- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
06 Kasım 2025- İstanbul18°C▼
- Ankara18°C
- İzmir22°C
- Konya21°C
- Sakarya19°C
- Şanlıurfa26°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep23°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: TÜRKİYE: “ORTADOĞU’DA BİR YALNIZ YENİÇERİ!”
Türkiye’nin Suriye politikasında tam bir dönüm noktası yaşanıyor. Sınırda patlatılmaya başlanan bombalar, Ankara’yı geç kalmış çok radikal bir karar almaya zorluyor.

Biraz daha açmak gerekirse... Burada, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Moskova ziyareti ve bunun Suriye boyutu oldukça önemli. Söz konusu ziyarette ABD’nin Rus tezlerine yakın bir tavır sergilemesi, diplomasiyi-siyasi çözümü bir adım ön plana çıkartması ve Cenevre Mutabakatı üzerinden yeni bir yol haritası oluşturulmaya çalışılması, Suriye’ye bir Amerikan-NATO müdahalesi bekleyenler açısından fazlasıyla hayal kırıklığına yol açan bir gelişme oldu.
Bu husus, hiç kuşkusuz Başkan Obama’nın kimyasal silah kullanımına dayanan kırmızı çizgilerini anlamsızlaştıran bir “son dakika” gelişmesiydi ve aynı zamanda Türkiye’nin Suriye’ye yönelik askeri müdahale olasılığını da alt üst etmekteydi. Dolayısıyla, ortaya çok farklı, ilginç bir tablo çıkmakta. Buna göre söz konusu krizde; “Obama ABD’si-Rusya-Çin-İran” dörtlüsü karşısında “Türkiye-İsrail-Körfez Ülkeleri ve Neo-Con ABD’si” dörtlüsü yer alıyor.
Suriye’ye karşı Rusya ile barış havarisi kesilmeye başlayan Obama ABD’sinin, diğer taraftan İsrail’in hava saldırıları karşısında takındığı tavır da açıkçası yukarıdaki denklem ile (görünürde şekil şartları itibarıyla bir tezat oluşturmakla beraber), kendi içerisinde taşıdığı mantıkla aslında “bildik” süreci destekliyor. ABD tarafından sistematik bir şekilde bir takım provokasyonlar ve gözdağlarıyla İsrail politikalarına itilen bir Türkiye durumu söz konusu.
Dolayısıyla Reyhanlı’da patlatılan bombaların ortaya koyduğu acı gerçek şu: “Türkiye aslında yalnız bir aktör!” Nitekim, bir kaç “göstermelik” desteğin dışında Ankara’nın Suriye merkezli krizde etkin bir desteği sağlamaktan çok uzakta olduğu bu olayla bir kez daha teyit edildi.
Yürütülen operasyonun hedefi oldukça net. Seçenekleri azaltılmış Türkiye adeta tek bir opsiyona mecbur bırakılmaya çalışılıyor, savaştan başka bir çözüm yolu kalmamış gibi bir hava oluşturuluyor. (Muhtemelen Başbakan Erdoğan da bu durumu görmüş olmalı ki, NBC sonrası çok keskin bir dönüş yaparak Türkiye’yi bu batağa çekmek isteyenlere adeta “çok beklersiniz” deme ihtiyacını hissetti.)
Nitekim İngiltere’de yayımlanan Sunday Telegraph gazetesinin patlamalar sonrası verdiği haber halen hafızalarda. “Suriye, Türkiye’yi Bombaladı” başlığını kullanan ve bunun Suriye’deki ayaklanmanın başlamasından bu yana Türkiye topraklarında meydana en kanlı olay olduğunu belirten gazete, Türk yetkililerin saldırıdan Esad yönetimini sorumlu tuttuğunu yazıyordu. Gazetenin “Suriye’deki iç savaş Türkiye’ye sıçradı” demesi ve Observer gazetesinin de benzer bir tutum sergilemesi, açıkçası dikkatlerden kaçmadı.
Kimyasal silahlar üzerinden beklenen sonucu elde etmekte zorlanan kesimlerin, bu iddialar çerçevesinde olası bir operasyonu daha güçlü kılacak yeni eylemlere girme olasılığı çok yüksek. Açıkçası Türkiye yeni provokasyonlara ve gözdağlarına gebe...
Nitekim Reyhanlı’daki patlamaların sonrasında düşen F-16 uçağı, gerek zamanlaması gerekse de düştüğü yer ve pilotun gizemini koruyan ölümü dolayısıyla şimdiden bu komplonun bir parçası haline getirilmiş durumda.
Ne de olsa Türkiye, toplumsal bazda ve karar vericiler boyutunda adeta bir paranoya durumuna sokulmak isteniliyor. Mevcut kriz yönetimi politikası ve süreçteki bir takım bağımlılık ilişkileri de ne yazık ki bu duruma fazlasıyla zemin hazırlıyor.
Yalnız kalmama adına hareket eden Türkiye, ne hikmetse her geçen gün daha da yalnızlaştırılıyor ve daha büyük tavizlere zorlanıyor. Dolayısıyla, Kasım 2007’de ortaya konulan ve Türk-Amerikan ilişkilerinin “Yol Haritası” niteliğinde olan mutabakata son rötuşların yapılacağı 16 Mayıs ABD ziyareti bu açıdan çok önemli...
16.05.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.