09 Kasım 2025
  • İstanbul21°C
  • Ankara19°C
  • İzmir23°C
  • Konya18°C
  • Sakarya24°C
  • Şanlıurfa26°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep24°C

MEHMED NİYAZİ'DEN: BİZİM YUNUS

Şiirleri dilden dile dolaşarak Anadolu Türkçemizin oluşmasında payı bulunan Yunus'un hayatı efsanelere bürünmüştür; hiçbir efsane sebepsiz değildir; mutlaka bazı gerçeklerin varlığına işaret ederler.

Mehmed Niyazi'den: Bizim Yunus

Şiirleri derin din ve bilhassa tasavvuf bilgisiyle örülmüştür; bazılarında şeriat kurallarına, Sünni akideye bağlılığını sert bir şekilde vurgular. Fakat bunlar onu kesinlikle yobazlığa götürmez; insan sevgisi, Yaradan'dan dolayı yaratılanı hoş görmesi hiçbir hümanist filozofta rastlanmayacak kadar engindir. Anlam bütünlüğü ve duygu derinliği bulunan şiirlerinde sanat oyunlarına başvurmaz; içinden geldiği gibi söyler. Şiirinin özünde sevgi, ümit, inanç iç içedir. Ölümü korkunçluğundan kurtarır; onu cennet bahçesine çevirir.

Çeşitli kaynaklarda Yunus'un, Mevlânâ'nın sohbetlerinde bulunduğu belirtilmektedir. Hatta Mevlânâ, Mesnevi'yi bitirince, "Üstad zahmet etmiş, 'Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm' deseydi yeterdi." diye söylediği rivayet edilir. Mevlânâ'nın cevabı da şöyle olmuş: "Ne kadar yükseldiysem, önümde bu Türkmen mollasını gördüm." Bugünkü dilimize "Öğüt Kitapçığı" diye çevirebileceğimiz "Risaletü'n Nushiye"sinden 1307 yılında hayatta olduğunu ve yaşının ilerlediğini anlıyoruz. Yunus'u Taptuk Emre'siz düşünemeyiz. Taptuk'un, Barak Baba'nın, Barak Baba'nın da Sarı Saltuk'un dervişi olduğunu biliyoruz. Bu altın zincir Orta Asya'ya doğru uzanıp gider.

Yıllarca önce Amerikalı bir profesörün Yunus'a dair konferansını dinlemiştim. Yetişme ortamından, şiirinden, düşünce dünyasından, hoşgörüsünden iki saat kadar söz ettikten sonra konuyu şöyle noktalamıştı: "Bilgilerimle Yunus'u ancak bu noktaya kadar takip edebiliyorum. Bundan sonra Yunus devam ediyor; ben ona "Yunus Koridoru" diyorum. Bu koridor ilimle değil, inançla aydınlanıyor; maalesef inancını paylaşmadığım için onu takip edemiyor, takip edebilecek iman sahiplerine yolunuz açık olsun diyorum." İskender Pala'nın Kapı Yayınları'ndan çıkan "Bir Yunus Romanı Od"u okuyunca işte Amerikalı profesörün uğurladığı iman sahibi diye zihnimden geçirdim.

İskender Pala, "Seni sigaya çeken / Bir Molla Kasım gelir" beyitinden tanıdığımız bir başka sufiye izini sürdürüyor. Tabii Yunus'un izini sürmek kolay değil; çünkü "Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, sonunda hiç yaşamamış gibi ölen" ulu bir Allah dostu hedef alınıyor. El yordamıyla alaca karanlıktan gün ışığına çıkarılan bu başı göklerde çınarın kökleri alabildiğine verimli topraktan gelmektedir. "Yunusum! Asalet doğruluktan değil, duruluktan gelir. Körlük, nankörlüktür. Bu dünyada marifet nefsi silmek değil, belki nefsi bilmektir. Bu yol ilim, irfan ve insan sevgisi üzerinde kurulmuştur." Bir yerde de Yunus'un şahsında hayatı önümüze koyuyor: "Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin. İyinin de kötünün de fidanı senin içinde büyür. Her meyvenin içi kabuğundan yeğdir. Sen görmüyorsun diye bu âlem yok değildir. Allah'a karşı tam kul olmak, varlığa karşı tam hür olmak anlamına gelir..."

Daha pek çok derinliği olan cümlelerle Yunus'un yetiştiği ortamı gözler önüne seriyor. Hakkında pek az şey bildiğimiz Yunus'u, romanı bitirince karşımızda görüyoruz. "Od"u eline alan günümüzün dağdağasından kopuyor, Yunus döneminin mistik dünyasına dalıyor. İnsan gerçekten her şeyin fani olduğunu, bütün faniliklerin içinde ebediliklerin gizli olduğunu idrak ediyor.

31.10.2011 Zaman
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.