- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
KERİME YILDIZ'DAN: TEZCAN CANDAN’IN MA’KUL OLMAYAN ŞÜPHESİ
On iki jüri üyesi, bir delikanlının suçlu olup olmadığına karar vermek için toplanır. On bir kişi, “suçlu”; bir kişi, “suçsuz” der. Daha doğrusu suçsuz da demez.
30 Haziran 2015 Salı 13:48
“Bir insanın hayâtı söz konusu. Konuşalım; delilleri tartışalım. Birbirimizi iknâ edelim.” der. Tartışmalar sonucunda, delikanlı suçsuz bulunur.
On bir üyeyi iknâ eden kişi, sağlıklı zihin yapısı olan, peşin hükümleri olmayan bir adamdır. Sağduyulu ve soğukkanlıdır. Herkesi dinler ve kendisini dinletir.
Sidney Lumet’nin 1957 yapımı “On İki Öfkeli Adam” filminden bahsediyorum. Sinema târihinin en iyi filmlerinden birisi. Yargılama, adâlet, ma’kul şüphe üzerine bir başyapıt. (Aslında filmin adı “On Bir Öfkeli Adam” olmalıydı. On iki rakamındaki subliminal mesaj, bu yazının konusu değil.)
Filmin en ilginç taraflarından birisi, ma’kul şüpheden hareket ederek on bir kişiyi iknâ eden adamın mîmâr olması. Acaba senarist, doktor, mühendis, avukat değil de niye bir mîmârı tercih etmiş olabilir?
Önce, “Mîmâr kimdir?” sorusuna Amerika’da verilmiş bazı cevaplara bakalım.
Maryland Üniversitesi’nden Rob Sheehan Jr.’a göre mîmâr, “Ne yapmamız gerektiği konusunda fikirlerim var. Diğer insanların da bakış açılarını göz önünde bulundurarak, kendi görüşümü nasıl etkili bir şekilde paylaşabilirim?” şeklinde düşünen kişiymiş.
Iowa Eyâlet Üniversitesi’nden Kate Schwennsen’e göre mîmârlar, incelikli araçlara, zorlayıcı kanıtlara ve yöneticilik için erişilir bir bilgiye sahip olmalıymış.
Mîmârların lisans eğitimini merak edenler için yazayım. Üniversitede, eleştirel bakış açısını ve statükoyu aşarak anlamlı yeni fikirlere ulaşmayı öğreniyorlarmış. Bu eğitim, onlara, büyük resmi görebilme, sorulara yeni bakış açılarından yaklaşma, problemlere yenilikçi çözümler bulma, detaya inme, yönetme ve farklı eğilimleri bağdaştırma yeteneği veriyormuş.
Kısacası mîmâr, dinleyen, peşin hükmü olmayan, soğukkanlı, lider, zorlayıcı ve ma’kul kanıtlarla iknâ yeteneği olan kişi demek. Zannımca, bir mîmârın yapacağı en büyük hatâ, bir partiye girip politize olmak.
Tezcan Candan, bir mîmâr. TMMO Ankara Şubesi Başkanı. Bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı Sarayı hakkında çok şey söyledi. Bir hayli çuvalladı. Bıkmadı, usanmadı, yorulmadı.
Saray masrafları konusunda ne kadar haklıdır bilemem ama, iftar sofrası eleştirisi tam bir skandala dönüştü ve önceki eleştirilerinde izlediği yol hakkında fikir verdi. Candan, son açıklamasında kısaca, “Karşıdan baktım; söyledim.” dedi:
“Masa örtüsünün altındaki masanın nasıl bir masa olmasını düşünürsünüz? Bu kadar şaşa içinde ahşap bir masa düşünürsünüz; mâliyeti ona göre açıklarsınız.”
Ma’kul şüphe hukûkî bir kavram. Hayâtın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe demek. Tezcan Hanım’ın ma’kul şüphesi, sarayın şaşalı olması. Bu şüpheyi duymakta haklı olabilir. Ama, ispat etmeden yargıya ulaşması, fahiş bir hatâ. Hem de ortada, masanın pahalı olmadığına dâir ma’kul bir şüphe varken.
Devamı için: http://www.gazetevahdet.com/tezcan-candanin-makul-olmayan-suphesi-2669yy.htm
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.