- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara8°C
- İzmir16°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep11°C
LEYLA İPEKÇİ'DEN: DEDEMİN KÖYÜNE İLK GİDİŞİM
Annemin babası Eğin'in Başpınar köyünden. Erzincan'ın bir ilçesi olan Eğin'in resmi adı Kemaliye. Başpınar, Elazığ'a daha yakın. Hem annesi hem babası o köyden dedemin.

Karanlık Kanyon'a dalmak üzereydik. Sarp kayalar arasında yapılan yola. Ankara İstanbul güzergâhını 220 km kısaltan 8 buçuk kilometrelik Taşyolu'nun yarısıydı bu kanyon. Tamamlanması çok uzun yıllar sürmüş ve yörelilerin özverisiyle mümkün olmuştu.
Yan tarafta sarp kayaların altında dinlenen Karasu. Gezinti yapan turist kanoları. Bungee jumping'den trekking'e, kanodan yamaç paraşütü ve rafting'e dek o kadar imkânlı bir belde ki, 33'üncüsü yapılan uluslararası kültür ve doğa festivalleri de var. Derken işte Eğin'in sokaklarında çağıldayan sular! Karadutların sokak taşlarında bıraktığı iz, neredeyse yan yana dizilmiş tarihi camiler, iki cami arasından yeryüzüne fışkıran kaynak suyu, fındıkla dutun dövülerek bir araya getirildiği Lökhane, suyun etrafında eski onarılmış taş konaklar. Arkada dağlar, dağlar...
Yukarı fırından 'boylu ekmek' alıyor ve Kadıgölü'nün başında yiyoruz. Eğin, yüz yıl önce 50 bin nüfuslu bir şehir. Ticaret, zanaat, tarımcılık var. Tarım ve hayvancılık buralarda neredeyse bitmiş ama meraklı yabancılara kendi kültürünü anlatma kaygısı yerli halka kendini yeniden keşfettiriyor. Kültür merkezlerinden halk müzelerine, otellerden konuk evlerine, turizm yatırımlarına dek büyük bir atılım yaşanıyor her yerde. Fazla oyalanmadan devam ediyoruz Başpınar'a doğru.
Karşımıza ilk çıkan köy Apçağa. Ahmet Kutsi Tecer'in meşhur şiirine ilham veren: "Orada bir köy var uzakta..." Hangi köyün ne kadar uzak olduğu hep merkez elit tarafından belirlendi yakın zamanlara dek. Gelgelelim yörenin en kalabalık köylerinden biri olan Apçağa, Anadolu'da korunmuş en eski çarşıya da sahip. Yani ne uzak, ne de keşfedilmemiş! Cumhuriyet elitlerinin Anadolu taşrasına bakışının ne kadar 'soğuk ve mesafeli' bir bakış olduğunu bir kez daha teslim ediyoruz.
Neden sonra rakım 1400 ve Vali Yazıcıoğlu köprüsüne varıyoruz. Yıllarca yapılamayan meşhur köprü. Kartpostal gibi bir görüntü eşliğinde devam ediyoruz köye doğru. İkindi ezanı okunurken köy meydanındayız. Arabayı park ederken bastonlu bir adam ağır ağır geçiyor önümüzden. Selam veriyoruz.
"Akrabalarımı bulmaya geldim" diyorum çarçabuk. Amca, "şimdi herkes camidedir, kimi ararsanız" diyor. Namazdan sonra avluda toplanan adamların yanına yaklaşıyor, derdimizi anlatıyoruz. Neden sonra uzakta oturan birini işaret ediyorlar. Dedemin babasını, dedemi soruyorum bu dinç ihtiyara. Bana ismimi soruyor. Duyunca ise annemin ve dedemin adını anıyor bir çırpıda! İnanması zor! Mucize bu!
Başpınar'a varana dek kanyonlar geçmiştik, uçurumlar, dağlar, ırmaklar, tren yolları, tarlalar. Ve burada, ismimizi bilen, yaşatan akrabalarla karşılaştık. Kanyonlar, uçurumlar kalktı aradan...
Bizi evine buyur ediyor. Dedemin küçük kardeşi yaşında bir arkadaşı, uzak akrabası. Çaylar pişiyor, yiyecekler çıkıyor. Karısı İstanbul'da. Romatizması var. Ama kendisi yazları hep burada. Çıkıp dolaşıyoruz.
Köyün konuk evinde tarihi fotoğraflar. Artık çoğu köyde olduğu gibi okuma ve sohbet odası. Yüzyıl öncesinde buranın nüfusu ağırlıklı olarak Ermeni. Onlardan öğrenilmiş zanaat devam ediyor. Kilimcilik, kunduracılık...
Köyün muhtarı bizi buyur ediyor. Yine bir yaşlı ağaç, etrafında ihtiyarlar. Çeşmeden buz gibi su akıyor. Karşı dağın öte yanından, Munzur'dan geliyor su. Bir taraf Munzur. Başbağlar köyü çok uzak değil. İnsanın gidecek bir köyü olması, sıradan ve güzel. Çocukluğumdan beri, kendimi bildim bileli yaşadığım İstanbul'dan dışarı taştı köklerim. Toprağa düşmeye hazırlanırken meyveler, köklerimi çapaladım, havalandırdım. Gövdeme yeni kökler diktim. Artık benim de bir köyüm var. (Yazının uzun hali Gecenin İkinci Rüyası adlı deneme kitabımda.)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.