09 Kasım 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Konya15°C
  • Sakarya19°C
  • Şanlıurfa24°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep20°C

M. SEYFETTİN EROL'DAN: KASRI ŞİRİN'E VEDA MI?

Hürmüz Krizi ve gövde gösterisinin yeni iki ismi "Kadir" ve "Nur" ile gündemdeki yerini korumaya devam eden İran, ABD'ye ve müttefiklerine meydan okumaya devam ediyor. Türkiye de bundan nasibini almış vaziyette...

M. Seyfettin Erol'dan: Kasrı Şirin'e veda mı?

O zaman daha net sormak lazım; Ankara ve Tahran 1639'da Kasr-ı Şirin'de gömdükleri savaş baltalarını tekrar çıkarırlar mı? Bu soruya "evet" ya da "hayır" yanıtını vermeden önce iki ülke arasında son dönemde alttan alta devam eden "örtülü krizin" nedenlerine şöyle bir bakmak gerekir, ne de olsa şeytan detayda gizli...

İlk neden, amiyane tabirle "Öküz öldü, ortaklık bitti" şeklinde ortaya konulabilir. Ortak bir ideolojik zemine ve kurumsal çatıya sahip olmayan "zoraki ya da konjonktürel ittifak", varlık nedeniyle birlikte ortadan kalkmışa benziyor.

İkincisi, ABD'nin Irak'tan planlı çekilme süreciyle birlikte uygulamaya koyduğu Şii Jeopolitiği'ni kontrollü tehdit haline getirme ve Kandil başta olmak üzere, İran'ı operasyonel bir güç haline sokma girişimleri ve bu bağlamda "yem stratejisinin" Ortadoğu ve Türkiye'de yaşattığı olumsuz etki. Nitekim, Bağdat-Erbil merkezli seyreden gerginlik, Ankara-Tahran merkezli bölgesel bir krize dönüşeceğinin şimdiden güçlü sinyallerini vermektedir.

Üçüncü neden olarak, Arap Baharı ve özelde Suriye'de Türkiye'nin izlediği politika ve ABD ile model ortaklık görüntüsü ve buna İran'ın verdiği tepki gösterilebilir.

Dördüncü neden olarak ise, İran'ın nükleer silah edinmede son aşamaya gelmiş olması, konvansiyel anlamda ciddi bir tehdit oluşturmaya başlaması ve otokratik ülkelerin ileri savunma hattı pozisyonuna düşmesi, buna karşılık; ABD ve NATO'nun Türkiye'yi taraf olmaya zorlayıcı bir takım faaliyetleri ve İran karşısında "aktif tarafsızlık" seçeneğine imkân tanımaması gösterilebilir. Burada "Füze Kalkanı" bir dönüm noktasıdır...

Beşinci neden ise, ABD'nin Afganistan'dan "şeklen" çekilme kararı ve bölgede Afganistan-Pakistan-Tacikistan-Özbekistan merkezli (Hindistan, Çin ve Rusya'nın da dâhil olduğu) Yeni Büyük Oyun'da İran ve Türkiye'nin karşı karşıya gelme olasılığının artmaya başlamasıdır.

Altıncı neden olarak Kafkaslar'da Azerbaycan ve Ermenistan bazlı rekabet ve sorunlardan bahsedilebilir.

Son neden ise, bazı iç dinamiklerin kriz üzerinden varlık nedenlerini pekiştirme ve sistem içi güç mücadelesinde sorunu iktidara giden yolun bir aşaması olarak görmeleri gösterilebilir. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı ile diğer yapıların birbirine ters düşmesinin altında da bunun yatığı ileri sürülmektedir.

Peki, bu nedenler her iki ülkeyi bir savaşa götürür mü?

Mevcut şartlar altında buna "evet" demek pek mümkün değil. En azından taraflar, aradaki 400 yıllık Kasr-ı Şirin düzenini korumanın kendi lehlerine olduğunun farkındadır ve olası bir savaşta kazananın kendileri olmayacağının da gayet net farkındadırlar. Önlerindeki İran-Irak savaşı örneği, BOP gerçeği ve süreçteki belirsizlik, bunun en somut gerekçelerini oluşturmaktadır. Ayrıca, mevcut şartlar altında Türkiye ve İran'ın siyam ikizi gibi olduklarını da göz ardı etmemek gerekir. Bir anlamda, birbirlerinin varlık nedeni ve tamamlayıcısı olan iki devlet söz konusudur.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, iki ülke açısından tüm provokatif eylem ve söylemlere rağmen "kontrollü kriz" seçeneği, en rasyonel strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda Kürecik, Ankara-Tahran hattının en zayıf noktası olarak varlığını bir süre daha devam ettirecek gibidir. Dolayısıyla, Kasr-ı Şirin'in hatta Sünni-Şii İslam dünyasının geleceği Malatya'dan geçmektedir.

05.01.2012 Milli Gazete
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.