- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul17°C▼
- Ankara14°C
- İzmir17°C
- Konya12°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep17°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: ABD YOL AYRIMINDA: YA İSRAİL YA DA “YENİ TÜRKİYE”
“Yeni Ortadoğu” süreci bir taraftan ciddi anlamda çatışmalara ve krizlere şahit olurken, diğer taraftan da derin bir “sessizlik” ve “belirsizlik” dönemine şahitlik ediyor.

Son dönemde, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan keskin iniş-çıkışların arka planında da bu husus yatıyor. Bundan dolayı da, Soğuk Savaş sonrası dönemde özellikle 11 Eylül sonrası ikili ilişkilerde kendini gösteren ve 1 Mart Tezkeresi’nin reddi ile zirve yapmış olan “tanım sorunu” bir kez daha gündemde...
Burada asıl cevaplandırılması gereken soru, bu tanım sorununu gündeme getiren ülkenin hangisi olduğudur. ABD mi? Türkiye mi? Ya da bir üçüncü devlet mi? Çünkü ABD’nin son dönemde İsrail üzerinden Türkiye’ye yönelik eleştirileri ve Ankara’nın buna verdiği tepki, yeni bir kafa karışıklığına yol açmış vaziyette...
Şöyle ki; bir görüşe göre Obama yönetimi Ankara’nın İsrail çıkışlarını danışıklı dövüş şeklinde yapmak suretiyle hem Ankara’nın bölgedeki rolünü yükseltmek hem de ABD dış politikası üzerindeki Siyonist etkiyi ve İsrail önceliğini kırmak isterken; diğer taraftan da, Türkiye’nin bölgedeki kontrol dışı açılımlarını, etki arayışını İsrail üzerinden sınırlamak istemektedir.
Açıkçası, mevcut gelişmeler, bu görüşü fazlasıyla teyit ediyor. Nitekim birinci hususla ilgili çok somut bilgiler söz konusu olmasa da, ikinci hususu teyit eden bazı emareler söz konusu. Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Suriye krizi bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerinin seyriyle ilgili sarf ettiği şu sözler oldukça dikkat çekici: “ABD, bu süreçte başlangıçtan itibaren Türkiye ile benzer hedeflere sahipti. Sadece aynı hedeflere sahip olmakla kalmadık, farklı adımlar attık, bazıları bir arada, işbirliği halinde atıldı, bazıları ise bireysel olarak atıldı ve Suriye sorununu çözmeyi hedefledi.”
Burada, “bireysel adımlar” ifadesi oldukça önemli! Öyle bir ifade ki, bizi F–4 muammasına kadar götürebiliyor. Dolayısıyla, “...farklı adımlar attık, bazıları bir arada, işbirliği halinde atıldı, bazıları ise bireysel olarak atıldı...” şeklinde ortaya konulan açıklama, aynı zamanda iki farklı yol haritasına işaret ediyor ki, burada Bakan Kerry aslında Türkiye ile ABD’nin benzer hedeflere sahip olmakla birlikte, kendi manevra alanlarını genişletmeye yönelik farklı stratejiler ve araçlar bağlamında duydukları rahatsızlığı gündeme getiriyor.
Bu arada, Kerry ziyareti öncesi Siyonizm tartışmalarının başlatılması da oldukça ilginç! Zamanlama olarak, çok farklı değerlendirmelere açık ve aslında bir yönüyle ABD’nin de işini kolaylaştırıyor.
Çünkü: 1. İsrail faktörü ABD’de uzunca bir süredir ciddi anlamda tartışılıyor ve bu kapsamda sistem içi güç mücadelesi artık gizlenemiyor; 2. ABD’nin şiddetle küresel-bölgesel çapta ortaklara ve ittifaklara ihtiyacı var ve bunun için de dış politikada manevra alanını yüksek tutabilmesi oldukça önemli. Bunun yolu da “İsrail İpoteği”ni aşabilmekten geçiyor; 3. Mevcut konjonktür Washington açısından uzun süreli bir “bekle-gör” politikasına müsaade etmiyor.
Dolayısıyla ABD’nin, özellikle de Obama’nın işi oldukça zor. Nitekim “bizimkiler” de bunun farkında olmalı ki son günlerde konuşmalarında “zavallı Obama” demeden geçemiyorlar...
14.03.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.