- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul17°C▼
- Ankara14°C
- İzmir17°C
- Konya12°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep17°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: “ERBAKAN HOCA OLMASAYDI KIBRIS DA OLMAZDI!”
Yukarıdaki başlık, hiç kuşkusuz bir ilk değil.

Bunların içerisinde en önemlisi ise tarihe “Kıbrıs’ın Fatihi”, “Karaoğlan” olarak geçen rahmetli Ecevit’in sözleridir. “Ezber Bozan Siyasetçi” başlıklı yazısında Fatih Uğur aynen şunları kaydetmekte: “Ecevit ölüm döşeğine düşmeden kısa süre önce kendisini ziyaret eden Demokratik Sol Parti (DSP) yönetimine Kıbrıs Barış Harekâtı’nı da detaylarıyla anlatmış. İtiraf niteliğinde sözlerin de yer aldığı bu sohbeti dinleyenler arasında yer alan DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Macit, ziyaret sırasında yaşananları şöyle dile getiriyor: Sayın Ecevit önce Kıbrıs Harekâtı’nın öneminden dem vurdu. Sonra söz CHP-MSP koalisyon hükümetine geldi. Ve ağzından şu sözler döküldü: Hükümet ortağımız MSP olmasaydı, Kıbrıs’a o harekâtı gerçekleştiremezdik.”
Amacımız, hiç kuşkusuz, burada “en kahraman kimdi” türünden bir tartışmayı başlatmak değil; sadece ve sadece bazı gerçekliklerin siyasi tarihe tüm objektifliğiyle kaydının düşürülmesini sağlamak. Aksi takdirde, Kıbrıs Barış Harekatı’nın Cumhuriyet tarihi açısından taşıdığı gerçek anlam ve önem anlaşılamaz. Zaten bu karartmanın, saptırmanın arkasında da bu yatıyor. Dolayısıyla, meselenin bam teli de burası...
“Kıbrıs Barış Harekatı” Cumhuriyet tarihinde her yönüyle bir ilktir. Türkiye, bu Harekât’la her şeyden önce önemli bir psikolojik kırılmayı gerçekleştirmiş ve sınırları dışındaki soydaşlarının hakkını, canını, çıkarlarını vb. koruma noktasında kararlılığını ortaya koymuştur.
Bu Harekât, aynı zamanda Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarına yönelik önemli bir hatırlatması olduğu kadar; İslam dünyasının ve eski Osmanlı coğrafyasının beklentisine de keskin bir dönüştür. Nitekim, Barış Harekâtı’nı duyan Cezayir halkı Ankara’ya olan kırgınlığını bir tarafa atarak; “Türkler yeniden kükrediler, kutlarız” mesajını Türk Büyükelçiliği’ne hemen iletmişlerdir.
“Kıbrıs Barış Harekatı”, aynı zamanda düne kadar merkez ile çevre arasında en büyük çatışma-kopma nedenlerinden birini oluşturan “Laiklik-İslam” eksenli tartışmaların aslında bir takım “yersiz korkular” üzerine inşa edildiği gerçeğini deşifre etmiştir. Bu Harekât’la birlikte Türk Ordusu ile İslami kimliğe sahip bir partinin milli çıkarlar noktasında nasıl uyum içerisinde hareket edebildiği, mevzu vatan ve millet olduğunda her birinin Lider’in bir sözü üzerine nasıl birer gönüllü kamikaze olmayı kabul ettiği görülmüştür.
Bu bağlamda, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın bir takım mazeretler ileri sürüldüğünde rahmetli Hoca’ya verdiği “Ben Karadeniz çocuğuyum. Bir kayıkla bile gider oraya çıkarım.” cevabı; küllenen bir inancın kararlı bir liderlikle neler yapabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Dolayısıyla, asıl korkulan milli ve dini şuura sahip bir halkın, ordunun güçlü bir lider etrafında bir araya geldiğinde neler yapılabileceğinin görülmüş olmasıdır. İşte bundan dolayı Erbakan Hoca Kıbrıs mevzuunda hep arka planda tutulmaya çalışılmıştır. Fakat, güneş balçıkla nasıl sıvanamazsa, bu gerçekler de çok uzun süre göz ardı edilemez. Dolayısıyla, “Yeni Türkiye” sürecinde “ezberleri bozma” zamanı!
28.02.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.