- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
06 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara6°C
- İzmir15°C
- Konya11°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa14°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep13°C
M. SEYFETTİN EROL'DAN: “TÜRKİYE TEHLİKEDE!”...
“Türkiye için karamsar tablolar çiziyorsunuz” diyenler için peşinen belirteyim; bunu ben demiyorum.

Nitekim 23 Temmuz tarihli Washington Post’ta Türkiye’nin güvenliğinin tehdit altında olduğuna dikkatler çekiliyor ve şu uyarı yapılıyordu: “Amerikalıların Ortadoğu’da birden fazla krizle karşı karşıya olduklarını unutma lüksü yok. Mısır çok kritik olsa da Suriye’deki durumu, Lübnan, Türkiye, İran ve Irak’ın güvenliğini etkileyip İran’a yeni fırsatlar sağlayarak kontrol dışına çıkmaya doğru tırmanmayı sürdürüyor.”
“Yeni Ortadoğu” sürecinde Türkiye’yi bu projenin bir parçası olarak ön plana çıkartan, “lider ülke” diyerek devamlı gaz veren, fakat bir süre sonra bir kez daha yarı yolda bırakan ABD’den gelen bu uyarıları fazlasıyla dikkate almak gerekiyor.
Pohpohlayan ABD, eğer Türkiye adına bir takım endişeleri ortaya koyuyor ve iktidar partisine yönelik tavrını keskin bir şekilde değiştiriyorsa, o zaman ortada gerçekten ciddi bir sorun var demektir; ABD menfaatleri tehdit altındadır ve bunu korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır.
Ve nitekim yapıyor da...
Gazze’ye gidememek...
Türkiye’yi dış politikada izole etmeye yönelik adımlar atan Washington, Ankara’nın bölgesel krizde aktif bir pozisyon takınmasını da artık istememekte. Bu bağlamda, Türkiye’yi bölgeden dışlayan ve Çinli stratejist Wang Xi’nin “Düşmanın planlarını tümüyle bozamazsan, ittifaklarını bozmaya çalış” taktiğiyle hareket eden ABD, Türkiye’nin bölgesel ittifaklarını önce 2003-2007 “Direnç Cephesi” bazında, akabinde ise Arap Baharı ile ön plana çıkan “Türkiye-Körfez-Mısır” üçgeninde bozmuş vaziyette...
Örgütler bazında ilişkilere darbe vuran ve Türkiye’nin Arap sokaklarındaki itibarını da büyük ölçüde bitiren bu süreç, son olarak Türkiye’nin “Filistin-İsrail Barış Süreci”nden dışlanmasıyla birlikte zirve yapmış durumda.
Dolayısıyla, Türkiye’nin Ortadoğu politikasındaki en güçlü varlık nedenlerinden, argümanlarından biri daha büyük bir darbe almış görünüyor. Nitekim Gazze ziyareti bir türlü gerçekleştirilemiyor, ha bire erteleniyor!
Aslında bu husus bile dış politikada geldiğimiz noktayı göstermesi açısından oldukça dikkat çekici. Ankara, planlamalarını sahada gerçekleştirmekte büyük bir zorluk içinde. Bu da, manevra kabiliyetinin sınırlarını gösteriyor.
“Oyun Kurucu Ülke”den “Oyun’a Gelen Ülkeye” mi?
Dolayısıyla Türkiye, son zamanlarda devletler ve örgütler bazında müttefiklerini yitirmeye başladığı gibi, dış politikasının en temel özelliklerinden birini oluşturmaya başlayan ve söylem bazında kendisini “oyun kurucu”, “merkez ülke” olarak ön plana çıkartan iddiasından da 180 derece farklı bir pozisyonda bulunuyor.
Düne kadar bölgesinde kriz çözmeye çalışan ve “mekik diplomasisi” izleyen Türkiye, bugün birden fazla kriz ile bir anda mücadele etmek zorunda ve ne yazık ki yapayalnız.
Politikaları ve söylemleri her geçen gün itibarsızlaştırılmaya çalışılan Türkiye, bunun dışında içeride de bir güvenlik bunalımına sokulmaya çalışılıyor ki, belki de en tehlikelisi bu. Nitekim, bugün itibarıyla Türkiye’nin en büyük sorunu, bu kritik süreçte kendi içerisinde yaşamaya başladığı çok boyutlu “ayrış(tır)ma” mevzuu. Türkiye, adeta etnik ve mezhepsel fay hatları üzerinden keskin bir bölünmeye, hatta iç savaş ortamına sokulmaya çalışılmakta...
O yüzden demagojiyi bir tarafa bırakıp, iş yapma vakti!
05.08.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.