- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
İSMET EMRE: DİJİTAL DİL
27 Ocak 2021 Çarşamba 13:21
Dijital dil bir geri çekilmedir. Zihnin geri çekilmesi, iradenin geri çekilmesi, eylemin geri çekilmesi, hatta insanın... Dil üzerinden kurgulanan bütün varoluş biçimleri yine dili vasıta kılarak kendilerini sonsuz ufuklara taşıdılar. Tarih boyunca dil, ilerlemenin de kendini öteki canlılardan ayırarak özel bir yere konumlandırışın da en önemli trampleni oldu. Meram anlatmaktan başlayarak meramını ayrıntılaştırmaya, zihnin görüş alanlarını genişletmeye, yüreğin hissedişlerini parlatmaya ve çeşitlendirmeye yönelik yolculuğunda dil, modernleşmeyle birlikte kendini ansızın sayısız ihtisas alanının kucağında buldu. Teolojiden koparak ayrılan hermeneöetik önce din bilimlerini, ardından sosyal, fen ve mühendislik bilimlerini ayrıştırdı, her bir disiplinin kendine özgü yorumu yine kendisinin kurguladığı dil üzerinden inşa edilen devasa bir epistemik alan oluşturdu. 16. yüzyıldan başlayan dilin ihtisaslaşma süreci 20. yüzyılın başından itibaren yeni bir sapağa geldi ve orada ikinci bir dönüşüm yaşadı: Dijitalizm.
Dijitalin hayatımıza girmesi yeni değildir. Oradan bir “izm” türemesi için her ne kadar bir asır beklemiş olsak da ilk işaret fişeği, diğer bütün alanlarda olduğu gibi edebiyatta yakıldı: Modernleşmenin yedeğine aldığı realizm natüralizmi, natüralizm de pozitivizmi doğurdu. Daha yüzyılın ilk çeyreğinde pozitivizm ile natüralizmin meşru çocuğu olan parnasizm cümleye resim sanatını yerleştirdi. Aristo’dan mülhem, modern dünya görüşünün Tanrılaştırdığı “göz” üzerinden dünyayı yorumlama anlayışı, doğrudan bedensi muhatabiyet alanlarını anlamaya yönelik paradigmaları meşrulaştırırken dil de nispeten soyut bir kurgu olarak kendine yeni bir partner buldu: Resim. Resimaltı şiirlerden başlayarak edebiyat ile betimlemenin sıkı bir ilişkiye girdiği bu dönem, radyolojinin keşfiyle ve mikroskobun geçmişte olduğundan çok daha belirgin biçimde hayatımıza girmesiyle cümle ile görüntünün dans ettiği sinemayı doğurdu. Potemkin Zırhlısı’nda görüntüye fısıldayan ses, sonraki süreçlerde yeni bir dil yarattı: Sinema dili. O dil evrile evrile bilgisayar diline, ardından sanalitenin bütün hücrelerine nüfuz ederek sonradan bir ideolojiye, onu da aşarak dünyayı tahakkümü altına alan devasa bir totaliter paradigmaya dönüşen dijitalizme kurban verildi. Önceki bütün süreçlerde dil zihnin, ruhun ve duyguların dışarıya taşınmasının aracı, insanın yeryüzü arayışındaki en önemli merdiveni, hatta kendini görmesi, bilmesi ve tanıması işlevini görürken birden bire görüntünün oyuncağı haline geldi. Bedenin emrine girmiş ruhun arzu patlamaları insanı nasıl önü alınmaz bir enerjiyle donatır ama aynı zamanda mekanik bir kilitlenişe yol açarsa dijitalin emrine girmiş dil de aynı şekilde önce cümlenin metastazı olarak büyük bir nicelik patlaması yaşadı, ardından o niceliğin gerisinde kalan nitelik peyderpey güç kaybederek silikleşti, bütünün içindeki fraktal ögeler olarak dijital dünyanın çirkinliklerini örten, kabalığına deri giydiren, kötülüğünü seyrelterek daha da kalıcı hale getiren bir ayartıcı misyonuna büründürüldü.
Devamı: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/dijital-dil-1479/
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.