21 Ekim 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara19°C
  • İzmir19°C
  • Konya17°C
  • Sakarya20°C
  • Şanlıurfa23°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep22°C

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANIMIZA AÇIK MEKTUP

M. Ali ABAKAY

Arkeolojinin Roma dışında geçerliliğinin adeta kaybettirilmek istendiği günümüzde Roma sonrasının arkeolojik kıymete haiz görülmediği izlenimi veren manzarada, Ege'de, Akdeniz'de, Marmara'da kabul gören anlayış, kendisini ülkenin diğer bölgelerinde de baskın biçimde göstermektedir, varlığını ortaya koymak istemektedir.

Özellikle İslâmî Dönemi eksen alan bu yaklaşım, birçok şehirdeki camii, mescid, medrese, han, hamam ve köprü olmak üzere sayısız eserin zaman içinde harabiyetiyle yüzleşmeye sebebiyet vermiştir. Bu yaklaşımlar toplamında birleşen anlayışın bürokrasinin vurdumduymazlığıyla haklı itirazlara kulak tıkayışı, adeta çelikten duvarlarla örülü bakanlıkta bilimsellik kalkanıyla haksız ithamlarla şahikaya çıkmıştır.

Nev Yunanî- Batı Hayranı anlayışın müşahhaslaştığı Bakanlık intibaı, kültürü bu halkın ortak değerlerinden alıkoyarak, turizmi yüceltme adına kültürel değerleri hakkıyla ele almaktan uzak düşmüş, kendi insanına yabancılaşmış tavırlarla örülü görünmekteydi, halen bu intiba geçerliliğini korumaktadır ve biz, bu gerçekle yüzleşmekteyiz.

Her şeyi klişe kalıplarla değerlendiren, farklı düşünmeye demokrasi adına izin vermeyen, çok sesliliğe tahammül etmekten ırak, kendi dediğinin dışına çıkmayan, batıdan çok katı olan, eserlere hayranlığını kendi değerlerinden esirgeyen, geçmişiyle yüzleşmekten çekinen, daima kendisini batının yedeğine alarak varoluşunu tescilleyen kültürel yaklaşımlar, daima sakıt olmaya mahkûm biçimdedir.

Turizmi kültürün "öbür yüzü" olarak görmedikçe, kültürü "turizmin aynası" şeklinde bilmedikçe, sadece gelen turistin harcayacağı dövize endeksli bakışlar, moderniyete esaret zincirinin halkası olmayı kabullenmekten öte bir hal değildir.

"Turizm" denildiğinde ülkenin tanıtımı esas iken, insanî ihtiyaçları yaşanan hayatın çok üstünde normlarla "turizm" şeklinde algılayan, bunu bu şekilde kabul eden anlayışın ve bu anlayış uzantılarının "kültür" denilince aklına sadece Roma gelmekte, Bizans gelmekte ise Roma'dan-Bizans'tan sonra gelen kültüre ne diyecekleri hepimizin malûmudur.

Türkiye Yazarlar Birliğinin üyesi ve sitesinin yazarı olarak, yaşadığımız ve bulunduğumuz şehir Diyarbakır'la ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı doğrudan ilgilendiren üç önemli hususta makaleler yayınladık. Bu makalelerin özetini ve hususlarını arz ediyorum:

İslâmın şehrimizdeki İlk Valisi olan Sultan Sa'sa'a hakkında gündeme getirdiğimiz makalelerimizde belirtmek istediğimiz husus şu olmuştur: Vali Sultan Sa'sa'a'nın ilk gömüldüğü yerde mescid ve medresesi bulunmaktaydı. 1926 ve sonrasında naaşı yerinden alınan Sultan'ın yıktırılan mescidi ve medresesi park-çay bahçesi haline getirilmiştir. Yakın zamanda bu öneme sahip alana Vakıflar'a ait olduğu için işyeri yapılmak istenir. Kazı öncesi de yazan biri olarak bu alanın tarihteki konuma göre şekillenmesini savunduk ve bunu değişik makalelerimizde 1995'de belirttik. 2008'de bu alana dair yapılan kazılarda kilise müştemilatı raporu verilince elimizdeki yıkım öncesi ve yıkım esnasındaki belge fotoğraflarla kaynakları sunduk, makaleler kaleme aldık, uluslararası bir sempozyumda bunu tebliğ haline getirdik, sunduğumuz tebliğ ne hikmetse bildiri kitabında da yer almadı. Basın açıklamaları, yerel ve ulusal medyadaki haberler, ihalesi yapılmak istenen bu alana iş yerinin konulmasını engelledi, görülen kararlılıkgeri adımların böylelikle atılmasını sağladı. Şimdi, bu alana sembolik de olsa o dönemi hatırlatan bir yapının yapılacağı kesinleşmiş durumdadır.

İkinci husus, İç Kale'ye giderken Hazreti Süleyman Camii karşısında kentsel dönüşüm kapsamında yapılan yıkımlarla gündeme gelen Akkoyunlu Hükümdarı Hamza Beg'e ait mescid oldu. 1930'lu yıllarda satılan mescitlerden sadece biri olan bu mescit-kimisince İbn-i Sin Camii olarak isimlendirilir- yıkılmakla başbaşa iken ısrarlı yayınlarla yıkımdan kurtarıldı. 600 senelik bir yapının kıymetli görülmediği günümüzde esas amaç, bu alanda Roma Dönemi Eserlerinden olduğu söylenilen antik tiyatroyu gün yüzüne çıkartmaktı. Sonuçta "Yeryüzündekinin kıymeti bilinmedikçe yer altındakinin hükmü olmaz." kaidesince bu yıkım durduruldu.

Üçüncü husus, Diyarbakır Kalesi'nde bulunan bir mescid oldu. Diyarbakır Kalesi'nde üç ibadethane vardır: Keçi Burcu Manastırı, Ömer Şeddad Camii ve Mervanî Mescidi.

Keçi Burcu'nda yer alan "Mar İstefanos Manastırı", günümüzde "Zerdüşt Tapınağı" olarak bilinir, Keçi Burcunun altında bulunmaktadır. Zeminin altında da bir yapının olduğu bilinen burçta, dışa açılan kapı, halen mevcuttur.

İkinci ibadethane, Mardin Kapı'nın iki gözünün kapatılarak camii olarak düzenlenmesinden ibarettir. Bu camiii, halk arasında "Hz. Ömer Camii" şeklinde isimlendirilir.

Üçüncü İbadethane, Dağ Kapı Burcu üzerinde bulunan Mervanî Mescidi'dir.Günümüzde Bakanlığınızca restorasyonu yapılan Dağ Kapı'da 1 ve 2 Nolu Burcun ilkiniMervanî Mescidi oluşturmaktadır.

Bu Mescit, kitabesiyle, mihrabıyla ortadadır, tarihî bilgilerle mescid olduğu sabittir. Turizm amaçlı düşünülen 1 Nolu Burcun tarihî mescidini şahsen, kalben, inanç olarak aslî hüviyetine dönüşmesi gerektiğinde hemfikiriz. Şayet yetkililer durumu size iletmemiş ise bilgi edinmeniz, durumun açıklığa kavuşması yönüyle önemlidir. Bu gün Mescidin aslî hüviyetine kavuşturulmaması halinde, bu alanın turizme kazandırılması (!), öncekilerin düştüğü hataların tekerrürünü sağlar. Bursa'da Nilüfer İlçesindeki Camii hususu, basında epeyce ele alınmıştı. Hata-yanlış,bilmekteyiz ki sizden kaynaklanmamaktadır.

Biz, sadece tarihî sorumluluğun ifası için yazmaktayız, yazmaya devam etmekteyiz. Bu olumsuz sonuçlar doğuracak karara imza atan yetkililer, Sultan Sa'sa'a'nın yerini Roma Dönemi Kalıntısı gösterirken, geri adım atıldı. Hamza Beg Mescidi'nde yine haklı itirazlarımıza karşılık, beklenen olmadı. Mervanî Mescid'inde de beklenen yine haklılık ise bu haksızlıklara son verilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Diyarbakır'da bu belirttiğimiz alanların hususiyetleri bilinmiyorsa ne acıdır!.. Bir şehir araştırmacısı olarak, bunu belirtmek, mensubu olduğumuz medeniyetin gereğidir, tarihe, kültüre, inanca karşı saygının ifadesidir.

Bu 
olana ve bitene "Dur!.." demenin yolunu size hitaben mektup şeklinde kaleme aldık. Bir şehir araştırmacısı olarak müdahil olduğumuz ve bu konuda en çok yazı kaleme alan biri olduğumuz Sultan Sa'sa'a, Hamza Beg ve Mervanî Mescidi hakkında başlıca makalelerimiz, www.tyb.org.tr sitemizde yer almaktadır. Birçok kaynaktan derlenen, belgelere atıfta bulunan bu üç makaleyi dikkatinize sunuyorum.Kültürel zenginliğimizin heba edilmesine artık gönlümüz razı değil ve bu hususta beklentilerimizin haklı olarak gerçekleşmesi dileklerimizle

 

16.02.2013

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.