- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul18°C▼
- Ankara14°C
- İzmir20°C
- Konya16°C
- Sakarya18°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep23°C
MARAŞ’LA BİRLİKTE BİZ DE YIKILDIK!

D. Mehmet DOĞAN
15 Şubat 2023 Çarşamba 12:10
6 şubat sabahı Maraş depremi ile uyandık, haberleri takibe çalışıyoruz. Ankaralıyız, fakat bölgede dostlarımız, arkadaşlarımız var, bir hafta önce Diyarbakır’dan dönmüşüz.
Bölgede Türkiye Yazarlar Birliği şube yöneticileri, üyeleri var. Onlara mesaj gönderiyoruz. Kahramanmaraş eski başkanlarından İsmail Göktürk’den cevap alıyoruz: “Ahmet abi (ve) birkaç arkadaşımız enkaz altında. Çok sayıda bina yıkılmış vaziyette.”
Birkaç saat sonra TYB sitesine şöyle bir bakıyorum. Ahmet Doğan İlbey’in yazısı dikkatimi çekiyor: “Maraş’ta bir türkü olsam.” Bir çırpıda okuyorum. Bu yazı tanıdık, daha önce okumuşluğumuz var sanki. Siteyle ilgilenen arkadaşlar depremi duyunca bulup koymuş olmasınlar? Yazı gece gönderilmiş, saat iki civarında. Sabah görünce siteye koymuşlar. Deprem sabaha karşı, 4.17’de, saat 2’de TYB sitesine gönderilen yazı ne anlama gelir?
Ölmeden önce ölenlerden Ahmet Doğan. Öleceğini bilenlerden, sezenlerden. Yazı âdeta vasiyet gibi:
“Maraş’ta bir türkü olsam, Maraşlı hemşehrilerim bir yanık türkü düzseler, bir hüzünlü türkü yaksalar arkamdan, gam yemezdim. Maraş’ın oğlu olarak, ardımdan dostlarım bir türkü söylesinler isterdim. Çünkü ben, türküler söyleyerek, Tekbir çekerek Fransız kâfirini kovan Maraşlı İslâmların, yâni Maraşlı Türklerin çocuğuyum. Gücümün kaynağı türkülerdedir. Türkülerle yâd edilmeli, türkülerle târif edilmeliyim.”
Bu başlangıçtan sonra bir Maraş türküsünden söz edilmesi gerekir. Nitekim “Maraş Maraş derler de bu nasıl Maraş” türküsünün mısraları sıralanır.
Ufak taşınan da bina yapılmaz
Bir ben ölmeyinen gardaş Maraş yıkılmaz…
En azından son yüzyıl tarihimizin en büyük zelzelesi Maraş merkezliydi ve Maraş yıkılmıştı.
Maraş yıkıldı, Ahmet Doğan öldü! Yıkılmış Maraş’ı görmedi. İyi ki de görmedi!
Beş gün boyunca hep enkazın altından çıkıp, yazılarına kaldığı yerden devam etmesini bekledik. Fakat, kara haber tez yetişti: “Maraştan bir haber geldi!” Bu sefer biz yıkıldık…
Maraş şubesi TYB’nin ilk şubelerinden
Maraş’la ilk tanışıklığımız, 1977’dedir. Aziz dostum Muhsin Mete ile Ulu cami belgeselini yaparken, Maraş Ulucamii de listemizdeydi. Hareket dergisinde şiirleri yayınlanan Bahaeddin Karakoç’u ve hikâyeleri yayınlanan, Kilisli fakat Maraş’ta mukim Şevket Bulut’u vicahen tanımıştık. Sonraki yıllarda Maraş’ın zengin bir edebiyat toprağı olduğunu bizzat müşahede ettik. Dolunay şiir şölenlerine katıldık, çok sayıda şair ve yazar dostlarımız oldu.
TYB’nin ilk şubesi, tabiî olarak İstanbul’da açıldı: Yıl 1991.
İkincilik üç şehrimizde. 1994’te açılan üç şube içinde Kahramanmaraş da vardı (diğerleri Konya ve Bursa). Ali Yurtgezen hoca öncülük etmişti, kurucular arasında Ahmet Doğan da vardı. Ta o zamanlardan tanışmış olmalıyız. Fakat bu gösterişsiz ve nümayişsiz adam asla “ben varım” demediği için, o zamanlardan hatırlamıyoruz. Sonraki yıllarda gittikçe derinleşen bir tanıma, bilme, bilişme devresi…
Derviş meşrep, halis muhlis bir Maraşlı. Çevredekilerin büyüğü, büyüklüğü kabul edilen, sayılan bir büyük; fakat laubaliliğe varmayan şakalaşmalar, lâtifeler, nükteler muhabbet meclisinde eksik olmuyor. Böylesine tabiî bir muhit…
Maraş’a gitmek, bu muhitte çayın ve sohbetin tadına varmak demek. Bir de tütün içmeseler! Neyse ki, biz olduğumuzda edeben tütün içilmiyor!
Doğan İlbey sürekli okuyan, okuduklarını terkib edip, ihtiyaç olduğu için yazıya döken bir zihin. Bu toprakların insanının saldırıya uğramış sahih kimliği onun esas meselesi. Yakın tarih ilgisi beni bilhassa cezbediyor. Yakın tarihi çözmeden, Türkiye’nin kangren olmuş meselelerini anlamak mümkün değil, halletmek imkânsız! Giydirilmiş sahte kimliği sıyırıp atmak ve gerçek su katılmamış kimliğimize sahip çıkmak; davası bu.
Engin gönüllü ve hal sahibi…Muhabbetini etrafına bezleden bir derviş. Türlü dertleri var. Derdinin dermanı derdi!
Maraş’a müteaddit seyahatlerimizden birinde daha fazla hemhal olmaya fırsat bulduk. Ve intibalarımızı yazdık:
Bu defa Maraş’ta her adım atışta dilimde Yûnus’un virdi: Ben dervişim diyene bir ün idesim gelir!
Maraş’ta Ahmet Doğan’ın tekkesindeyiz...Tekke denilince müşekkel binalar, tabelasında “dergâh” yazan yapılar akla gelmemeli. Ehli tasavvuf böyle iddialardan beri olmayı seçmiştir. Dervişliği hırkada, tacda aramamak esastır. Ancak derununda dervişlik olamayanlar şekli öne çıkarır.
Tekke ehli işinde gücünde, günlük meşgalesindedir. Eli iştedir, gönlünün nerde olduğu da malûmdur. Bakırcılar çarşısında çekiçler zikir makamında vurulur. Herkes kendi imkânının ve imtihanının peşindedir.
En ağır imtihan dervişleredir...
Yine Yûnus söyler: Dervişin bağrı taş, gözünde yaş olacak ve koyundan yavaş olacak...Yetmez; döğene elsiz, söğene dilsiz olacak, gönlü yükseklerde olmayacak...
Dili ile şakımayacak, yani çok konuşmayacak. Vara yoğa kakımayacak. Yani, olur olmaza itiraz etmeyecek ve çok mâniler okumayacak... “Bu da ne” denirse, ya bildiğimiz “mâni”dir, yani birinci, ikinci ve dördüncü masraı kafiyeli olan dörtlük, ya da “mâna” kelimesinin bir söylenişidir. Yani yaptıklarına mâna vererek üste çıkmayacak. (İnternet ortamında bu şiirde güncel bir değişiklik yapılmış: “Çok mailler okumayacak!” Yerinde mi? Yersiz değil!)
Her şey tamam da, ummana dalmayınca derviş olunur mu?
Ummana dalmayınca
Sen derviş olamazsın!
Çaya ne zamandır “tekke çorbası” denilir? Sohbet için olmazsa olmaz çaylarımızı yudumlarken dükkâna gelenler oluyor. Hayat devam ediyor, karşıdaki doğumevinde her gün ezel-ebed müjdesi veren insan yavruları ilk çığlıklarını atıyor.
Maraş’tayız, Doğumevi Necip Fazıl Hastahanesi’nin şubesi.
Sohbetin gelgitleri bizi ordan oraya atıyor. Her sözün gideceği yer belli, döneceği de şüphesiz. Nüktesiz, imasız, ihsassız konuşan yok...
Köklü dostluklar, uzun süren beraberlikler, sözü sohbeti her defasında âna mahsus olmaktan çıkarıyor...Her konuşmanın taraflarca bilinen mâzisi var, erbabının malûmu atıfları var. Hayatı ortaklaştıran rümuzlarla dolu bir metin her an yazılmaya devam ediyor.
Maraş’ın içinde nice Maraşlar var...Maraşlıların içinde nice dervişler var...
Dervişin köşe yazarı donuna (kıyafetine) büründüğüdür
TYB 2020 ödül töreni, Kahramanmaraş
Bu derviş, yazar kıyafetine bürünmüş, İstanbul merkezli bir gazetede köşe yazarı olmuş. Taşrada bir köşe yazarı, yazılarını yayınlayan gazete dahi nasıl bir değer olduğunun farkında değil. Köşe yazarlığı tamamen hasbi. TYB’nin 2020 değerlendirmesinde onun yazılarının basın fikir dalında mükâfatlandırılması kararlaştırıldı. Bu vesile ile bir daha görüşeceğiz, halleşeceğiz. Fakat rahatsızlıklarında ötürü seyahat edemiyor. Töreni Ankara’da veya İstanbul’da yapsak gelemeyecek. Âyine-i devran öyle döndü ki, o yılın ödül töreninin Maraş’ta yapılmasını Büyükşehir belediyesi kabul etti.
Onun ödül beratını vermek için Maraş’a gittik…
Ahmet Doğan İlbey’in ödül beratını Ali Yurtgezen hocadan aldığının resmidir.
Maraş’ı Maraş yapan nedir? Tarihi, coğrafyası, insanı…Ve bütün bunların süzülüp ruh haline geldiği irfanı. O irfanı en halis şekilde temsil ve temessül eden bir şahsiyeti kaybettik. Bir yazısında,
“Ölümle aranız nasıl?” diye sormuştu ve şöyle demişti:
“Müslüman olmanın altı şartını zikrettiğimiz Âmentü duasında “Vel ba’sü ba’del mevti hakkun…” (öldükten sonra dirilmeye inanıyorum) deyip de ölümden korkmak, ölüm bana geç gelse demek, küçüklüktür. Ölüm tefekkürü yaptıran dostlara ihtiyacımız var. Efendimiz s.a.v., “Ölümü çok hatırlayın” buyuruyor. Ölümü çok hatırlayanın kalbi yumuşarmış.”
Ölüm de hayattandı; zaten hayattan memata doğru seyir halindeydik.
Hiç şüphe yok ki, ölümle arası iyiydi. Giderken acaba ona her halde yardımcı olan, ağır duyduğu için konuşulanları nakleden, “tercümanım” dediği Ferhat Ağca’nın da ardından geleceğini biliyor muydu? Ya Fazlı Bayram’ın da kafileye iltihak edeceğini?
Doğan İlbey ve Ferhat Ağca
Bu yazıyı yazarken bir önceki şube başkanımız Fazla Bayram’ın eşi ve çocuklarıyla göçükten çıkarılıp defnedildiklerini öğrendim. Darbeler üst üste geliyor. Maraş’ın genç edipleri, edepli edipleri göçlerini topluyor bir bir.
Fazlı Bayram, Ali Bayram (babası) ve uzaktaki genç Mehmet Yaşar
Ömer Yalçınova’dan sordum, Maraş’ta depremde bugüne kadar kaybettiğimiz yazarları. Şöyle bir liste gönderdi:
1- Yaşar Alparslan (d. 1947)
2- Oğuz Paköz (d. 1947)
3- Ahmet Doğan İlbey (d. 1954)
4- Ercan Kozanoğlu (d. 1952)
5- Recep Şükrü Güngör (d. 1971)
6- Fazlı Bayram (d. 1980)
7- Ferhat Ağca (d. 1992)
8- Fatma Vişne
9- İdil Övgün
10- Abdulkadir Özkan (d. 1990)
Maraş’ın edebiyat toprağını bereketlendiren bir hayli şair ve yazarımız depremle irciî (dön) emrine uydu. Dönüş O’nadır.
Nasıl ve ne zaman? Bilen biliyor, bilmeyen bekliyor!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.