- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
05 Kasım 2025- İstanbul17°C▼
- Ankara14°C
- İzmir20°C
- Konya16°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep21°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: KAYNAKLAR SAVAŞININ YENİ ADRESİ: AFRİKA
Kuzey Afrika’da Tunus ve Libya ile başlayan süreç, adeta bir domino etkisine yol açmış vaziyette.

Kuzey Afrika’da Tunus ve Libya ile başlayan süreç, adeta bir domino etkisine yol açmış vaziyette. Afrika’nın kuzeyinden güneyine doğru başlayan yeni istikrarsızlık ya da sistematik istikrarsızlaştırma süreci, kıtanın doğusuna doğru yayılma eğilimi gösteriyor.
Nitekim Nijer, Mali, Angola ve Orta Afrika Cumhuriyeti derken, son dönemde listeye gelirlerinin yüzde 98’ini petrolün oluşturduğu çiçeği burnundaki Güney Sudan da eklenmiş durumda.
1 milyondan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan 22 yıllık bir iç savaşın ardından 2011’de kurulan dünyanın en genç devletinde tansiyon bir türlü düşmek bilmiyor. 15 Aralık’ta eski Devlet Başkan Yardımcısı Machar’ın, Devlet Başkanı Kiir’e karşı organize ettiği başarısız darbe girişiminin ardından yaşanan son gelişmeler, eğer önü alınamaz ise çok büyük ölçüde katliamlara yol açacak gibi.
İkinci Ruanda mı?
Nitekim etnik-dini temelli lanse edilen bu iktidar mücadelesinde siviller bir kez daha hedef. Komşu ülkelere doğru yaşanan yoğun mülteci akını bunun en temel göstergelerinden birisi. BM tarafından açıklanan son verilere göre, evlerini terk eden 120 bin kişiden 25 bini başkent Juba’da, 15 bini Bor, 12 bini Bentiu ve 8 bini ise Malakal şehirlerinde kurulan kamplarda bulunuyor.
Bu arada, BM Barış Gücü sözcüsü Dwyer barış gücü üssünün dışında birçok cesedin güvenlik riski nedeniyle toplanamadığını söylüyor. Bu açıklama, BM’nin acziyetini ve uluslararası toplumun sefaletini bir kez daha ortaya koyması açısından oldukça önemli.
Önemli olan bir diğer husus ise, BM’nin bu husustaki kötü sicilinin bir kez daha gündeme gelmesi. Birçok analizci tarafından yapılan “İkinci Ruanda” benzetmesinin altında da bu yatıyor. Nitekim Doğu Afrika liderlerinin arabuluculuğu neticesinde hükümetin tek taraflı ateşkes ilan ettiği ülkede, çatışmaların petrol yataklarının bulunduğu Upper Nile ve Unity eyaletlerinde devam etmesi ve petrol üretilen Malakal ve Bentie şehirlerine askeri yığınak yapılması dikkatlerden kaçmıyor.
“Eski efendilerin” bitmeyen savaşı...
Hiç kuşkusuz, Afrika’nın dünya gündemine bir kez daha gelmesinin altında tek bir neden yok. Fakat burada asıl önemli olan husus, bu yeni süreçte hangi dinamiklerin daha çok belirleyici olduğudur.
Cevap üç aşağı beş yukarı belli. “Eski efendiler” ve Afrika’da bitmeyen hesapları... Bu hesabın başında da bölgenin sahip olduğu yer altı-yer üstü zenginlikleri geliyor ki Chatham House adlı İngiliz Kraliyet düşünce merkezinin yaptığı çalışmada ortaya konulan rakamlar oldukça dikkat çekici.
Söz konusu raporda dünyanın hammadde, tarım ürünleri ve alanları ile birlikte su kaynakları ve başta uranyum, petrol olmak üzere, enerji rezervlerinin yaklaşık olarak yüzde 40’ının bu kıtada yer aldığı belirtiliyor. Buna yükselen pazar gücü niteliğini de dahil etmekte fayda var.
“Avrasya”dan “Afrasya”ya klasik sömürgeciliğe dönüş...
Dolayısıyla, Avrasya bazlı güç mücadelesinde süreç Afrasya (Afrika-Asya)’ya doğru kayıyor ve temel hedeflerden bir diğeri ise bölgenin “Yeni Efendisi” olarak ön plana çıkmaya başlayan Çin’in kıtadaki nüfuzunu zayıflatmak ve mümkünse bu ülkeyi kıtadan çıkartmak.
Fakat bu eskisi kadar kolay değil. En azından Çin’in sahip olduğu finans gücü, teknolojik avantajlar ve bölgede sömürgeci bir geçmişinin olmamasından kaynaklanan “temiz sicili” ile kıtanın iç siyasetine ve liderlerinin yöntemlerine karışmayan tavrıyla mücadele edebilmek pek mümkün görünmüyor.
Bundan dolayı da Batılı emperyalist güçler artık dolaylı değil, doğrudan yöntemlere başvuruyorlar; kıtayı bir kez daha işgal ediyorlar.
Zorunlu nüfus planlaması...
Batı’nın yaşlanmaya başladığı bir dönemde genç nüfusun artış gösterdiği üçüncü dünya ülkelerinde tırmanma eğilimine giren yoksulluk, açlık, iç savaşlar, katliamlar-soykırımlar ve askeri müdahaleler bu bağlamda oldukça dikkat çekici.
Sivilleri hedef alan bu çatışmalarla, aynı zamanda Afrika’nın 1 milyarı aşan nüfusu da adeta “daha makul bir seviyeye” çekilmeye çalışılıyor gibi...
Dolayısıyla, kaynakları sömürülen Afrika insanı, dünyanın sınırlı kaynakları daha fazla tüketilmesin diye belirli bir sayıda tutulmaya çalışılıyor. Bu da, önümüzdeki süreçte Afrika’nın yeni katliamlara ve soykırımlara gebe olduğunu gösteriyor.
Umarım yanılıyoruzdur!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.