- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul17°C▼
- Ankara8°C
- İzmir16°C
- Konya11°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep17°C
MERVE KAVAKÇI'DAN: İSLÂMOFOBİYE DUR DEMEK
Soğuk Savaş döneminin uluslararası ilişkilerini düzenleyen en yaygın teorem, iki kutuplu dünyanın birbirine karşı gösterdikleri gövde gösterileri üzerinden açıklıyordu güçler balansını.

Belki de şöyle söylemek daha doğru olur: Destekçileri olsa bile realizmin ezici gücü ve dominansı karşısında varlığını idame ettirebilecek bir idealizm mevcut değil. Bunun reel siyasette pratik bir karşılığı yok yani.
Huntington'ın Medeniyetler Çatışması da yukarıdaki tezin gerçekleşebilmesine zemin sağlayacak sosyal öğeleri ortaya koydu. Buna göre modern dünyanın bundan sonraki çatışmaları belli başlı kırılma noktaları çerçevesinde gerçekleşecekti ve bunlar daha çok kültürel/dinsel eksenli olacaktı. Sonuç itibariyle insan hayatını şekillendiren en önemli öğeler birbiri ile çatışır hale gelecekti. Ve Huntington baklayı ağzından çıkartıp İslâmiyet'e işaret ediyor ve çatışmaların en çetininin İslâm dini ile Batı'nın temsil ettiği değerler zinciri arasında yaşanacağını söylüyordu.
11 Eylül saldırıları olarak tarihe geçen olaylar da çizilen bu çerçeve içerisinde en önemli yeri aldı. Bahsettiğimiz hem birinci hem de ikinci teorinin hizmetine sunulmuş eşsiz bir gelişme olarak araçsallaştırıldı bu saldırı. Dünya siyasetinin bu çizilen çerçeveden bakılarak okunması gerektiğini savunanların eline altın tepside sunulmuştu adeta. Hafızalarımızı zorlayınca şunu görürüz: İsrail Başbakanı Netanyahu, mesela o günlerde Amerikan televizyonlarında en çoklukla görülen sima olarak bozuk plak gibi "Bizim değerlerimizden nefret ediyorlar... bizim hayat tarzımızdan nefret ediyorlar... bizim özgürlüklerimizden nefret ediyorlar" tezlerini tekrar edip durmuştur. Böylece Amerikan kamuoyuna yön çizmiş, henüz neyin, neden olduğunu idrak edemeyen, sökün tesiri ile olanlara bir anlam veremeyen kitlelere hedef tayin etmiştir. İşte şimdi en başta ABD'yi saran İslâmofobik atmosferin en temelinde bu yersiz ve de daha önemlisi haksız tespitler, yönlendirmeler var. ABD dış politikasının patronajı altında dünyanın dört bir yanında yaşanan adaletsizlikler, katliamlar, vurgun ve soygunlar karşısında gelişen anti-amerikanizmin itiraz dilinin aynanın diğer yüzündeki aksi İslâmofobi olarak tezahür ediyor. Oysa bunlar sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirilemez... Ama bilinçli olarak öyle yapılıyor. Amerikan hükümetinin yaptıkları da yanına kâr kalıyor.
Huntington'ın Medeniyetler Çatışması da yukarıdaki tezin gerçekleşebilmesine zemin sağlayacak sosyal öğeleri ortaya koydu. Buna göre modern dünyanın bundan sonraki çatışmaları belli başlı kırılma noktaları çerçevesinde gerçekleşecekti ve bunlar daha çok kültürel/dinsel eksenli olacaktı. Sonuç itibariyle insan hayatını şekillendiren en önemli öğeler birbiri ile çatışır hale gelecekti. Ve Huntington baklayı ağzından çıkartıp İslâmiyet'e işaret ediyor ve çatışmaların en çetininin İslâm dini ile Batı'nın temsil ettiği değerler zinciri arasında yaşanacağını söylüyordu.
11 Eylül saldırıları olarak tarihe geçen olaylar da çizilen bu çerçeve içerisinde en önemli yeri aldı. Bahsettiğimiz hem birinci hem de ikinci teorinin hizmetine sunulmuş eşsiz bir gelişme olarak araçsallaştırıldı bu saldırı. Dünya siyasetinin bu çizilen çerçeveden bakılarak okunması gerektiğini savunanların eline altın tepside sunulmuştu adeta. Hafızalarımızı zorlayınca şunu görürüz: İsrail Başbakanı Netanyahu, mesela o günlerde Amerikan televizyonlarında en çoklukla görülen sima olarak bozuk plak gibi "Bizim değerlerimizden nefret ediyorlar... bizim hayat tarzımızdan nefret ediyorlar... bizim özgürlüklerimizden nefret ediyorlar" tezlerini tekrar edip durmuştur. Böylece Amerikan kamuoyuna yön çizmiş, henüz neyin, neden olduğunu idrak edemeyen, sökün tesiri ile olanlara bir anlam veremeyen kitlelere hedef tayin etmiştir. İşte şimdi en başta ABD'yi saran İslâmofobik atmosferin en temelinde bu yersiz ve de daha önemlisi haksız tespitler, yönlendirmeler var. ABD dış politikasının patronajı altında dünyanın dört bir yanında yaşanan adaletsizlikler, katliamlar, vurgun ve soygunlar karşısında gelişen anti-amerikanizmin itiraz dilinin aynanın diğer yüzündeki aksi İslâmofobi olarak tezahür ediyor. Oysa bunlar sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirilemez... Ama bilinçli olarak öyle yapılıyor. Amerikan hükümetinin yaptıkları da yanına kâr kalıyor.
02.10.2012 Yeni Akit
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.