- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
06 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara6°C
- İzmir15°C
- Konya11°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa14°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep13°C
MUSTAFA ACAR'DAN: MISIR’DA DEMOKRASİYE DARBE: BU ŞARKI BURADA BİTMEZ!
Mısır’da korkulan oldu: aylardır süren küçük çaplı sokak gösterilerinden sonra, Ordu devreye girdi, verdiği 48 saatlik mühletin ardından, seçimle gelen meşru Cumhurbaşkanını devirerek yönetime elkoydu.

Bu bir düğüm, hatta kördüğüm. ... Devlet sübvansiyonlarını azaltmaya, ekmeği, unu, şekeri, suyu pahalılaştırmaya başladığın vakit halk ayaklanabilir. Devletten geçinen 6 milyon maaşlıyı tırpanlamaya başladığında, koca bir kitle sokaklara dökülebilir. Ekonomide devleti küçültmeye, emekli generalleri kamu kuruluşlarından temizlemeye, ordunun ekonomideki avanta kapılarını kapatmaya başladığında bu kez askerin sesi yükselebilir.
Mısır’da asker sadece ekonomide var değil. Ülkede vilayetlerin çoğunu emekli general olan valiler yönetiyor. Yerel yönetimlerin hemen hepsinin başında emekli subaylar var. Ayrıca Mısır ordusu, ekonominin üçte birini doğrudan ve dolaylı biçimde işletiyor. … Öte yandan Mısır’da özel sektör devlete bağımlı kılınmış durumda. Mübarek ve yakın çevresi bir zamanlar devlet gücünü kullanarak kendi zenginlerini yaratmış, o zengin sınıf da diktatörlüğün payandası olmuş, siyasal gücüne aracılık etmiş. Otoriter rejimdeki bu çıkar ortaklığı da, ister istemez ekonomiyi verimlilik rayından gitgide uzaklaştırmış. Uzun lafın kısası, Mısır’da 30 yıllık Mübarek diktası ekonomik açıdan Mısır’ı böyle bir ‘cehennem çukuru’na çekmiş. … Mısır tarihinin ilk demokratik seçimiyle Cumhurbaşkanı seçilen Mursi, işte kendini bir anda böyle bir cehennem çukurunun içinde buldu.” (http://t24.com.tr/yazi/darbe-misirda-krizi-derinlestirecek/7014) Kısmen Türkiye’nin Tek Parti dönemine, kısmen de 1980 öncesi haline ne kadar benziyor değil mi?..
Batı’nın İhvan Rahatsızlığı
Mısır Arap dünyasının en kalabalık, modernleşme sürecine en erken girmiş, lider pozisyonunda bir ülke. Dolayısıyla Arap-İsrail meselesinde, Filistin meselesinde, bölgeyle ilgili öteki meselelerde Mısır’ın takınacağı tutum son derece önemli. “İsrail’in güvenliği” bağlamında ABD, Mısır’ı, şimdiye kadar baştaki diktatörü destekleyerek, yılda birkaç milyar dolar yardım yaparak ve Camp David anlaşmasıyla kontrol altında tutuyordu. Oysa Arap Baharı ve Tahrir Devrimiyle İsrail’in uykuları kaçtı. İhvan-ı Müslimin’in yönettiği bir Mısır bu anlamda İsrail için de, ABD için de, Avrupa için de risklerle dolu, ürkütücü bir durumdu. Mısır’ı IMF’le anlaşma yapmaya zorladılar; ama Mursi yönetimini ikna edemediler. Mısır’ın IMF denetimine girmek istememesi, İslamofobi ile birleşince Batı’nın ve İsrail’in kuşkularını ve korkularını bir kat daha artırdı. Bugün Mısır’daki darbeye “darbe” diyememeleri, açıkça karşı çıkmamaları, hatta darbe öncesinde Ordu ile görüşüp muhtemelen bu yönde telkinde bulunmuş olmalarının kökeninde bu tür rahatsızlıklar yatıyor. Bu arada, bir kere daha gördük ki, ABD ve Avrupa, demokrasi, özgürlükler, darbe karşıtlığı, insan hakları gibi konularda işine gelmediği durumlarda gayet sessiz kalabiliyor; kendi itibarını zedeleyecek kadar tutarsız davranabiliyor. Irak, Afganistan, Sudan, Doğu Timor gibi yerler için gösterdiği hassasiyet ile, Mısır ve Suriye gibi yerlerde gösterdiği hassasiyet hiç de birbirine benzemiyor. Bu tür tutarsızlıklar, zikzaklar, ikiyüzlü ve çifte-standartçı tavrı kıyasıya eleştirmemiz gerekiyor.
Mursi’nin Çeşitliliği Kucaklamaktaki Zaafı
Atalarımız “eğri oturup doğru konuşalım” demişler. Darbeciler meydanları tutmuşken, dün sabah namazından sonra darbe muhaliflerine karşı acımasız bir katliam yapmışken, devrik lider Mursi’yi eleştirmenin sırası değil diye düşünülebilir. Ama özeleştiri ertelenmek istenirse bunun için sürekli bir bahane bulunabilir. Kanaatimce Mursi yönetimi Mısır’daki çeşitliliği kucaklama ve toplumun değişik kesimleriyle işbirliği yapma konusunda başarılı bir yönetim sergileyemedi. İhvan merkezli bir yönetim anlayışı benimsedi; laikler, Batıcılar, modernler, liberaller, Selefiler vb. İhvan gibi düşünmeyen kesimlerle arasına mesafe koydu, yer yer dışladı, duymazdan geldi. Karşı-devrimin insan malzemesi olarak Tahrir’de toplanan kalabalık daha çok bu kesimlerden oluşuyordu. Dış güçlerin hoşuna gitmese de katlanmak zorunda kalacakları bir Mısır rejimi ancak toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, özgürlükçü bir yönetim anlayışıyla başarılabilir. Bu şarkı burada bitmeyecek, Mısır eninde sonunda darbecileri kışlaya gönderip demokrasiye dönecektir. Aslında katliamdan sonra Adeviye meydanında yaptıklarını daha önce yapabilmiş olsalar darbe hiç olmayabilirdi.
Temel Sorun: İslam, Özgürlük, Demokrasi ve Piyasa Ekonomisinin Uyumu
Bence bugün Mısır’ın da, Arap Baharı’nın çekim alanına giren öteki ülkelerin de, genelde bir bütün olarak İslam dünyasının da en önemli ve öncelikli sorunu demokrasiyi, özgürlüğü, çoğulculuğu, sivilleşmeyi ve piyasa ekonomisini benimseme ve içselleştirme sorunudur. İslam dünyasındaki liderlerin ve karar mercilerinin bu konuda kafası karışıktır. İslam’ın özgürlük ve piyasa ile çatışmadığı, onları dışlamadığı, aksine bunlarla bağdaşan, özgürlük ve piyasa ile uyumlu ve tutarlı bir din olduğu fikriyatının bu coğrafyada daha çok işlenmesi ve özümsenmesi gerekmektedir. Bu ise vülger bir Marksizm ve “modern Ebuzercilik” üzerinden kaba bir kapitalizm düşmanlığının hakim olduğu; “özgürlük”ten Allah’a isyan’ın, “piyasa”dan kuralsızlık ve vahşi kapitalizmin anlaşıldığı; anti-kapitalist Müslümanların Türkiye’de askeri vesayeti ve rantiye düzenini geri getirmek isteyenlere taşeronluk yapıp bunu da iyi Müslümanlık sandıkları bir coğrafyada, gerçekten zor bir iştir. Velhasıl işimiz zor; Müslüman dünyada hakikatin yegane temsilcisinin kendisi olduğu varsayımıyla başkalarını kendi kalıbına sokmaya cevaz veren radikal-selefi zihniyetten kurtulmak; Batı’dan gelen veya geldiği sanılan her şeye otomatik olarak karşı çıkan reaksiyoner tavrı bırakmak; demokrasi, özgürlük ve piyasa ekonomisini içselleştirmek biraz zaman alacaktır. Ama o zaman geldiğinde, Müslüman dünya gerçekten bir fark yaratacaktır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.