05 Kasım 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara20°C
  • İzmir20°C
  • Konya19°C
  • Sakarya19°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep24°C

LİNÇ ETMEDEN ÖNCE BİR DİNLEMELİ

Atilla Mülayim, Mehmet Aycı'nın Avangard yayınlarından çıkan kitabını ve başından geçenleri anlatıyor.

Linç etmeden önce bir dinlemeli

Linç  başlıyor

Mehmet Aycı’nın “Trenden Kaçan Oğlan” başlıklı  yazısının yer aldığı “Railife” dergisi çıktığında pek bir ses getirmedi. Tam on beş gün sonra Erzurum’da yayınlanan günlük Doğu Ekspres’in 16 Şubat 2011 tarihli nüshasında “Tam Kepazelik” başlığıyla manşet olana dek: “Erzurum’un onur timsali kızı resmen aşağılandı”

Kendi söylediği / yazdığı bir şey değil de üstelik, Mustafa Çetin Baydar’ın anlatmış olduğu bir anekdotu yazısına aldığı için “lanetlenmişti”.

Erzurumlular değil tüm ülkeye teşmil edilecek yazı, işgüzar biri tarafından sadece Erzurum’a bağlanmıştı. Burada niyetin zaten dövmek olduğu açıkça belliydi. Bu yazı sonrası belki de Erzurum’da şimdiye kadar hiç yaşanmamış bir şey yaşandı ve bütün Erzurum sivil toplum kuruluşları, birleşerek bu konu hakkında açıklama yaptı. Belki de Erzurum ilk defa bir konuda, bir yazarın linç edilmesi için birleşti!

Nasıl Bir Kentin Lanetlisi Oldum?

Mehmet Aycı bu olayın kitabını yazdı. Aycı 167 sayfalık kitabında yaşananları, kastettiklerini açıkladı. Hakkında yazılanları eklemesi pek de hoş durmamış. Fakat sürecin tümü kitaptan takip edilebilir.

Mehmet Aycı kitabı “Mağdur” kadınlara ithaf etmiş. TCDD’de Erzurum için yaptıklarını anlatarak kitabına başlayan Aycı, 2006 yılında “Şimendiferin Kavuştuğu Gün” adlı kitabın tıpkıbasımının TCDD’nin 150. Yılı dolayısıyla bastırıldığını anlatıyor.

Mehmet Aycı kitabın ilk sayfalarında biraz da günah çıkarırcasına “şikâyete halimiz yoktu. Kendimiz yazmıştık; ceremesine de katlanacaktık” diyor. Yazıdaki anekdotun Mustafa Çetin Baydar tarafından kendisine anlatıldığını savunuyor Aycı: “Türkiye Yazarlar Birliği toplantılarında her karşılaşmamızda; ‘yahu, ne güzel yazılar yazıyorsun, tren Erzurum’a geldikten sonra trenle kaçmalar başlamış, artist olmak için İstanbul’a kızlar da kaçmıştı; bu hiçbir yerde yazılmadı.”

Olay büyütülüp, vatan millet meselesi halini aldığında Mustafa Çetin Bey “çark” ediyor.

Mehmet Aycı üslubundaki abartıyı kabul ediyor ama bilgi kaynağı sahiden de Çetin Bey olduğunu söylüyor…

İkna turları

Aycı, yerel basında çıkan “Tam Kepazelik” yazısından haberdar olur olmaz, gazetedeki yazıyı yazan muhabirle görüşmeye çalışıyor, ulaşamıyor. Yöneticileriyle görüşüp, yazının “sizin anladığınız bir şekilde anlaşılması doğru değil” diyor ama kim dinler.

Artık kılıçlar çekilmiştir bir kere kan akmadan kınına sokulmaz! Yapacak bir şey yok. Töre böyle!

Yazar yazdığı yazının bağlamından koparılarak ne hale düşürüldüğünü  anlatarak devam ediyor. Edebi sanatlardan, sözlü kültüre, Anadolu deyimlerine kadar tüm yolları deneyerek bir şekilde yazısının ne kadar yanlış anlaşıldığını anlatmaya çalışıyor.

Olayın gelişimini neredeyse bir muhabir inceliğinde işleyerek Milletvekillerinden, parti yöneticilerine, yerel ve ulusal basından, sivil toplum kuruluşlarına bu konuda söz söyleyen tüm kuruluşların açıklamalarını kitabına alıyor Aycı.

Siyasilerin bıraktığı yerden Erzurumlular alıyor ve bir şekilde sosyal paylaşım sitelerine düşen iş telefonu iki gün hiç durmaksızın çalıyor. Ve Allah ne verdiyse artık ağızlarına geleni söyleyenler, otuz beş yıldır kamuda çalışan sekreterine belki de iş yaşamında işitmediği kadar hakareti iki gün içinde duymasına sebep oluyorlar. Sadece bu mu? Ne vatan hainliği ne de Ermeniliği kalıyor. Aslında tam bir komedi!

Sadece “artist olmak için evden kaçanların” üzerine alınacağı bir yazı ne hale getirildi. Kitle kültürü böyle bir şey herhalde. Erzurumlular susup, o yazıyı görmeseler, kimseye göstermeselerdi, Erzurum hakkında insanların düşündükleri, Erzurum algısı aynen devam edecekti. Ama şimdi insanların akıllarına türlü fikirleri, şüpheleri bir kısım Erzurumlular kendileri yerleştirmiş oldu. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığı her zaman doğru olmaz.

Avının hata yapmasını bekleyen tilki

Kitabın  son kısmında Mehmet Aycı, Radikal Gazetesi yazarı Sırrı Süreyya Önder’in linç etmek için bahaneler arayan dadaşlara yardım kabilinden yazısını kitabına alıyor.

Mehmet Aycı, Sırrı Süreyya’nın yazmış olduğu yazıdaki eleştirilerini bir bir numaralandırıp, kendisine cevap veriyor. Mehmet Aycı, Önder’in “solculuk günlerinde arkadaşlarıyla ülkücü linç ettiği günler” aklına geldiği için bir de bu müşavirin üstünden geçeyim fikrinde olduğunu anlatıyor.

Evet, Aycı anlaşılan bu durumdan vazife çıkarmak isteyenlere, “bize de buradan ekmek düşer mi” kabilinden bekleyen zevata sert bir salvo atıyor.

“Buradan size ekmek vermeyeceğim, başka kapıda eşelenin, buranın horozları gürültüden hoşlanmaz.” diyor.

Diyor ama devletin kararına uymaktan, şefkatine sığınmaktan başka bir şey yapmak da elinden gelmiyor.

16.07.2011 dünyabizim

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.