04 Kasım 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara20°C
  • İzmir21°C
  • Konya19°C
  • Sakarya21°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep25°C

MUHSİN METE'DEN: PARVUS EFENDİ NEYİN NESİ?

Düşünce hayatımızla ilgili bilgi sahibi olan pek çoğumuz Parvus Efendi ismine aşinayızdır. Fakat, bu ismin neyin nesi olduğunu yeterince bildiğimiz kanaatinde değilim.

Muhsin Mete'den: Parvus Efendi neyin nesi?

“1910’ların İstanbul’unda ciddi bir entelektüel kamu oluşturan Türk milliyetperverleri, hayli renkli isimleri içinde barındırmaktaydı. Diyarbakırlı Ziya Bey, Tatar Yusuf Akçura, Azeri Ahmet Ağaoğlu, Köprülüzade Fuat Bey ve Serez’li bir hahamın oğlu olan Mois Cohen (Tekin Alp) vs. Bunlardan, Türkçü sıfatıyla İslamcı Sebilürreşad dergisine Marx hakkında ilk yazıyı yazan Yusuf Akçura o sıralar Türk Yurdu dergisinin editörü olarak yazı heyetine yeni bir isim katıldığını duyuracaktı:Alexander İsrael Helphand, nam-ı diğer Parvus Efendi. Yeni muharrir, 1905 Rus Devrimi’nin Troçki’den sonra ikinci adamı ve sürekli devrim nazariyesinin mucidiydi. O şimdi Türklere politik-iktisat merceğinden Garp iktisadî emperyalizminin Osmanlı ekonomisini nasıl sömürdüğünü istatistiki verilerle açıklayacaktı.”

Parvus Efendi’yi tanıtıcı iki yazı kaleme alan Abdulkadir İlgen’den yapılan alıntı ile de portremiz önemli ölçüde zihnimizde şekilleniyor:

“Devrimler çağında kendisi gibi kozmopolit bir kentte, maceracısından büyük kârlar peşinde koşan  spekülatörüne varıncaya kadar her cinsten insana meskenlik yapan bir Doğu Avrupa kenti, Odesa’da dünyaya gelen sıra dışı bir şahsiyeti konu alan bu çalışma, her türden sosyal bilimcinin ilgisini çeken çarpıcı kesitler sunuyor. Lev Troçki, Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin ve Maxim Gorky’den savaş spekülatörü Wall Street patronları ve Yahudi Emanuel Karasu’ya, oradan Türkçü yazar Yusuf Akçura ve nihayet Weimar Cumhuriyeti’ne danışmanlık yapmaya varıncaya kadar dünya kadar çelişkili ilişkiyi hayatına (27 Ağustos 1867-12 Aralık 1924) sığdıran bu olağandışı enternasyonalistin serüveni, gerçekten de ilgi çekiyor.”

Kitabın üst başlığı “Dersaadet’te Bir Sosyalist”. Parvus Efendi  1910-14 yıllarında Dersaadet’te yani İstanbul’da bulunmuş. Batılıların nitelemesiyle,”Can Çekişen Türkiye”de. İmparatorluğun zevali yıllarında, yazılarına bakılırsa, bir bakıma hastaya derman olmaya çalışmış. “Bir Sosyalist” olarak da ideolojisinin rağmına, başta Türkçü bir dergi olan Türk Yurdu’nda olmak üzere gazete ve dergilerde yazdığı yazılarla, Osmanlı’da ‘en etkin sosyalist’ olmuş. Sadece yazı yazmamış, bulunduğu hemen her ülkede yöneticilere danışmanlık yapmış, başta silah alım-satımı olmak üzere kârlı işler yaparak büyük paralar kazanmış. Ezcümle olağanüstü bir kişilikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla tez konusu olarak Parvus Efendi’nin seçilmesi ayrıca takdire şayan.

Kitabın ismine bakarak bir biyografi  çalışması olduğu düşünülebilir.  Sadece ilk bölümde  hayatı ve şahsiyeti ele alınıyor. Bu da 25 sayfa kadar. Kalan 200 sayfa  iki bölüm halinde Parvus Efendi’nin Kapitülasyonlar,Borçlar ve Düyûn-ı  Umumiye Sorunu ile Tarım,Köylülük ve Ulaşım Sorunu üzerine yazılarına ve bu yazıların yorumlanmasına, dönemin fikrî atmosferi  üzerindeki  etkilerine ayrılmış. Değerlendirme ve Sonuç  bölümünden sonra da  Ekler başlığıyla Parvus Efendi’nin yazılarından örneklere yer verilmiş. Kitabın sonunda  böylesi çalışmaların olmazsa olmazı Kaynakça ve Dizin yer alıyor. Hasılı Cenk Beyaz yüzünü ak eden bir çalışma gerçekleştirmiş.

Kitabı okurken aldığım notların bir kısmını da paylaşmak isterim. Kahramanımıza ve konuya biraz da içeriden bakalım.

Yazar, çalışmanın amacını, Parvus Efendi’nin “yazılarının Türkiye’de iktisadî modernleşme ve kalkınma sorunları hakkındaki fikrî tartışmalara katkısını” inceleme olarak belirlemiş. Yani yabandan gelmiş ve bir türlü halledemediğimiz konulara el atmış. Hem de tam bir vukufiyetle.Sadece sorunu ortaya koymamış, çözüm önerilerinde bulunmuş. Bunu yaparken de ‘emperyalist Avrupa’ vurgusunu ihmal etmemiş.

Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk döneminde ‘maliye’ denince akla gelen ilk isim Cavit Bey olmuştur. Parvus Efendi, Cavit Bey’e danışmanlık yapmış. Onun temayüz etmesine katkısı olsa gerek.

Yazar Parvus Efendi’yi şu sözlerle tanımlıyor:

“Lenin’in kuşağından bir Rus yahudisi. Kozmopolist bir enternasyonalistti, kaderi nereye sürüklemişse vatanı  orası olmuştu. 1890’ların ilk yıllarında Rusya’dan Avrupa’ya göçmüş, kendi  içine kapanık Avrupalı Rus Mülteciler topluluğundan sıyrılarak, Alman Sosyal Demokrasisi  içinde Parvus adıyla ün kazanmıştı. 1910’dan 1914’e kadar Alman sosyalist basınının muhabiri olarak Balkanlar’da bulunmuştur. Bu yıllarda Jön Türk’lerle tanışmış, onların gazetesine (Jeune Turc) yazılar yazmıştır. Bu entrikalar âleminde Parvus, dünya olayları hakkındaki geniş bilgisi sayesinde diplomatlara, politikacılara, iş adamlarına, devlet görevlilerine danışmanlık yaparak hem hoşça vakit geçirmiş, hem de büyük çıkar sağlamıştı. Balkan ve  I.Dünya Savaşı sırasında alım-satım işleri ve çeşitli dalavereler çevirmişti. Die Glocke isminde bir de gazete çıkarmıştı.”

Türk Yurdu dergisinde yazılarının yayımlanması, derginin en önde gelen ismi Yusuf Akçura üzerinden gerçekleşir. Rusça bilen bir Tatar Türk’ü olarak, muhtemelen Parvus Efendi’nin yazılarını da Türkçe’ye tercüme eden olur. Akçura, Parvus Efendi’yi okurlara şu şekilde takdim ediyor:

“Türk değilse de, umum insanlar gibi Türklere da acıyan ve Osmanlı memleketinin iktisadî ahvalini sağlam bir usul ve nafiz (tesirli) bir nazarla tetkik ve tahlil eyleyen Parvus Efendi…” Takdimin devamında ilginç bir hususa yer veriliyor.  Akçura,”iktisadî ve içtimaî mesleklerinin mühim noktalarına iştirak etmediklerini” belirtmek gereğini duyuyor. İştirak etmeseler de yayınlıyorlar. Bunda Parvus Efendi’nin gücü mü, fikir hürriyeti mi rol oynuyor? Bugünden bakarak anlamak kolay değil.

Merak edilebilecek husus Parvus Efendi’nin yazılarında ne söylediği olabilir. Bir cümleyle söylemek gerekirse, Parvus Efendi “iktisadî yapının millî bir amaç ve yöntemle hayata geçirilmesini önermektedir” diyor yazarımız. İdeolojisi gereği enternasyonal ve sınıf mücadelesi tezini ileri sürmesi beklenirken, ‘millî ‘ vurgusu, alıcısına göre mal satan bir işbiliri çağrıştırıyor. Akla gelen soru, Parvus herkesi kendisine ram edecek donanımı nasıl temellük etmiştir?

Irkının da bir özelliği olsa gerek, âdeta bir ‘dünya vatandaşı’ olarak, 1887 yılında İsviçre’nin Basel Üniversitesi’nde ekonomi politik, fizik ve mineroloji öğrenimi görür ve burada doktora yapar. Hocası olmasa da, aynı dönemde Friedrich Nietzche de bu üniversitede profesördür. Marksist öğretiyi burada benimser. Kendini Rus hissetmeyip, Alman vatandaşlığı peşinde olur ve elde eder. Alman sosyalizminde ağırlığı olan bir isim olmayı başarırsa da, kendisine yoldaşlarınca küçük anlamına gelen Parvus adı lâyık görülür. O dönemde Parti’de sosyalizmin babaları denilebilecek isimler vardır:Karl Kautski, Clara Zetkin, Rosa Luxemburg ve Karl Radek gibi. Dışarıdan gelerek, bu zirve isimlerin arasında kendine yer edinmek her yiğidin harcı olmasa gerek. Üstelik, ”öfkeli, deli fişek ve ateş kaynağı” olarak niteleniyordu.

Emel olarak sosyalist, amel olarak kapitalist olarak tavsif edilebilecek Parvus Efendi bir taraftan gazeteler çıkarırken, kitap neşretmeyi de ihmal etmez. “Ben de  varım” diyebilmenin yolu eser ortaya koymaktan geçer. Kitapları tam da ‘günün mânâ ve ehemmiyeti’ne denk düşmektedir. Parvus’un bir vasfı da ‘piyasa adamı’ olmaktır herhalde. Eserleri bunu ifşa etmektedir:

Dünya Pazarı ve Tarımsal Krizler Hakkında, Genel Grev, Rusya ve Devrim, Sömürgeci Siyaset, Sosyalizm ve Bankalar.

Yakın dava arkadaşı Troçki bakın onun için ne söylüyor:

“Kuşkusuz Parvus, Marksistler arasında sivrilmiş bir şahsiyetti. Marksist ideolojiye bütünüyle hâkimdi, uzak görüşlüydü ( 1904’te endüstrileşmiş uluslar arasında dünya savaşı çıkacağını dile getirmiş,ayrıca Avrupa Birleşik Devletleri’ni telaffuz etmişti), dünyada olup biten her şeyden haberdardı ve bu onu olağanüstü cesur düşünceleri ve güçlü erkeksi stiliyle gerçekten mükemmel bir yazar yapmıştı. Parvus’un eski çalışmalarından sosyal devrimin sorunlarını öğrendim ve böylece kafamda proleteryanın iktidarı ele geçirişi, astronomik ve nihai hedef olmaktan çıkıp günümüzün pratiği görevine dönüştü.” Troçki’ye atfedilen ‘sürekli devrim’ teorisi aslında Parvus tarafından formüle edilmiştir.

Bir insan ‘ al takke ver külah’ işi götürürken her zaman iki ayağı üstüne düşmez. 1906 yılını hapiste ve Sibirya sürgününde geçirir. Bir daha Rusya’ya dönmemek üzere hapisten kaçar ve postu asıl vatanı olarak gördüğü Almanya’ya serer. Burada da hapisten beter bir durumla karşılaşır. Sosyal  Demokrat Parti yöneticilerince, Gorki’nin Avrupa’daki  teliflerini zimmetine geçirmekten tutun da, savaş tacirliği yapması, parti yöneticilerini  yolsuzluğa yönlendirmesi, cumhuriyete karşı nefret kampanyası yürütmesi gibi suçlamalara mâruz kalır. Ve Almanya’da barınamaz, soluğu önce Viyana,ardından Balkanlar’da alır. Ele avuca gelmez biri olarak Kasım 1910’da da, gariptir Alman Sosyal Demokrat Partisi  yayın organı  Neu Zeit’in muhabiri olarak İstanbul’a gelir. Burada Efendi sıfatını da alır. Jön Türk liderlerine malî danışmanlık ve yazarlıkla yetinmeyip, ünlü silah tüccarı Basil Zaharoff’la işbirliği yaparak Osmanlı ordusuna silah ve cephane satmayı da ihmal etmez. Ayrıca, bir büyük misyon da üstlenir, güçlü koku alma duyusuyla ayak seslerini duyduğu 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın safında savaşa girmesini empoze eder ve başarır.

Tarihteki  önemli rollerinden biri de Çarlık Rusyası’nın devrilmesinin elebaşlarından biri olmasıdır. Başta Lenin olmak üzere, Almanya’daki  Bolşevik liderlerini  Şubat Devrimi’ni gerçekleştirmek üzere trenle Rusya’ya ulaştıran Parvus’tur. Fakat, tehlikeli, güvenilmez görüldüğünden olacak, Bolşeviklerce Rusya’ya girmesine izin verilmemiştir. Ara durak olarak, eğitim yurdu İsviçre’yi seçtiyse de burada da tutunamaz. Almanya’ya son dönüşü şanına uygun olur ve Weimar Cumhuriyeti’ne danışman olmayı başarır.  Almanya’nın en zenginlerinden biri olarak, 1924’te geçirdiği felç sonucu hayata veda eder. Ve Krematoryumda ihtirasları küle dönüşür.

Dava arkadaşı olmanın yanı sıra gönlünü de kaptırdığı Clara Zetkin’in onunla ilgili sözleri bir kurşundan farksız:”1914’ten sonra Parvus, savaş vurguncusu, sosyalist düşüncelerini Alman hükümetine satmış, emperyalizm pezevengiydi.”

Galiba kadr ü kıymeti  bir tek Türkiye’de bilindi. Osmanlı’dan sonra, Cenk Beyaz’ın tanıtmaya çalıştığımız eseri ile anhasıyla minhasıyla bir olağanüstü kişilik, daha çok da bizi ilgilendiren yönüyle yeniden sahneye çıkartılıyor. Alexander Israel Helphand’ın rolü sona erse de, kimbilir aramızda nice Parvus Efendi’ler olmaya devam edecektir.

Kurgan, Mart-Nisan 2014

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.