20 Nisan 2024
  • İstanbul12°C
  • Ankara11°C

İSTİKLAL MARŞIMIZ, MEHMET AKİF ERSOY VE ÇANAKKALE

İstanbul Hükümeti, Mondros ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiş, yeni bir ordu kurma çalışmalarında sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

İstiklal Marşımız, Mehmet Akif Ersoy ve Çanakkale

14 Mart 2020 Cumartesi 10:29

Meclis Hükümeti,  yeni bir ordu oluştururken, bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır.

Bu bağlamda, Milletin ortak duygularını, ümitlerini, birlikte yaşama ve var olma azmini, milli birlik ve inancını terennüm edecek, ahenkle söylenebilecek şiirimizin klasik ve retorik kompozisyon düzenini, temsil kabiliyetli, milli mutabakat içerikli sembol bir esere ihtiyaç vardır.

İşte böyle bir ortamda;

Anadolu’da tutuşan heyecanı koruyacak, vatan sevgisi ve inancı canlı tutacak, imanı yeniden hatırlatacak ve besleyecek, milletin şanlı mazisi ve ruhundan süzülen bir marş olması düşüncesinin hâkim olduğu bir alışımda,  İstiklal Marşımız ortaya çıkmıştır.

Doğuşu, Kurtuluş Savaşının en çetin dönemine rastlayan İstiklal Marşımız, Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılırken, bilinçaltında yer etmiş olan mazimize ait, tarihi, edebi, dini, kültürel ve ona bağlı gizli ve derin unsurlardan beslenmiştir.

Akif’in portresinin temel çizgilerinin de belirginleştiği yenileşme ve başkalaşma arasındaki fark, yetiştiği çevre, aldığı terbiye ve eğitim, inanç ikliminin bütün olgunluğunun ve güzelliğinin yaşandığı bir ailede ortaya çıkmış olması asla rastlantısal değildir.

Ünlü bir şairimiz, Akif’in aile ve kökeni ile ilgili tanımlamayı yaparken, Baba soyu Rumelili, Ana soyu Buharalı, doğuş yerini de Fatih olarak belirtmektedir.

Akif’in bu özelliği anne boyutunda; duyarlılığı, sağduyulu olmayı, kendini ülkeye adanmışlığı ve şairliğini…

Baba çizgisinde; ataklığı, yılmazlığı, her vuruşmada daha da çelikleşen bir savaş adamlığını, gözü pekliliği, korkmaz lığı, ürkmez ligi ve umutsuzluğa düşmez ligi…

Doğuş yerinde ise; İstanbul’un içindeki ikinci bir İstanbul olan Fatih Semtinde hayatı tanıyıp, keşfettiği yönünde bir karakteri ortaya koymaktadır.

Mehmet Akif, toplumsal dokuyu, inanç ortamının güzelliğini, halkın yazılı olmayan mutabakatlarını, modern hayatın yerli ve geleneksel alana nasıl nüfuz ettiğini, bu gidişatın hangi çelişkilere, trajedilere yol açtığını, neleri çürüttüğünü, nelerin eksilttiğini ve nelerin yenilenmesi gerektiğini bu mahallede gözlemledi.

Bilim ve Teknoloji ile Garplılaşma ve kendi olma ya da benzemek arasında tercihlerin ilk çizgilerini burada idrak etti. Hatta doğulu ve batılı olmayan, kültürel kimlik ve milli şahsiyetini ana kavramlarla anlatamayan ve kutsallarını korumak üzere harekete geçemeyen bir neslin, entelektüel bir ufuk yakalayamayacağını, dünyaya hükmedemeyeceğini, dünyayı etkileyemeyeceğini ve dünya ile uyum sağlayacağını, birikimlerini sosyal hayata uyarlayamayacağının izahatını ve temelini de bu semtte elde etti.

Her türlü boğumlanmaya açık bir fakirliğin sade ve onurlu bir hayata nasıl dönüştürülebileceğini, erdemli yoksulluğun helal kazanç ve emek olduğunu, şiirle gelen ödülün, yoksul kadın ve çocukların iş öğretilmesi için verilmesini önermesi, edip, vakar ve haysiyet abidesi Mehmet Akif Ersoy’un bugünkü sosyal yaraların kapanması koleksiyonunda ilkeli anlayışın toplumun tüm kesimleri için model bir tavır olarak algılanması gerektiği ortaya konulmuştur.

O, Vatan hizmetkârıydı. O, Ağrı Dağı gibi mertebeden yurda bakınca gurur duyuyordu. O, Türklüğe âşık, ırkçılığa şiddetle karşıydı. Gurur ve kibiri hiç olmadı. O sözünün eriydi. Batı ile mücadeleyi “Hak ve Batıl” savaşı olarak gördü. Milletin tankla topla yıkılamayacağını ancak kendi birliğinin çözülerek yıkılabileceğine inananlardandı ve O, Yüce Peygamber’in sünnetine uyarak 63 yaşında dünyasını değiştirdi.

Milletimizin en yaygın ve en büyük müşterek değerlerinden biri olan İstiklal Marşımızı da ancak müteferrik, dava ve devlet adamı, yazar, şair ve daha birçok güzel sıfatlara haiz, tarihimizin altın sayfalarında yerini almış böyle münevver bir insan yazabilirdi. Zaten birçok şiirinde görüldüğü gibi, İstiklal Marşında da bir roman hacmiyle anlatılabilecek kurgusal bir derinlik yakalamıştır Mehmet Akif.

Metindeki muhteva kurgusu, bir sabah vakti şafakla başlar, milli mücadelenin mukaddesatı ve Türk vatanının düşmanlardan temizlenmesi öyküsü ile devam eder. Milli birliğimiz, istiklalimiz, hürriyetimiz, vatanımız ve şehitlerimiz ile kutsal bir terkibe ulaşır.

İstiklal Marşımızın içeriğinde, tarih sahnesinden silinip gitmeyeceğimizi yedi düvele gösteren bir milletin direnci, başarıları ve özgüveni vardır. Her kelimesinde, içerisinde ümit olan, başarı imkanı olan ve milletine güven veren bir ses gizlidir. Her cümlede kararlılık ve mücadele gücünün altı çizilmiş, iç muhasebesinin ve direniş gücünün yansıması dile getirilmiştir. Duasallaştırılan dilek ve temenniler hece hece kararlılığa dönüştürülmüştür. Neticede zafer sevinci ve mutluluğa dayanan bir hareketlilik, ödenen bedeller, özgürlük ile karşılığını bulmuş, hakkımız olan istiklal kazanılmıştır.

İstiklal Marşımızın konusu Milli Bağımsızlıktır. Milli özgürlüğümüz, en dinamik sosyal birim olan aileye kadar indirgenmiş ve milli varlığını temsil eden ocak kavramı ile milletin en son ferdi kalıncaya kadar, milli varlığımız bağımsızlığımız var olacak, bayrağımız sonsuza kadar dalgalanmaya devam edecektir, denilmiştir.

Yine İstiklal Marşımız, Kuva-yı Milliye örgütlenmesi ile direnişlerin gösterildiği, sosyo ekonomik, siyasal, askeri, politik olumsuzlukların üst üste yığıldığı, umutsuzluk ve yılgınlık ortamında, necip millete ve Yüce Peygamberin mazhar kıldığı şanlı ordusuna yeniden doğruluş, ayağa kalkış için ümit, şevk ve moral telkin etmiştir.

Mehmet Akif’in Milli Mücadele Hareketine destek maksadıyla geldiği Ankara’da, Tacettin Dergâhı nda yazdığı en önemli şiir kuşkusuz ki İstiklal Marşı’dır. Akif’in son yüzyıldaki öykümüzü anlattığı şiirlerini, destanın muhtelif parçaları olarak düşünecek olursak, İstiklal Marşını anlamak için marşı, Çanakkale şiiri ile birlikte düşünmek en akılcı değerlendirme olsa gerek. Çünkü her ikisi de bir diriliş destanıdır.

Bilindiği gibi Çanakkale savaşları, saldıran çeliğe ve ateşe karşı, etin ve kemiğin kendini savunmasıydı. Bilenlerin ellerinde Kura’an okuyarak, bilmeyenlerin Kelime-i Şahadet getirerek safları sık ve düzgün tutan Mehmetçiğin meydanlarda,  haykırış ve sarsılmaz duruşuna Mehmet Akif;

 Canı, Cananı, bütün varımı alsın da Hüda

 Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda

Kararlılığı ile bir fikir, iman ve vatan eri şuuruyla karşılık vererek, bu necip milleti Ebediyete Söylenen İstiklal Marşı ile taçlandırmıştır.

Ortaya çıkan sonuç şudur ki; 

İstiklal Marşı, altı bin yıllık tarihi öykümüzün değerler bütünü ve mukaddesleri uğruna ettiği yeminin manzum ifadesidir. Bayrak sevgisinin vazgeçilmez terennümü, kararlılık, azim, erdem ve cesaret sembolüdür. Allah’a sığınma ve millet adına yapılmış dua ve yakarışın en kutsi ifadesidir. Şehit çıkmayan evin kalmadığı, istilacı güçlere karşı direnmek için her türlü dayanağın tükendiği bir ortamda, İstiklal Marşı, bir gök gürültüsü, Anadolu semalarında yankılanan bir yüce ses, milletin ve ümmetin bağımsızlığımızın sönmez meşalesi olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Mili Marşı olan İstiklal Marşımız, Mehmet Akif Ersoy’un cesaret ve tahammül aşılamak ve O’nda var olan cevheri harekete geçirmek için milletimize vermiş olduğu en büyük armağanıdır. Milletin Kendisinin ve Milletin Ordusunun şecaat ve kahramanlık ve fazilet destanıdır.

 Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Mısralarındaki duygular milletin, asırlardır damarlarında hissettiği heyecan ve asil ruh derinliğini yüreklere nakşetmiştir.

Milletin ve ümmetin sarsılmaz maneviyatının tecessüm etmiş haliyle, bayrağımızın kaderi ve milletimizin kaderini birbirine bağlayan, Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın diyen Akif’i ve bu muhteviyata mazhar olan rahmeti rahmana yürüyen tüm şehitlerimizi Rabbim cennetiyle cemaliyle şereflendirdi inşeallah.

Akif’in, Türk Milletinin, iman ve özgürlüğün en kaçınılmaz hakkı olduğu betimlemesi, İslam’ı öyle yaşa ki akıllar dursun. Sen ona buna değil Allah’a kulsun. İfadesiyle, olup biten ve yapılması gerekli her şeyi iki dizenin içerisine karmış olması muazzam bir hikmettir.

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet.

  Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklal.

 

                                                                                  İhsan Yalçınkaya

                                                                                  MEB Ortaöğretim Şube Müdürü

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.