- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
KUNTA-KİNTE NEREDESİN? GERONİMO NEDEN ÖLDÜN?

M. Ali ABAKAY
Yazarların, araştırmacıların yazması gerekenler, kendi ilgi alanlarıyla sınırlıdır. Günümüzde sanal dünyada yazıp çizen sayısı ile gazetelerle dergilerde yazanları karşılaştırdığımızda sanal ortamda yer alanların tahminlerin çok üstünde olduğu bir hakikattir.
***
Masraf gerektirmeyen ve engel tanımayan, kişinin yazdıklarının doğruluk ve yanlışlık yönü sorgulanmayan, kimin ne yazdığı bilinmeyen, klavye tuşlarına dokunan birçok kimsenin kendisini araştırmacı, yazar olduğunu iddia eden ortamda, her telden her sesten insanın çalıp söylediği günümüzde, at izine it izinin karıştığı hakikattir.
***
Herkesin yazmakta veya yazmamakta özgür olduğu sanal ortamda belirgin olan kendisini anlatma ya da ifade etme yönü, çoğunlukla yaslanılan düşünce doğrultusunda gelişen yapı, çoğunlukla objektif olmaktan uzak ve bilimsellik iddiasından ayrıktır.
Gönüllü olarak kaleme alınan bu yazılarda dilin kullanım şekli-hangi dil olursa olsun- kişinin insafına, vicdanına kalmış biçimde, yumuşak bir metalin her tarafa eğrilebilir özelliği ya da suyun girdiği kaba göre şekil alması misali akıl almaz tahribata açık biçimdedir.
Dilin bu tarzda kullanımı karşısında suskunluk, zaman içinde canlı olma vasfına sahip dilin ileride tanınamaz şekle bürünmesine sebebiyet vermekte ve kültürel yozlaşmanın alabildiğine önünü açan davranışlar toplamı, gelecekte kişinin kendisini ortak ifadelerle, değerlerle dile getirmek hakkını ortadan kaldırmaya başlayacak, sonuç itibariyle ortada işlenen cinayetin katili meçhul, maktulu herkesçe bilinecektir.
İletişim-haberleşme araçlarında gerek GSM gerek sanal ortamda kısa mesajlarla, chat tekniğiyle dile getirilen duygular ve düşünceler, gençlerin bunu alışkanlık haline getirdiğini ve sessiz harflerle meramını dile getirdiklerini göstermektedir: Mrhb ( Merhaba),Ne haber (Ne haber?), Okey-Tmm(Tamam) , ..
Mantar gibi türeyen yazarların, şairlerin, gazetecilerin yazılarında kullanılan argo kelimelerin alabildiğine artış göstermesi, yorumlarda ahlâkî değerlerden, ortak değerlerden uzak ifadeler, yozlaştırılan, dezenformasyona uğrayan, zamanla alt yapısı hazırlanmış ve şimdi meyvesi alınan bu tarz davranışların önü alınmazsa ileride kişi kendisini hangi dil ile ifade ediyorsa etsin, etkileneceği muhakkaktır.
***
Televizyon reklâmlarındaki cıngıllara bakıldığında konuşulanların, yazılanların dile olan tahribatı, dizilerdeki diyaloglar bazen kişiyi, konuştuğu ve yazdığı dil hususunda tereddüde düşürmektedir.
***
Dün yüzyıl önce yazılan şiiri, yazıyı okuyamayanın prof unvanını aldığı, doç payesiyle onurlandırıldığı akademisyen camiasında, ellili yıllarda kullanılan dilden anlamadığını beyan edenleri görmekteyiz. Elbette ülkenin başında kendisini dilden sorumlu tutanların yaptığı tahribat apaçık ortada iken, bu tahribattan nemalanmaya can atanların geçmiş ile irtibatı koparma adına çalışmaları, vücuda getirilen dilde kendilerince kazanımlar içinde bulundukları tartışılmazdır.
Britanya Devletler Topluluğu’nda, Avrupa Devletler Topluluğu’nda bin sene önce yazılan bir eseri, hangi vatandaş okuyamaz, hele akademisyen ise. İngiliz, Fransız, Alman kendi dilinde yazılan hangi eseri okuyamaz, kelimelerine mana yükleyemez?
***
Amaçları ve gidişatı belli olanlar, Arapça-Farsça kelimelerin kullanımının önüne geçmekle, geçmişteki tarihî, dinî, ahlâkî, ticarî olmak üzere her şeyle bağımızı kesmek amacında önemli mesafe almıştır. Kimse adına çağdaşlık, asrîlik demesinde hakikat ne ise onu dile getirsin.
Hangi ülkenin kütüphanelerinde kitapların boynu asrı bulan sürede bükük durur? Geçmişte uygarlık-medeniyet olmasaydı, bunca kütüphanede bunca kitap nasıl bulunurdu? Bunca yüzyıl, hüküm süren medeniyet içinde yapılan mimarî şaheserler nasıl yapılmıştır? Bunca şehrin inşâ sebebi nedir? Sağlıkta, mimarîde, musıkîde, şiirde, edebiyatta, kültürde bunca ilerleme nasıl sağlanmıştır? Her şey savaş meydanlarında kılınçla, topla, tüfekle mi sınırlıdır? Bu topraklarda yaşayan insanlar, kendilerini hangi kanunlara, kurallara, değerlere bağlı biliyor, bu toplamda ne zaman suçlu ya da suçsuz konumundaydılar? Bu insanlar, nasıl bir yaşam sürüyordu ki günümüzde suçlanır oldu?
***
Bu sualleri artırmanın faydası yok!.. Bir sualimiz şu olsun: Haçlı Savaşları neyin nesidir?
Bunu şu suallerle devam ettirelim:
-Birinci Cihan Harbinin müsebbibleri kimdir, kimlerdir?
-İkinci Cihan Harbi’nin hazırlayıcıları kimdir?
-Günümüzde korkulan Üçüncü Cihan Harbi’ni toprakları dışında sürdüren kimdir, kimlerdir?
Dile müdahalenin gerçek sebebine kapı araladık mı?
***
Aynı inanca sahip, kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlı, bin seneden fazla birlikteliğe sahip, uzlaştıkları noktaları, müşterekleri anlaşamadıklarından fazla olan, yediği, içtiği, giyindiği, kuşandığı farksız, aynı kıbleye yönelenler arasında çıkan fitneden-fesattan nemalananlar kimdir? “Biz, hangi milletin çocuklarıyız?” deyip, dünü bir çizgi ile çizip, “Bizim bizden başka dostumuz yok” diyerek, kendisini herkesten soyutlayan, dünyadan kopartan, içine hapseden, herkesi kendisine düşman bilen, bu şekilde nesiller yetiştiren anlayış, şimdi iflas etmiş mi?
***
Bu gün, sıcağı sıcağına geçmişe yönelmeden Afganistan’da, Bosna’da, Libya’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Fas’ta, Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de ve dünyanın birçok ülkesinde olana bitene duyarsız kalabildik mi? Hayır, onlarca kez hayır. Bunun Osmanlıcılıkla alakası da olsa-ki bunu iddia etmeyenler var- temelinde tarih, kültür ve inanç birliği var. Dün yaşanan çatışma ortamı, halen devam ediyor. Milletlerarası çatışmalar, ne zaman ortaya çıkar? Bu belli değil. Magma, yerkürede çatlaklardan yol bulunca koskoca, devasa dağlardan lavlar gökyüzüne püskürtülür. Bu aynı misale denk düşer mi?
***
Dün kendisine korku dünyası oluşturanlar, İslam ile mücehhez devleti, bir ekmeği lokmalara bölüştürme misali darmadağın edenler, bugün “Geçmişin mirasına sahip çıkılabilir, yaptıkları foyalar zararlarına gelişebilir.” endişesiyle kirli yüzlerini yeniden göstermektedir.
Uydu devletlerin sallantısından pay elde etmeye de yorumlanan bu hareketler, tablolar, bana açlıktan ölmek üzere olan Afrikalı bir çocuğu, yanı başında akbaba ile görüntüleyen fotoğrafçıyı hatırlattı. Ölecek çocuğun fotoğrafını çeken, çocuğun başına gelecekleri kareleyen sanatçı, üç ay sonra intiharı seçmişti, vicdan azabına yenik düşerek.
Şimdi bu manzaralara bakıp, fotoğraf çekenler ne zaman intihar edecek?
***
Afrikalı’yı bu durma düşüren, düşürtenler kim?
Bu kıta, dün kendi kendisine yeterli iken, bu gün neden bu hale düştü?
Nerdesin Kunta-Kinte?
Bundan sonrasını yazamıyorum, Sevgili Dostlar… Kunta-Kintenin torunları, babalarının dilini neden unuttu? Onlar, neden beyazlarla aynı arabalara binemedi ve şimdi dahi zorluk çekiyor? Ellerine verilen basketbol toplarına bakıyoruz, boks eldivenlerini görüyoruz, saksafonu nasıl çaldıklarına şahit oluyoruz… Ateş suyuna esir düşenlerin ahvali necedir?
***
Kunta-Kinte neredesin? Geronimo, neden öldün?
03.11.2012
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.