- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul19°C▼
- Ankara19°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya18°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep21°C
MEHMET KAMIŞ'TAN: ESKİ ŞEHİRLER, YENİ KENTLER
Bir zamanlar porselen üretimiyle ünlenmiş güzel bir ortaçağ şehriydi Dresden. 1945 yılına kadar geçmişten getirdiklerini koruyarak kimliğini devam ettirdi.

Biz şehirlerimizi imarları değiştirilecek, yeni imar alanları oluşturulacak ve bunlardan da yepyeni rantlar elde edilecek yerler olarak görüyoruz. Dere yatakları, ormanlar, yeşil alanlar, tarihî mekânlar velhasıl bir kentteki her yer, bina yapılacak arsalar demek bizim için.
Yüksekçe bir yerden baktığınızda tarihî Bursa'nın hemen önüne Çin Seddi'nin inşa edildiğini sanırsınız. Onlarca kat yükseklikteki TOKİ evleri eski şehri, şehrin siluetini bastırmış, önüne adeta bir set örmüştür. Yüzlerce yıldır tarihî değil tarihin ta kendisi olan bir kentin üstü yeni yapılmış birbirinin neredeyse tıpa tıp aynısı evlerle sıvanmış gibi görünüyor. Böyle bir seddi mesela Prag'ın, Budapeşte'nin ya da Siena'nın üzerine yapabilirler mi? Daha doğrusu kim buna cesaret edebilir? Cesaret gösterenlerin o şehri yönetmeye devam etmesine müsaade ederler mi?
Peki; bizde niye bunlar oluyor? Bursa gibi Osmanlı'ya başkentlik yapmış yüzlerce yıllık bir şehrin ensesine böylesine toplu konutların yapılmasına kim izin veriyor ve niçin kent ayağa kalkıp onlara izin verenlerden hesap sormuyor? Şehrin bütün kimliğini böylesine iğfal edenler tarihte kendinize nasıl yer bulabilirsiniz, tarihin yargılamasından nerelere kaçabilirsiniz?
Bizim şehirlerimizin kimliksiz, kişiliksiz, ruhsuz kalmasındaki en büyük etken, şüphesiz Cumhuriyet'i kuran kadroların, geçmişle ve bütün köklerimizle irtibatı tamamen kesmek gibi temel bir anlayışlarının olmasında yatar. Eskiye ait ne varsa ortadan kaldırmaya ve yepyeni bir ülke kurmaya kalkışan Milli Şeflik dönemi, hem yeni bir anlayış geliştiremedi hem de geçmişte olan ne varsa her şeyi ya yıktı ya da yıkılmaya terk etti. Peki ya bugün! Peki ya geçmişini, ecdadını sevdiğini, onun izinden gittiğini söyleyenlerin anlayışları neden onlardan farklı değil?
Samsun'daki olay aklımızı başımıza getirmeyecek mi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.