26 Nisan 2024
  • İstanbul19°C
  • Ankara24°C

MANİSA AKHİSAR’DA İYİLİK TİMSALİ ZARİF BİR ADAM: TERZİ ZARİF SÜZGÜN

Fahri TUNA

10 Eylül 2020 Perşembe 08:00

Kırk Kuyu’dan Portreler / Fahri Tuna

Gittim, gördüm, bildim - hilafsız söylüyorum - : Manisa Akhisar’a gidin, rastgele bir kapıyı çalın Akhisar’da, ya gülümseyen bir hanım açar kapıyı, ya zarif bir bey!

Tam da budur Akhisar! Abartmadan söylüyorum: Güleryüzlü hanımlar, zarif beyler diyarıdır Akhisar.

Kahramanımız Zarif Süzgün, Akhisarlı bir bey. Yetmiş beş yaşında bir delikanlı.

Terzilik etmiş otuz üç sene. Büyük usta. Dükkânı dergâh olmuş. Tekke tekke. Şehrin nabzı orada atmış; açların açıkların derdine orada çare aranmış. Dargınlar orada barıştırılmış. Yetimlerin öksüzlerin vaziyeti oradan takip edilmiş, üstü başı, düğünü derneği…

Gün gelmiş iğne ipliği duvara asmış. Emekli olmuş Zarif Usta.

Böylesine iyilikler padişahı bir adam elli beşinde emeksizliğe bırakılır mı hiç? Elli yıldır oturduğu mahalleye muhtar seçmişler onu. Hem de beş dönemdir. Mahallenin ağbisi amcası dayısı babası dedesi güvencesi olmuş. Güven abidesi adam olmuş; Almancıların banka kartları da evlerinin anahtarları da vekaletleri de hep onun çekmecesinde senelerdir. Başı sıkışanın ilk kapısı. Garip gurabanın, fakir fukaranın babası Zarif Süzgün.

Medeniyetimizin artık unutulmaya yüz tutan digergam kavramının en güzel en özel en yaşatan karşılığı olmuş Zarif Muhtar. Sizin en hayırlınız insanlara en çok hizmet edendir peygamberî düsturun günümüzdeki en güzel temsilcilerinden biri Zarif Süzgün; gecesi gündüzü varı yoğu dünü bugünü mahallesi olmuş yirmi iki senedir.

Dert babası o. Eşi Fikret (Zümrüt) Hanım da dert anası. Kapıları sofraları gönüllerini sonuna kadar açmışlar. Hem de yirmi dört saat, elli iki hafta, üç yüz altmış beş gün, bir ömür.

Zarif Süzgün bir göçmen çocuğu aslında. 1924’de Üsküp Kıratova’dan göçen, Plevne Kahramanlarından Zarif Çavuş’un torunu. Hem de adıyla sanıyla. Balkan Harbi ve Rumeli göçlerinin bütün trajedisini yaşayan bir ailenin çocuğu o. Bir hisli yürek onun yüreği. Hüzünlü bir çiçek onun bakışları. Her Rumeli göçmenininki gibi. Bir güvercin kalbi taşıyor hep. Güvercin hüznüyle yaşıyor.

Yıl 1912. Ölüm yollarda kol gezmektedir. Balkan Harbi günleri. Aylar süren çileli bir yolculuktan sonra Zarif Çavuş, eşini ve çocuklarını Makedonya Kıratova’dan alıp, Selanik üzerinden, İzmir Limanı’na ulaştırabilmiştir. Liman Müdürü Cavit Bey akrabalarıdır. Onları metruk bir eve yerleştirir. Zarif Süzgün’ün babası Aziz Amca’ya kulak verelim:  

“- Bir hafta bir zaman geçti. Cavit Ağabey geldi:

“- Bak Zarif Amca, bundan sonra yurdumuz burası. Balkanlar tamamen elimizden çıktı” deyince, babam:

 “- Olmaz öyle şey; nasıl kaybettiysek memleketimizi, geri almasını biliriz” dedi, sessiz sessiz ağlamaya başladı. Yıkıldı adeta, yığıldı kaldı öylece. Gözyaşları akıyordu yüzünden. Biz de üzüntüden ağlamaya başladık. Çok zor, kabul edilemez bir durumdu. Plevne kahramanı babam Zarif Çavuş, ölünceye kadar da Balkanları geri alıp memlekete dönmenin hayali ile yaşadı.”

Bu sahne, bu duygu, bu umut, yüzbinlerce Balkan göçmeninin evinde kalbinde ruhunda cereyan etmiş bir olguydu, biliyoruz.

Kıratova’nın Zarif Ağa’sı, Üsküp’ün çeşmelerini parasız yapıp sularını akıtan Suyolcu Zarif Çavuş, yanında yüzlerce işçiler çalışan konaklar sahibi Zarif Bey, Manisa Akhisar’a yerleşecek ve tütün tarlası kiralayacak tütüncülüğe başlayacaktır amma başarılı olmak ne mümkün. Bir yandan iş bilmezlik, bir yandan kahır ve hüzün… birkaç yıl içinde mum gibi eriyecek ve - Urumeli’ne geri dönememenin de etkisiyle- gözleri açık vefat edecektir.

Oğullarından Aziz, kışları helvacı yazları tütün çiftliklerinde ırgat çavuşu (dayıbaşı) yakışıklı bir delikanlıdır. Bir ata binişi vardır ki can kurban. Nitekim bu uzun boy, ata biniş, yakışıklılık onun Çankaya Muhafız Alayı karşılama mangasına seçilmesine vesile olacak ve Atatürk’ün konuşup hâl hatır ettiği bir asker olmasına zemin hazırlayacaktır.

Dayıbaşı Aziz, ırgatları organize ederken, çalışanlardan Kavala muhaciri Selime Hanımla göz göze geliyor bir gün. Aşk şimşeği çakıyor iki yürekte de. “Ben ite kopuğa, fakire fukaraya kız vermem, zengin kasaba vereceğim kızımı’ diyor kızın babası zalim Mustafa. Kaçarak evleniyorlar çaresiz,  Aziz ile Selime. Bir sene sonra nur topu gibi bir oğlan çocuğu veriyor onlara ulu Yaratan. Babası, Suyolcu Zarif Ağa’nın adını veriyor oğluna Helvacı Aziz. (Kendi adı da dedesinin ismi zaten.) Kader bu ya, küçük Zarif daha beş yaşındayken anneciği, güzeller güzeli Selime, veremden vefat ediyor. Kalıyorlar baba oğul bir başlarına.

Üvey anne elinde büyüyor bizim Zarif Süzgün’ümüz. Bir öksüz yürek Zarif’in yüreği.

Büyüyor, terzilik mesleğini tutuyor. İyi bir terzilik eğitimi alıyor. Kimlerle dost olmuyor ki, kimlere elbise dikmiyor ki. Metin Oktay’dan Coşkun Özarı’ya, nice generallerden profesörlere bürokratlara. Ankara’dan İstanbul’dan İzmir’den yurt dışından gelip elbise diktiren diktirene bizim garip Zarif Usta’ya.

Gün geliyor, evleniyor. Kimle mi? Hem öksüz hem yetim Fikret (Zümrüt) Hanımla evlilik yapıyor Zarif Muhtar. Mutlu mu mutlu bir evlilik onlarınki. Yaradan onlara evlat nasip etmeyince de hiç dert etmiyorlar; dört yaşında öksüz kalmış Ayşe’lerden birisini alıp büyütüp evlendiriyorlar. Şimdi hem dondurmacı bir damatları, hem de pırlanta gibi iki torunları var.

Örnek bir çift. Örnek bir hayat. Örnek bir evlilik. Yarım asırlık, mutlu evliliğin sırrı mı? Şöyle veriyor bu sırrı bize Zarif Usta: Elli üç senedir bir defa bile münakaşa etmedik biz! Münakaşa etmeyecek evliler.

Gün geliyor, kitap oluyor hayatı Zarif Usta’nın: Zarif Bir Adam: Zarif Süzgün. (Değişim Yayınları, Editör Fahri Tuna, İstanbul, 2018, 203 s.)

O kitap bir Akhisar kitabı aslında. Çünkü Zarif Süzgün’ün hayatı Akhisar. Okudukça buram buram ılgıt ılgıt çisil çisil Akhisar’la serinleyecek yüreğiniz, sımsıcak tertemiz dupduru Akisar’la dolacak içiniz, diyeyim size. Delileri akıllıları fakirleri zenginleri öksüzleri yetimleri ama hep iyileriyle iyilikleriyle renkleriyle Akhisar.

Zarif Süzgün’ün hayatı, Şeyh İsa Mahallesinin de hikâyesi aslında. Aynı zamanda bir Çağlak hikâyesi. Unutulmuş altı asırlık bir geleneğin yeniden doğuşunun, silkinişin, dirilişin hikâyesi. Bugün on binlerce kişinin katıldığı bir festival gerçeği varsa orta yerde, bu dirilişin iki başkahramanından birisi Zarif Süzgün diğeri Salih Hızlı, hiç şüphesiz.

Ve bir göç hikâyesi bu kitap. Bir Kırotava bir Üsküp bir Rumeli hikâyesi. Bir Selanik, bir Drama, bir İzmir hikâyesi. İçinde mutluluklar kadar hüzünler, başarılar kadar kandırılışlar, iyilikler kadar çaresizlikler de bulacaksınız. Her şey iç içe.

Ve Salih Hızlı. Ve Ömer İşçi. Adeta kendi hayatları, kendi kitaplarıymışçasına Zarif Süzgün’e ve kitabına sahip çıkan, Akhisar’ın delilerinden akıllılarına, göç hikâyelerinden maceralarına, sinemalarından esnaflarına… Zarif Süzgün’ün şahsında Akhisar’ın son yetmiş beş yılının adeta sosyal ve psikolojik haritasının ortaya koyulması için çırpınışlarına en çok da ben şahidim. İşte bir şehrin belediye başkanı ve yardımcısı tam da böyle olmalı. Kendilerine gönülden teşekkür etmek istiyorum.

Bir başarı romanı Zarif Süzgün’ün hayatı. Bir merhamet hikâyesi. Bir iyilik belgeseli.

Zarif Süzgün Akhisar’dır. Zarif Süzgün sizsiniz. Zarif Süzgün biziz. Zarif Süzgün hepimiziz.

Zarif Süzgün’ün hikâyesi sizin hikâyeniz. Akhisar’ın Akhisarlının hikâyesi.

Zarif Amca ile dost olup onun hayatını dinlerken gözyaşlarına boğulacaksınız, bazen kahkaha ile güleceksiniz dolu dolu. Çoğu kez gurur duyacaksınız. Şunu söyleyebilirim size; iyilik ve merhamet galip gelecek sonunda. Her zaman her yerde her çağda olduğu gibi.

Yaşasın iyilik, yaşasın iyiler.

Sen çok yaşa Zarif Amca.

7.zarif-suzgun1-2018-akhisar.jpg4.fikret-zarif-suzgun-evliligi-1966.jpg

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.