- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara8°C
- İzmir16°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep11°C
MEHMET NİYAZİ'DEN: İSTANBUL VE BOĞAZİÇİ
Modern anlamda Osmanlı Tarihi'nin kaleme alınışı söz konusu olunca ilk akla gelen isim şüphesiz Joseph Von Hammer'dir. Hammer, sadece bizi değil, kültür ve medeniyet havzamızı da iyi tanıyor.

İstanbul "Melike-i Bilad" yani "Şehirlerin Kraliçesi" olarak anılmaktaydı; bizim başkentimizdi. Buraya dair Hammer 1822 yılında "İstanbul ve Boğaziçi" adıyla bir kitap yayınladı; bir Allah'ın kulu buna ilgi duyup dilimize çevirmedi. Cumhuriyet'in ilanıyla Batı'ya gönderdiğimiz öğrenci sayısı arttı; buradaki Batı okulları çoğaldı. Alman filolojileri yaygınlaştı. Bu kadar diplomalımızdan bir kişi bile bu kitabı okumadı mı? Okuduysa dilimize kazandırma ihtiyacı neden duymadı? Bu vurdumduymazlığın, uyurgezerliğin sebebini tespit edebilmek için tezler yaptırmak lazım. Bu kitabın yüz doksan yıl sonra Senail Özkan tarafından tercüme edilmesinin kıymetini teslim ederken bu kadar gecikmemizin üzerinde durmalıyız.
Senail Özkan ızdırabı olan bir aydındır; Gümüşhane'nin bir köyünden Almanya'ya herhangi bir devlet bursu ya da imkanı olmadan, tamamen kendi çabalarıyla gitmiş, çalışmış, gayret etmiş ve okumuştur. Almanya ile aramızdaki uçurum bir milleti yutardı; bu da ona sorumluluk yüklüyordu. Yemeğe ödediği paradan çok daha fazlasını kitaba veriyordu. Alman kültür ve ilmine vâkıf olmak için önce diline hâkim olmanın şuurundaydı. Oraya gidenle, dönen Senail Özkan aynı olmamalıydı. Almanlara neyin güç verdiğini milletimiz bilmeli, ufku açılmalıydı. Önemli beyinlerini tanıtmanın lüzumuna inandığı için "Nietzsche", "Schopenhauer", "Goethe ve Mevlânâ" gibi eserler kaleme aldı. Goethe'nin ünlü "Doğu Batı Divanı"nı, Schimmel'in "Ben Rüzgarım Sen Ateş"ini, daha pek çok eseri kültürümüze kazandırdı.
Diğer kitaplarında olduğu gibi Senail Özkan "İstanbul ve Boğaziçi"nde de anlaşılır bir dil kullandı. Tercüme aslında telif kadar zordur. Sabri Esat Siyavuşgil'in, Edmond Rostand'ın "Cyrano de Bergerac" tercümesinin aslı gibi olduğu söylenir. Son dönemlerde güzel bir tercüme bulmak zümrüdü anka kuşuna rastlamak gibidir. Senail Özkan da bu konudaki istisnalardan biridir; akıcı, berrak, öylesine tabii bir dili var ki, kitabın adını, yazarını okumayan tercüme mi telif mi olduğunu anlayamaz.
Geçen yüzyıllardaki İstanbul'u tanımak isteyen "İstanbul ve Boğaziçi"ni mutlaka okumalıdır. Denizini, adalarını, koylarını, Boğazdaki kayalıklarını, derelerini, ağaçlarını, çiçeklerini, sebzelerini, maden sularını, mabetlerini, saraylarını, diğer sanat eserlerini anlatıyor. Günümüzün İstanbul'u ile iki-üç yüz yıl önceki İstanbul'u mukayese etmek isteyenler için bu eser paha biçilmez bir kaynaktır. Tabii İstanbul sevdalılarının da elinin altında bulunması gereken nitelikte bir eser.
Hammer olsun, diğer Avrupalı yazarlar olsun, işin içine din ve milliyet karıştı mı, inandırıcılıklarını yitirirler. Knut Hamsun gibi pek az Batılı, itidallerini koruyabilir. Hammer, söz konusu kitabını şu paragrafla noktalıyor: "Kadim Bizans'ın etkileyici Yedikule'si alınan ilk sesi sırasıyla birbiri ardından tekrarlıyor ve en sonuncusuna geri veriyorsa, aynı şekilde bu şehrin Yedikule zindanları da zincir seslerini ve zindan inlemelerini birinden diğerine intikal ettirir. Mahkumların ahları ve inlemeleri ve asılanların hırıltıları yarım yüzyıldan beri burada yankılanmaktadır. Mamafih, tıpkı hapishane gibi, ihtilal, değişim zamanına, kurtuluş ve hürriyet gününe de hazır olmak lazımdır; Bizanslıların naklettikleri kadim bir kehanete göre duvarla örülmüş Altın Kapı'nın açılma zamanı bir kez daha yeniden gelecektir." Sanki Bizans'ta zindan yoktu; insanlar melekti, her şey güllük gülistanlıktı. "Vatikan'ın Zindanları"nı Andre Gide değil de herhalde ben yazdım. "Önyargıyı kırmak atomu parçalamaktan daha zordur" demekle Einstein çok ciddi bir gerçeğe parmak basmıştır
16.04.2012 Zaman
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.