. Kendi kişiliği ve yeteneği ve bunların farkına varabilme imkanını sanki yok eder. Ama kolay kolay özgür irade sahibi olduğunu kavrayamaz ve sıradanlığa ve tekdüzeliğe mahkum olur. Bu davranışlarından önce duygu ve düşünce dünyasını, sonra da hayata, insana, topluma, devlete ve dünyaya bakışını dönüştürür.

Toplumbilim ve ruhbilimciler bu gibi durumları açıklamada “kitle psikolojisi” deyimini kullanmaktadırlar. “Kitle” ya da “kütle” olarak nitelenen, çoğunlukla geçici olan bu grup, toplum olgusuyla ilişkili gözükse de, toplum olgusunun belirgin özelliklerine her zaman sahip değildir. Söz konusu edilen “psikoloji” de, toplumu kavramaya götürücü bir özellik niteliğine sahip olduğu hususunda bulanıktır.

Özetle, 30 Mart Pazar günü gerçekleşen seçimin belirgin yönünün “kitle psikolojisi” deyimini çağrıştırır bir nitelik gösterdiğini düşünüyorum. Elbette oy kullandım. Tercihte bulunurken, yerel yönetim adaylarından siyasi partilerin söylem, eylem ve vaatlerinden, ortaya çıkan birtakım olayları ahlaki ilkeler ölçeğinde değerlendirmelere kadar birçok veri ve göstergeleri özgür irade açısından dikkate aldım. Mesela “çağdaş kentler” kurulacağı veya beş yıllık sürede kazandırılan eserlerin irdelenmesiyle o adayın ruh ve zihin coğrafyasının ipuçları çıkartılabilir. Keza meydanlardaki topluluğa hitap ederken birtakım değer ve onları ifade eden kavram ya da simgelerin nasıl kullanıldıkları, nasıl hoyratlaştırıldıkları, sahiplerinin kişiliğini yöneten ukdelerin ifşasını da.

Genel olarak bakıldığında, siyasetin derin bir anlam yozluğuna büründüğü öncelikle ve rahatlıkla söylenebilir. Aynı şekilde, kitle psikolojisine kendini kaptırmış grupların, toplum olgusunu şiddetle ve hızla çürütmeye başladığı görülebilir. Bu hakikate, gerçeğe, doğru, iyi ve güzele kendini kapatma kadar, böyle bir kapatmanın insan olmayı “ayraca alma” demek olduğundan da habersizleşme demektir.  Kaygı verici olansa, birtakım yazar, sanatçı ve düşünürlerin “farazi” söylemleri, temel önerme gibi almakta sakınca duymamalarıdır.

02.04.2014 Milli Gazete 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.