08 Kasım 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara20°C
  • İzmir22°C
  • Konya20°C
  • Sakarya21°C
  • Şanlıurfa27°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep23°C

LEYLA İPEKÇİ'DEN: TAKVİMİN 'EVRENSEL' YAPRAĞI

Zamanın başlangıcını kendi uygarlığınızın takvimi olarak ele alırsanız, bir son yaprak orada daima mevcuttur.

Leyla İpekçi'den: Takvimin 'evrensel' yaprağı

Açık uçlu bir dairesinizdir ve daima yeni daireler çizerek dönmeye devam etmektesiniz. Bir geçtiğinizin üzerinden bir daha geçmeden helezonik bir anlam tutturmuşsunuzdur, döne döne muhayyel bir noktaya ulaşma uğraşıdır bu belki. Erol Akyavaş'ın 'Hallac-ı Mansur' serisindeki resimlerinin bana hissettirdiği tam da budur. Biraz anlatmayı deneyeyim.

Akyavaş'ın özellikle bu serisini örnek verdim, çünkü tevhid sanatına dair son derece yalın ve bir o kadar derin bir örnek olduğunu düşünüyorum bu serinin. Ressam bu serisinde -velev sonsuza giden dairelerinde olsun- hep iki uç arasında gezdirmektedir bizi. Birbirini giydiren iki renk, yerlerine konmak üzere duran iki şekil, örtüşmeyi bekleyen iki anlam...

Karelerinin ortasından gayet kararlı bir çizgi geçer. Ama çizgi, şekli bölmek yerine onu bütünler. Dikdörtgenleri çerçeveye girer, sınırlanır bu seride Akyavaş'ın. Ama çerçevenin gerisinde bir başka sınır daha fark edilir, içine ala ala derinleştirir sizi bu iç içe devam edermiş hissi veren çerçeveler. Dairelerine ise dolaylı bir müdahale vardır hep kontrollü bir mesafeden. Cüz'leri küll ile olan ilişkilerine gönderme yaparak resmetmektedir Akyavaş. Tevhidin yüzeye yansıtılmış halidir bu eserleri adeta.

Akyavaş'ın iki ucu belirgin anlamları gibi, takvimin belirlenmesinde de akrep ve yelkovan misali iki 'şey'imiz var. Güneş ve Ay. Bitmeyen devinimlerinde ikisi de. Takvimin son yaprağında, kıyamet sabahı güneş artık aynı şekilde doğmayacaktır oysa. Ay belki yeniden yarılacaktır.

Takvim içinde yaşayan ve hakikati tarihselliğe sığdırmaya çalışan bizler bu dünyada misafirizdir, ama Güneş ve Ay'ın birer ayet olduğunu fark edememek ev sahibi yanılsamasına kaptırıyor bizi. Bu ters bakış, çoğunlukla anlamsızlığa sürüklüyor. Sanatta da, hayatta da. Sürükler çünkü, bizi güzel'e götürecek olan bu dünyadaki misafir olabilme becerimizdir.

Ev sahibi yanılgısıyla, bir kural koyucu olarak aynı zamanda maneviyatımızı da kendi kendimize yaptığımızı varsayıyoruz öte yandan. Vahiy hakikati olmaksızın kendi maneviyatını belirleyen kimse her şeyi salt kendi için yapmaktadır. Özellikle nefsi emmare sanatında kişisel tatminin en yüksek kriter olarak yüceltilmesi, giderek anlam yozlaşmasına yol açıyor eserlerde. Belki takvimin bir yaprağında, bunun o kadar da insani bir şey olmadığına varılabilir.

Her eylemimizin Rabb'imize bakan yüzü var çünkü. Ay ile Güneş'in hareketlerinin de O'na bakan yüzü vardır. "Gece ve gündüz, Güneş ve Ay O'nun ayetlerindendir." (41:37) 'İbn'ül vakt' olmaya giden yolculukta eşlik ederler insana. O halde toparlayayım.

Sanat'ta güzel'in ölçüleri üzerine düşünmeye devam ettiğim bu yirmi yedinci yazımda, her gün batan ve doğan güneş ile ay'ın, Akyavaş'ın Hallac serisi misali, 'evet' ile 'hayır' arasında tüm ikiliklerimizi kuşattığına ve bizi tevhide götüren birer işaret olduklarına varıyoruz. Takvimin yaprakları hızla dökülürken, güzel'in tarihsel değil evrensel bir şuura delalet ettiğini söyleyebiliriz artık.

Sanatta da, hayatta da, güzel'in en 'katmanlı' yolculuklarından birini yapmakta olan tevhid sanatçısı, Akyavaş gibi en sahici şekilde bu 'rutin misafirliğimize' şahitlik etmektedir.

31.07.2012 Zaman
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.