- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
KÂZIM GÜLEÇYÜZ'DEN: KANLI FİTNE ARTIK BİTMELİ
Türkiye bir aydır seçim sonrasında oluşan siyasî tabloyu, tutuklu vekilleri, yemin ve boykot krizlerini ve son olarak şike operasyonları ile Deniz Feneri gözaltılarını tartışırken, hemen her gün yeni şehit haberlerinin gelmeye başlaması pek dikkat çekmedi

Üstelik, bir taraftan çözüm ümitlerinin herşeye rağmen canlı tutulmaya çalışıldığı, diğer taraftan sabote amaçlı yeni provokasyonlarla gerilimin tırmandırılmak istendiği sisli bir ortamda.
Son olarak Lice-Bingöl yolunda iki askerle bir sağlıkçının kaçırılması, işin tuzu biberi oldu.
Bu insanları PKK kaçırdıysa, amacı ne? Taleplerini kabul ettirmek için onları koz olarak mı kullanacak? Yoksa “Buralar hâlâ benden sorulur” diye meydan okuma mesajı mı veriyor?
Ya da, yine PKK’nın yahut onun adını kullandığı halde ondan bağımsız eylem yapan “derin PKK”nın devrede olduğu o tipik Ergenekon tertip ve tezgâhlarından biri daha mı söz konusu?
Sonuçta bu gelişmeler ne anlama geliyor?
Seçimle parlamentonun yenilenip, yeni bir hükümetin kurulduğu; iki yıl önce gündeme getirildiği halde çoktandır sözü edilmeyen demokratik açılım projesinin bundan böyle başbakan yardımcılığı düzeyinde özel olarak takip edileceğinin açıklandığı bir ortamda bunlar neyin nesi?
Bu olayların, seçimi kazanan 6 milletvekilinden birinin vekilliği seçimden hemen sonra YSK kararıyla düşürülen, diğerlerinin de tahliye talepleri reddedilen BDP’nin, tepkisini Meclisi boykot şeklinde ortaya koymasıyla bir ilgisi olabilir mi?
Ankara’ya gelmeyip Diyarbakır’da toplanan BDP’li vekillerin bu boykotla vermek istedikleri mesaj, ayrıca adeta gözdağı mahiyetindeki saldırı ve eylemlerle tahkim edilmeye mi çalışılıyor?
Veya yine seçimden hemen sonra “Kürt sorununun çözümü” olarak bazı adreslerce gündeme getirilen ve “PKK’lılara genel af, Öcalan’a ev hapsi, dağdan inecek örgüt yöneticilerine Kuzey Irak’ta ikamet hakkı” gibi konuları içeren planlarla ilgili olarak yürütüldüğü söylenen pazarlıklarda tıkanma mı var ki, bunlar oluyor?
Cevabını bizlerin bilemediği sorular bunlar.
Ama olanlar endişe verici. Terör bağlamında dökülen her damla kan ve giden her can, çözüm çabalarını çıkmaza sokarken, bu noktadaki ümit ve beklentileri solduruyor. Onun için, öncelik, bu kanın mutlaka bir an önce durdurulması.
Aksi halde, yeni Meclisin ve hükümetin işbaşı yapmasını takiben, tıkanan açılım sürecine yeni bir ivme kazandırma noktasındaki beklentileri karşılayacak adımlar atmak mümkün olmayacağı gibi, tam tersine kanlı şiddet sarmalı daha da katmerli hale gelerek çözümü iyice zorlaştırır.
Oysa bu sorunu çözmek Türkiye için artık bir hayat-memat meselesi. Yıllardır akan ve gencecik insanları aramızdan çekip alan kan durmalı, anaların gözyaşı dinmeli, hasret kalınan barış ve huzur sağlanmalı, herkes güven içinde aslî gündemine yoğunlaşarak yoluna devam edebilmeli.
Bunca yıldır huzurumuzu, enerjimizi, kaynaklarımızı tüketen bu kanlı fitne artık sona erdirilip tarihe karışmalı. Ve bunun için, herkes iyiniyet ve samimiyetle elini taşın altına koyarak üzerine düşenleri yerine getirmeli. Görevini yapmayıp yine gerilim siyasetleriyle vakit geçirmeye kalkanlar ise dizginlenmeli.
13.07.2011 Yeni Asya
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.