- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
M. SEYFETTİN EROL'DAN: 'YENİ ORTADOĞU'DA
“ABD-İran-Suudi Arabistan” Troykası mı? “Genişletilmiş Misak-ı Milli” sınırlarımızda çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.

“ABD-İran-Suudi Arabistan” Troykası mı?
“Genişletilmiş Misak-ı Milli” sınırlarımızda çok ilginç gelişmeler yaşanıyor. IŞİD merkezli yürütülen dizayn çalışmalarında çok boyutlu tasfiyeler, “demografik düzenlemeler” ve “harita mühendislikleri” acımasız bir şekilde devam ediyor. Süreçteki “yeni ortaklıklar” da, açıkçası “kimin eli kimin cebinde” sorusunu bir kez daha akıllara getiriyor. Bunun son örneğini ise, Maliki’nin iktidardan uzaklaştırılması ve hemen akabinde başlatılan operasyonlar oluşturuyor.
Maliki’nin iktidardan düşürülme sürecinde ABD-İran mutabakatına Suudi Arabistan’ın da dâhil olması, kafaları fazlasıyla karıştırmış durumda. Yeni Irak yapılanmasında İran ve Suudi Arabistan’ın bir araya gelebileceğine yönelik önemli bir adım olarak kabul edilen bu son dakika gelişmesi, açıkçası ezberleri bozmaya aday.
ABD’nin Maliki ve IŞİD krizleri üzerinden attığı adımlar, “Yeni Irak” üzerinden çıkarların uyumlaştırılması ve yeni bir paylaşım durumu ile izah edilebilir. Irak, ABD’nin “Yeni Ortadoğu Politikası”nda bu açıdan önemli bir test alanı olmaya devam ediyor.
***
Burada akıllara gelen ilk husus ise, ABD’nin süreçte oynadığı belirleyici rol ve bunun “sürpriz” sonuçları! 2012’nin başlarından itibaren bölgede ilk olarak Suriye üzerinden bir dış politika değişikliğine giden Washington’un Rusya ve İran ile geliştirdiği ilişkiler halen hafızalardaki yerini koruyor.
Türkiye’yi, “Yeni Suriye” sürecinde oyun dışına iten bu politikanın bir benzeri, günümüzde İran ve Suudi Arabistan üzerinden Irak’ta gerçekleştiriliyor gibi. Mevcut gelişmeler, ABD’nin Irak’ı İran ve Suudi Arabistan arasında paylaştırdığına işaret ediyor. Nitekim, İran bu paylaşımdaki çıkarlarını korumak adına Maliki krizinin hemen ardından IŞİD’i gerekçe göstererek 81. Ordusu’nu Irak’ın Şii kesimlerine yerleştirmeye başladı bile.
***
Suudi Arabistan’a gelince... Selefi radikal örgütlerin yöntem ve araçlarını büyük ölçüde uygulayan IŞİD’in kendisine açtığı alanda Sünniliğin katı yorumunu uygulayacak suni devlet oluşumu üzerinden etkinlik arayışında.
Bu kapsamda, Irak’ta “Aşiret Devrimcileri Konseyi” liderlerinden Nacih el-Mizan’ın hükümeti kurma görevi verilen Haydar el-İbadi’den “Devrimci Sünni bölgeleri kendi ordusuna sahip bölgesel yönetimlere dönüştürmesini” istemesi, Suudi Arabistan’ın olayın adını koymak istemesi olarak da değerlendirilebilir.
ABD ve İran’ın yanı sıra Suudi Arabistan’ın da desteğini alan ve bundan sonraki süreçte uzunca bir süre bu devlete “diyet borcu” ödemek zorunda kalacak olan İbadi’nin bu talebe hayır demesi pek mümkün değil. Bunun için anayasal alt zemin de hazır. Dolayısıyla, Suudi Arabistan burada hedefine büyük ölçüde ulaşacak gibi görünüyor.
***
Büyük ölçüde diyorum, çünkü bunun Suriye ayağı gerçekleşmeden Suudi Arabistan’ın “tamam” demesi pek mümkün değil. Bu da, Suriye’deki operasyonların hız kazanması demektir ki, IŞİD’in Kuzey Irak sonrası çok hızlı bir şekilde Suriye’ye yoğunlaşması ve Özgür Suriye Ordusu ile çatışmaya başlaması bu hususu teyit ediyor.
Dolayısıyla Suudi Arabistan, Obama’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla teyit ettiği, IŞİD’in ortaya koyduğu Sünni devletin Suriye sacayağına işaret eden harita ile büyük ölçüde örtüşen ve temelde hilafeti hedef alan planının gerçekleştirilmesine hız vermiş vaziyette.
Bölgesel-uluslararası konjonktür, açıkçası Suudi Arabistan’a bu planını Suriye bazında uygulama fırsatını vermekte. Bu bağlamda: 1. Suriye’nin en büyük hami gücü olan Rusya’nın Ukrayna-Kırım ve Azerbaycan-Ermenistan hattında sıkıştırılması; 2. İran’ın ABD ile başlattığı yeni müzakere süreci, çok boyutlu bir savaşı Suriye ve Irak üzerinden devam ettirmeyeceğinin anlaşılması ve bölgede kendisine karşı geliştirilmeye çalışılan cepheyi içten dağıtma girişimi; 3. Türk-Amerikan ilişkilerinde “Yeni Ortadoğu” bağlamında devam eden kriz, Riyad’ı süreçte daha agresif ve pramgatist bir dış politika izlemeye itmiş durumda.
***
Bu da Suudi Arabistan açısından yeni bölgesel-küresel işbirlikleri arayışları ile yeni mücadeleler demektir ki, açıkçası uzunca bir süredir bunun sinyallerini vermekteydi. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde Mısır ile zirve yapmaya başlayan kırılmanın altında yatan neden de, Riyad’ın bu yeni politikasını daha anlaşılır kılmakta.
Bu bağlamda, IŞİD’in Türkiye’yi ve onun bölgedeki çıkarlarını hedef almaya başlaması, Mısır ve Filistin politikalarında ters düşmeler, Riyad’ın Tahran ile alttan alta yürüttüğü Türkiye’yi de hedef alan gizli diplomasisi ve İran ile ilişkilerin önündeki en büyük engellerden biri olan Suudi istihbaratının başındaki Prens Bander’in tasfiyesi bunun en temel göstergeleri arasında. Kuşkusuz, bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Fakat ortaya çıkan tablo, Suudi Arabistan açısından bölge politikasının önündeki en büyük engelin artık İran değil, Türkiye olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Daha da ötesi, bu tercihin arka planındaki ABD-İsrail varlığı ve bunun İran ile uyumlaştırılma girişimleridir. Dolayısıyla, bölge yeni bir troykanın doğuşuna şahitlik etmektedir. Ama bunun çok uzun ömürlü olmayacağı da ortadadır. Bir ara bunun nedenlerini de ele alırız...
18.08.2014 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.