- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
05 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara18°C
- İzmir19°C
- Konya16°C
- Sakarya18°C
- Şanlıurfa23°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep21°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: DEBKAFİLE YA DA HEDEF '2007 DOKTRİNİ' Mİ?
Türk dış politikasında yaşanan gelişmeler, yeni Türkiye sürecinin Misak-ı Milli sınırları içerisine hapsedilmesine yönelik operasyonun bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

Oysa düne kadar Türkiye yakın çevresi üzerinden bölgesel-küresel bazda etkinlik arayan ve izlediği proaktif dış politika ile ön plana çıkan bir ülkeydi. Şimdilerde ise tekrar başa saran bir görüntü arz ediyor ki, bunun en azından üç temel anlamı var: Güven, zaman ve enerji kaybı.
Hatta daha da vahimi Türkiye’nin izlediği yanlış politikadan dolayı ciddi anlamda bir milli güvenlik sorunu ile karşı karşıya kaldığına yönelik yorumlar da ağırlık kazanmaya başlamış durumda. Peki, o zaman uzatmadan şu soruyu soralım: Ne oldu da bölgesel liderlikle yetinmeyen, “küresel lige” oynayan Türkiye böylesi bir duruma düştü ya da düşürüldü?
Bunun için tarihsel hafızamızı şöyle bir yoklayalım ve 2007’ye uzanalım. Dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner, 5 Ocak 2007 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada ulus devletin tehdit altında olduğunu ve ülkenin gerek stratejik, gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da “bekle-gör-tavır al” taktiğiyle sınırlama lüksüne sahip olmadığını söylemekteydi.
Taner, yine söz konusu açıklamasında; '’Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır’’ görüşüne de yer vermekte, “Yurtta Sulh-Cihanda Sulh” ilkesinin yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğinin altını çizmekte, sınırların ötesinde bir güvenlik anlayışını ön plana çıkartmaktaydı.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye’nin “bekle-gör” yaklaşımı eleştirilmekte, proaktif bir şekilde hareket etmesi istenmekte, bunun için taktik, stratejik ve yüksek stratejik yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu ifade edilmekteydi. Tüm bunların uygulanabilmesi için de “güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika, caydırıcı bir askeri yapılanma ve çağa uygun bir istihbarata” ihtiyaç duyulduğu vurgulanmaktaydı.
Bu kapsamda, Türkiye’nin bölgesel politikalarına Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar ağırlıklı vurgu yapan Taner; “Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazanacağını göstermektedir” demekteydi.
Türkiye’ye yeni bir stratejik ufuk ve hedef çizen, statükocu anlayıştan bir kayma olarak adlandırılan bu ifadeler, hiç kuşkusuz “Yeni Türkiye Vizyonu”nun bir parçası olarak karşımıza çıkmaktaydı. Yeri geldiğinde silahlı kuvvetlerin alanda etkili bir şekilde kullanımını esas alan ve agresif bir dış politika anlayışını ön plana çıkartan bu husus, “Türkiye’nin Stratejik Vizyon Belgesi”nde yer almaktaydı.
Peki, sonuç? Sonuç ortada! Son gelişmeler 2007 itibarıyla uygulamaya konulan yeni güvenlik doktrininin büyük ölçüde etkisiz hale getirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Son olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden istihbarata ve Türk dış politikasına yönelik eleştiriler, güçlü bir dış politikanın temelinde yer alan güçlü bir istihbarat anlayışına karşı olan tutumu açıkça ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, ortada ciddi bir oyun var ve süreç birçok provokasyona gebe. 2007 Doktrini’nden rahatsız olanlar, 2013’teki bir üst seviyeye geçişten ciddi manada rahatsızlar. Bu bağlamda, İsrail’in istihbarat örgütlerine yakınlığıyla bilinen DEBKAfile sitesinde yer alan, Türkiye ve İran’ın “gizli istihbarat işbirliği anlaşmasını imzaladıklarını” öne süren haber, WSJ ve Washington Post gazeteleri ile başlatılan operasyonun daha da devam edeceğini bizlere gösteriyor.
07.11.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.