- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
KÜTÜPHANE MÜDÜRÜ

M. Ali ABAKAY
Çok içten konuşuyordu. Heyecanı, sözünde buhar buhar tütmekteydi, fırından çıkan ekmek misali. Ben, ellisine merdiven dayayan bir olarak, anlattığına bu denli inanan birini çok az gördüğümü itiraf edeyim.
Cum’a Hutbesi’nde İmam, bu denli söylediğini savunsa, eminim ülkede ne nihilist kalır ne ateist. Demem o ki anlatılanlar, insanı cezb eder, biçimdeydi:
-Şimdi Hocam, açacağımız Kültür Sanat Merkezi’nde siz danışmanımız olursunuz.
Danışmanlığın çok güzel bir iş olduğunu bir mebusa danışmanlık yapan arkadaşımdan bilmekteyim. Ayda bir size gelen bir hususu değerlendirir, doğrusunu belirtirsiniz. Süreli yayınlarda ilgi alanınıza giren konuları toplar, dosyalar, lehte ve aleyhte olanlarını rapor haline getirirsiniz.
-Bizim Kültür Sanat Merkezi’mizde her gazete olacak. Dergilere abone olacağız. Bir tarafta kitap satışımız öbür tarafta caffe tarzı oturma alanımız.
-Hakikatten güzel bir projedir, bahsettiğiniz.
-Bize düşen görev daha bitmedi. Bu işyerini güzel dekore etmeliyiz. Bir yanda 500 çay satarız 100 civarı tost. İsteyen kitap satın alır isteyen dergi.
-Kütüphane kısmı?
-Sen bakarsın Hocam. Kişiler üye olur. Onlardan da aidat alırız.
Merak bu ya işin içine verdik:
-Dernekleşseniz..
Genç, bana daha iyimser baktı:
-Biz zaten derneği açıp, lokali bu yolla açacağız. Vergi-mergi yok, anlayacağınız. Günde 500 çay ile aperatif 1000 TL eder.
Ben, devlete dair işlerde çok titiz olmaya bakarım. Vergi kaçırılırsa korkarım. Devlet, vergisinin bir kuruşundan vazgeçmez, nihayetinde:
-Peki bu işte kim çalışacak?
-Bu işe para yatıracağız. Hatta çok kazansak, sizin kitaplarınızı bile basarız.
Zurnanın son deliği:” “Sizin kitaplarınızı bile basarız.”
Biliyorum, masumane söylenmiş bir ifadedir, tırnak içine aldığım ifade. Demek, gençler benim kitaplarımı da basacak, ellerine para geçince, kâra ortak olmadan bu merkeze danışmanlık yapma mecburiyeti sonrasında.
Teşekkür edip ayrıldım, gençlerden. Yolda yürürken emekliliği istemekle istememek arasında med-cezirler yaşadım. Emekli olup, emekliliğimi bu işe katarsam, artık eskisi gibi sabahın erken saatinde kalma eziyeti ortadan kalkacak, istediğim zaman istediğim yere gidebileceğim.
Bu dalgınlıkla ne kadar yol yürümüşüm, sonradan fark ettim. Gittiğim yol, evin çok yukarısında. Yarım saat yol yürümem gerekiyor. Can sağlığı olsun, bu merkez için değmez mi? Bir ticarî araba çağırdım, beş dakika içinde evin önündeyim.
Hanım, kapıda adeta beni bekler gibi:
-Merak ettik, neredeydin? Bu kadar gecikmezdin..
“Dur” dedim, bir nefes soluklanayım da anlatırım. Oturdum, beş-on dakika sonrası Mahallenin Meraklı Melahati kıskandıran Hanım, bir şeyler dememi beklemeye koyuldu:
-Emekli olacağım.
“Sana “sözünü yedirtirim ha!..” dercesine bakışları, benim geri adım atmama yol açtı:
-Yaşlandık diyorum, artık çalışmak bizden geçti.
Onun ne istediğini gayet iyi biliyordum. Kadın bu, güzel şeyler dinlemek ister, ruhu okşatıcı her söz, onun ömrüne sene katar:
-Diyorum ki önümüzdeki hafta şöyle anneni ziyarete gidelim.
İnanır gibi olmasa da bana maaşı aldıktan sonra gitmeyi tavsiye cihetinden ima etti:
-Git gel bir sürü masraf. Ay sonunda köye mi gidilir?
Haklı olduğunu belirttim, açıkçası. Hem benim aklıma nereden geldi, ben de anlamamıştım. Gayem, aklımı dümura uğratan Kültür Merkezi’nde:
-Hanım, şöyle bir küçük dükkanımız olsa. Sen börek açarsın, bazlama yaparsın, içli köfte falan. Nasıl olsa geçim kapısı olur, bizim için.
Hanım, daha önce de bu konuya değindiğimi bilirdi:
-Anladım, açsın. Yemek olmak üzere. Acele etmene gerek yok.
Nerede zaman harcadığımı anlatmamı istiyordu:
-Bu gün yanıma birkaç genç geldi. Senin de istediğin bir şey teklif ettiler.
“Ne?” diye dört gözle açıklamamın devamını istedi, “Ne dediler?”
-Kitaplarım için bir kütüphane açacaklarmış, beni de oraya müdür yapacaklarmış. Yalnız emekli olmam lazımmış.
-Şimdi sen gençlerin de evini başına yıkarsın. Kim kitap okuyor ki? Otur oturduğun evde. İnternet var, siteler var, gazete okuyan azalmış iken gelip senin elli-altmış senelik kitaplarını kim merak edecek? Ben bile okumam eski kitapları.
Yakalamıştım, en önemli ipucunu:” Ben bile okumam eski kitapları”
Yerinden kalkıp, mutfağa giden hanım, hemen döndü:
-Bak bugünün gazetelerine. Kitap veren verene. Kim okuyacak herif, sendeki kitapları?
Kitaplar, sert karton kapaktan şap!.. diye sehpaya düştü.
Baktım, gerçekten güzel yemek kitapları idi:
-Güneydoğu Yemekleri, Karadeniz Yemekleri
Hanıma itiraz etmek istemedim, hemencecik:
-Yahu sen zaten yemek yapmayı bilirisin. Bu kitaplar nerden çıktı?
Demez mi aşağı inince çöpten çıkarttığını. Kıyamamış, kitaplara. “Kim lan bu kitapları çöpe atan?” diyecekmiş de etrafta kimseler yokmuş.
Anladım, hanımın bu işe sıcak bakmayacağını.Üniversitede iki okuyan çocuk, bir de Anadolu Lisesi ve son numara da Ali okulundan ilk sınıfa yeni geçmiş.
-Hanım, diyorum ki açacağımız yere sen yalnız baksan. Güzel yemekler yaparsın.
Nafile, Hanım benim dilimin altındaki baklanın ıslanmasını, yumuşamasını bekliyor, halen. Ben, konuşmadıkça o kontrataklarda bulunmuyor:
-Bey, senin kitaplarına ne kadar öderler?
Bu zor soru karşısında hemencecik bir rakam söyledim. O, bu rakamın iki misline de razı olmadı:
-İstersen bu kitapları üç misline bizim mahalledeki kitapçıya satalım.
Eyvah ki eyvah!.. Kitaplar elden çıkacak. Yeni bir yol bulmaya çalıştım:
-Bak, depodaki gereksiz kitapları söyledim. Odadaki kitaplar değerli. Onların parası ile ev alınır ev!..
Sonradan anladım ki benimle Kültür Merkezi kurmak için yola çıkan gençler, bir yolla keşifte bulunmuş, benim kitaplarımla açacakları bir yeri kararlaştırmış, binlerce kitaptan oluşan kütüphaneye bir de caffe açacaklarmış.
Bu fikri veren de hanımmış. Eski Komşumuz Bahattin Bey, vefat edince mevcut kitaplarını satın almış, kütüphaneme katmıştım. Tıp Fakültesi’ne giden yeğeni bir seminer için kaynak kitap aramış, Hanım da Dayısı Merhum Bahattin Bey’in bizdeki kütüphanesini emanet bildiği için genci eve davet etmiş. Genç, kütüphaneyi görünce yapılan plân gereğince Hanım hem kitaplardan kurtulacakmış hem ben de rahat edecek imişim.
Kütüphaneye müdür olma teklifi de gence aitmiş.
-Hanım, ben bu kitaplar olmadan rahat edemem, bilirsin. Madem kitapları istemezsin ve Kültür Merkezi’ni adres gösterirsin, emekli olayım da hem sen rahat et hem ben…
-Emekli olursan aynı maaşı alamazsın.. Perr u perişan oluruz.
-Allah büyüktür, hanım. Bir kapı kapanır yüz kapı açılır. Rızkı veren O’dur.
Bu bir haftadır gençlerle pazarlığa girişmiştim. Bana yer aradıklarını söyleyip durdular. Onlara gönülden inanmış biri olarak, gelecek teklifi bekledim.
Gençlerin en akıllısı olan Tıbbîyeli, bana telefon açtı:
-Hocam, biz daha yer bulamadık. Üzgünüz.
Teşekkür ettim, bu yaşımda olmama rağmen. Kitaplar elden çıkmamıştı, çok şükür!..
Bakalım Hanım evi genişletmek ve daha rahat etmek ve dünyayı bana zindan edecek başka bir teklifle kimleri kandıracak ve ben ne zaman “Kütüphane Müdürü” olacağım?
Biri bana kitap dese ödüm kopuyor:
-Yoksa Hanım, bunu da ikna mı etti?
Ah, ömrüm boyunca bana eşlik eden kitaplarım, sizi çok severim de vefatımda sizi sahiplenecek kimler olur? Aslında kitaplarımı çocuk kadar sevmeme rağmen, Hanımı da haksız bulmuyorum. Dört odalı evin her yerinde kitap kokusu eksik olmuyor. Bir odada kitaplar var, öbür oda çalışma odası.
Hanım da haklı… Kitap seven, kıymetini bilen olsaydı, ben böyle birini bulsa idim, onunla tanışsa idim, haftada iki gün kendisine hibe verdiğim kitaplarla dertleşirdim. Artık, Hanım mı yorgun düştü yoksa kandırılacak kimse mi yok, bilmiyorum. Kütüphane Müdürü olmam, ertelendi gibi.
Keşke Kütüphane Müdürü olsaydım!..
19.03.2012- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.