- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
M. SEYFETTİN EROL'DAN: “CEPHE HATTI” MI “CEPHE ÜLKESİ” Mİ?
Irak’ta Yezidileri ve diğer Hıristiyan unsurları hedef almaya başlaması ve biri ABD, diğeri İngiliz vatandaşı 2 gazetecinin kafalarını kesmesiyle birlikte Batı dünyasının gündeminde bir tehdit olarak algılanmaya, anılmaya başlayan IŞİD; gelinen aşama itib

Irak’ta Yezidileri ve diğer Hıristiyan unsurları hedef almaya başlaması ve biri ABD, diğeri İngiliz vatandaşı 2 gazetecinin kafalarını kesmesiyle birlikte Batı dünyasının gündeminde bir tehdit olarak algılanmaya, anılmaya başlayan IŞİD; gelinen aşama itibarıyla Türkiye açısından da çok ciddi bir milli güvenlik meselesi olmaya başlamış durumda.
Türkiye açısından en büyük tehdit, bu örgüte yönelik “uluslararası müdahale” kapsamında oluşturulan ve kendisinin de muharip güç olarak içerisinde yer alma olasılığı her geçen saat daha da artan, bölgesel belki de uluslararası boyutta bir “savaş” olasılığı ve bir “cephe ülke” olma durumu.
Bir diğer ifadeyle, Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana önce Irak ile gündeme gelen, sonrasında ise İran ve Suriye bağlamında ağırlık kazanan, Türkiye’nin komşularına yönelik işgal girişimlerinde Türk askerini “lejyonerleştirme planı” ve bu bağlamda ülkede var olan milli-derin direncin kırılmaya çalışılması.
Daha somut bir ifadeyle, Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde bir kez daha açıklanan kırmızıçizgisinin bizzat kendisine çiğnetilerek, bölgedeki tarihsel geçmişine, misyonuna ihanet ettirme girişimi ve Haçlı Seferleri’nin önünde en büyük set olan Anadolu insanının bu “sefer”in bir parçası haline dönüştürülmesi çabası. Dolayısıyla oyun çok büyük ve haliyle Türkiye üzerindeki baskı da!
***
Türkiye’yi böylesi bir savaşa itmeye yönelik “müttefik baskısı” sadece NATO Zirvesi, Cidde ve Paris toplantıları ile sınırlı değil. Bunlar, söz konusu baskı girişimlerinin yüzeye yansımaları, bir diğer ifadeyle sadece aysbergin görünen yüzü.
Türkiye’nin başta yeni Kürt politikası ve bu bağlamda “Genişletilmişi Misak-ı Milli Sınırları” içerisinde yürütülen “Açılım-Milli Birlik ve Kardeşlik Politikası” olmak üzere, Türk-İslam coğrafyasında yürüttüğü tüm projeler ciddi bir tehdit ile karşı karşıya.
Nitekim bölgede sistematik bir şekilde yürütülen demografi çalışmaları, Türkiye’nin başta toplumsal yapısı olmak üzere, ekonomisini ve güvenliğini ciddi bir şekilde etkileme kapasitesi olan ve bunu zaman zaman hissettiren mülteci/sığınmacı hareketleri ile yapay bir “Sünni Devlet”in inşa çalışmaları oldukça dikkat çekici boyutlara varmış durumda.
Bu inşa çalışmalarında başta “terör” olmak üzere, her türlü yönteme başvurulması ve bunun Türkiye’ye hissettirilmesi de dikkat çekici. Rehine krizi, sadece bunun küçük bir parçası. Asıl tehdit daha kendisini göstermiş değil.
***
Oysa tehdit sanıldığından çok daha büyük! Düne kadar Türkiye’yi bölgede “Sünni İslam Dünyası”nın lideri olarak ön plana çıkartmaya çalışan güçler, bugün Türkiye’nin “Sünni İslam Dünyası” üzerindeki etkisini Irak Şam İslam Devleti (yeni adıyla İslam Devleti) denilen ve sürecin sonunda çok büyük bir olasılıkla devlete dönüştürülmesi ve hatta tanınması suretiyle “sınırlama” – “çevreleme” peşinde.
Türkiye, bir “çifte kuşatılma” durumu ile karşı karşıya! Güneyinde, IŞİD terörü üzerinden oluşturulmaya çalışılan iki hat söz konusu. Birinci hat, Türkiye’nin mevcut Kürt politikasını hedef alan ve onu bir tehdide dönüştürmeye çalışan “Büyük Kürdistan”; ikincisi ise, en temelde İslam’ın özünü kavramlar-kurumlar bazında hedef alan, Sünni İslam Dünyası’nı kendi içerisinde bölme eğilimi taşıyan “İslam Devleti” projesi.
Bu ikinci hususa yönelik olarak Körfez Ülkeleri’nin tamamına yakınının niçin Mısır’daki askeri darbeye destek verdiği, İhvan’ı “terör örgütü” olarak listelerine aldığı ve son olarak da ABD ile birlikte Suriye’deki operasyonlara katıldığı daha net anlaşılabiliyor.
Dolayısıyla, Türkiye’nin Körfez Ülkeleri ve Mısır ile geliştirmeye çalıştığı “çekirdek yapı”nın da bugünlerde Türkiye’ye yönelik yol açtığı “bumerang etkisi” de göz ardı edilmemeli. Bu yapının birlikte hareket ettiği temel unsurlardan birisi olan Müslüman Kardeşler Hareketi’nin alandan tasfiye girişimleri bu bağlamda daha “anlamlı” bir hale geliyor!
***
Bu tehdide; Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde dengeye dayalı, çok boyutlu dış politikası bağlamında geliştirmeye başladığı Rusya ve Çin ile ilişkiler de dâhil edilebilir.
Türkiye’nin Suriye’de kapsamı aşan bir operasyonda yer alması, bu ülkeler ile başlattığı ve stratejik bağlamda daha derinleştirmeye çalıştığı ilişkilerin ciddi manada bir güven bunalımına yol açmasına da neden olabilir. En azından, Rusya ile Kasım 2001’de başlatılan yeni işbirliği sürecini belki de çok uzun bir süre unutmak gerekecektir.
Bu noktada, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Türkiye için kullandığı “Cephe Hattı” ifadesi oldukça dikkat çekici. 1854-1856’da gerçekleşen Kırım Savaşı’nda “Cephe Hattı” olan Osmanlı İmparatorluğu’nun daha sonraki süreçte bir “Cephe Ülkesi”ne dönüştüğünü unutmamakta fayda var!
Dolayısıyla, Türkiye bir ikinci “Balta Limanı” sürecine gebe görünüyor. Gelişmeleri bir de bu şekilde değerlendirmekte fayda var…
25.09.2014 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.