09 Kasım 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara6°C
  • İzmir14°C
  • Konya7°C
  • Sakarya12°C
  • Şanlıurfa17°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep14°C

LEYLA İPEKÇİ'DEN: 'RUH MEDENİYETİ'

Önce somutlaştırayım... Şiraz'da Hafız'ın türbesindeki bir akşam vaktini hatırlıyorum. İbadet eden kadınlardan yükselen ateşi hayal yoluyla görmeye başlamıştım.

Leyla İpekçi'den: 'Ruh medeniyeti'

Farklı 'medeniyet' algılarımız, ne mutlak olarak inanca göre tanımlanabiliyor, ne kökene, ne coğrafyaya ne de başka bir 'tek değişken'e göre. Bükreş sokağında gördüğüm bir delikanlının bakışıyla Rize'deki çay bahçesinde gördüğüm delikanlının bakışlarındaki bir benzerliğin bana aynı büyük hikâye içindeki 'biz' ruhunu pekiştirdiğini bir Batı Avrupalıya anlatmakta ne kadar zorlandığımı da bilirim ama. Beş yüz yıldır varolmadığı düşünülen bir Endülüs 'medeniyeti'nin izlerini Lizbon'da Araplardan kalma kalede bulamadığım kadar, konuşma dilinde rastladığım inşallah ve maşallah gibi kelimelerde bulabilmişimdir mesela.

Ruh bu! Ne zamana sığdırıyor kanatlarını, ne mekâna. Ve insana 'buraya' indirgenemeyecek ilahi nitelikleri olduğunu hatırlatıyor. O halde artık 'ruh medeniyeti' derken buradaki 'ruhu' tamamen bir mecaz olarak kullandığımı anlamışsınızdır! Medeniyet ve uygarlık diyerek (küresel bir anlam atfedilen Batılı algıdaki sivilizasyon) parçalara ayırdığımız, çeşitlendirdiğimiz, ayrıştırdığımız, dünyevileştirdiğimiz ne varsa, yine seküler dilin tabiriyle ona biraz 'hava' ya da 'atmosfer' katmak anlamında 'ruh' diye tanımlıyorum sadece. Âdem'e Yaratanı tarafından üflenen nefesin nefsimizle ruhumuzu örtüştürdüğü oranda bizi bu paramparça 'medeniyet' kadavralaşmasından kurtarabileceğini düşünüyorum. Biraz da sanırım bu yüzden 'ruh medeniyeti' metaforuna başvurdum. 'Ruh medeniyeti,' evet, bize bütüne bütünden baktığımızda bütünü bulmayı önerebilir belki biraz. Ama bir de bu mecazın hakikati olan tırnak işaretsiz ruh var: Parçalanamayan, bölünemeyen, tanımı hep insana muamma olan ruhun ölümsüzlüğünü nefsimiz kendine mal eder çoğu zaman. Bu dünyada kurmaya çalışır ölümsüzlük tahtını. Gençleştirici kremlerle, estetik operasyonlarla ve bunun gibi sayısız 'sektörleşmiş put'uyla...

Ve nihayetinde birilerini ilkel (ve dolayısıyla imha edilebilir) olarak kodlama gayretiyle kendi 'ölümsüz' uygarlığını kurmaya çalışır. Doğu'da veya Batı'da. Kuzey'de veya Güney'de. Ölümü unutturan ve çünkü aynı anda onu nihaî bir yok oluş gibi gösteren bir gelecek tahayyülü adına, kötülüğü emreden bu nefsle (nefsi emmare) dünyalaşacaktır cehennem. Dünyevileşecektir.

Nefsin bu en alt katmanıyla, dünya cennetini kurabilmek için birileri daima cehenneme yollanıyor. Tahakkümle, sömürüyle, işgalle gelen sivilizasyon, ne ironiktir ki ölümlü işlerle uğraşıyor hiç dumadan. Ya da şöyle diyelim: Bu dünya ölümsüzlüğüne tutsak kalıyor hep.

İsa Aleyhisselamın ölüyü diriltmesini, Hızır Aleyhisselamın ab-ı hayat'ı içmesini simyacıların ölümsüzlük iksirini aramasıyla ya da taşı altına çevirme formülünü bulmasıyla kıyaslayalım. Aradaki farkın en görünür yüzü Yaratıcı'yla kurulan ilişkiye bakar. O'nun adıyla, O'nun istediği gibi olma serüvenimiz, ruhu ait olduğu yere yaklaştırır. Ruhun O'ndan bağımsız varolduğunu vehmetme serüvenimiz ise nefsin dünyevi ölümsüzlüğüne hapseder insanlığı.

Şu şerhi de düşmeliyim: Nasıl nefsin katmanları denildiğinde ruhu, kalbi, canı dışarıda bırakamıyorsak, ruh denildiğinde yine bütünlük içinde kalıyoruz muhakkak. Küllî nefs, küllî akıl, küllî ruh... O'ndan emanet aldıklarımızı O'na döndürme yolculuğunda, evet seküler dilin tabiriyle 'kendi olma' provalarımız ayırıyor bizi diğerimizden. Neye inandığı ve inancına nasıl emek verdiği de işte kişinin 'ruh medeniyeti' performansını bir ölçüde belirleyebiliyor.

Daha önce bir kitabımda kullandığım şu sözlerle bu giriş niteliğindeki yazıya bir virgül koyayım: "Düşünüyorum, öyleyse varım" ile "yokum, öyleyse düşünüyorum" arasındaki tahayyül uçurumlarında ilerlerken... Varlığının kemaline durarak erişen sabırlı bir taşın insanlıkla konuşma biçimlerini işitmek işte biraz da bu 'ruh medeniyet'lerimizle mümkün.

31.01.2012 Zaman
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.