- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara18°C
- İzmir20°C
- Konya17°C
- Sakarya23°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep22°C
MUSTAFA KUTLU'DAN: SESLER
Bizi büyüten seslerin başında "ninni" geliyor. Ama günümüzde hangi anne çocuğunu ninni söyleyerek uyutuyor? Annelerin hakkını yemeyelim, yine vardır; anasından, kaynanasından öğrendiği ninnilerle çocuğunu uyutanlar vardır.

Bu "Hu" sesi. Bildiğiniz gibi Hz. Allah demektir. Kimlik ve kişiliğimize nakşedilir. Komşular bile birbirine pencereden, avlu duvarından "Hu komşuu" diye seslenir. Kayboluyor bu sesler, kayboluyor.
Gece'nin sessizliğinde ninniye eşlik eden başka sesler de var. Çatının duldasına yuva kuran kumruların "Hu, hu" diye ötüşleri.
Uzaklardan kesik kesik gelen Yusufçuk kuşunun sesi: "Yusuuuf, Yusuuuf". Bu evladını (Hz. Yusuf'u) kaybeden babası Hz. Yakup'un inleyişidir.
Bazen tıpırtıları ile duyulan ince bir yağmur başlar, toprak kokar. Yağmurun sesi karışır hulara. Yağmurla beraber yakınlarda şarıldayan küçük derenin hıçkırığı duyulur. Su sesi seslerin en derinden gelenidir. Gözyaşını içine akıta akıta geçer. Nereye gider sular? Elbette ki denize karışmaya gider. Ardından yaprakları hışırdatan bir rüzgar eser. Karlı dağların başından, uzaklardan, gurbetten, askerden kopup gelmiş babanın nefesini taşır. Pencere, kapı aralıklarından sızar, kundaktaki çocuğun pembe yanaklarından, kapanmaya duran gözlerinden öper. Çocuk ana kucağında, ana kokusu, ana sütü, ana sesi ile uyur. İşte bu onun ruhunu besler. Ruhunu ilahi olana hep açık tutar. Madem bu kadar ninni sözü ettik bir iki örnek verelim (örnekler Nurettin Albayrak'ın "Halk Edebiyatı Sözlüğü" nden alınmıştır. L-M Yay. Ekim 2004).
Ok yayımı hazırlamam
Ben oğlumu azarlamam
Hu hu bir Allah
Sen uykular ver Allah
*
Ninnisine nelediğim
Ak bohçama belediğim
Bir Mevla'dan dilediğim
Ninni yavrum, ninni
*
Petekten akan ballar
Kızım kendini sallar
Ninni sesi duymazsa
İçini çeker ağlar
*
Aktır kızımın aklığı
Öter dağların kekliği
Anasının inci ipliği
Ninni yavruma, ninni
Bunlar asırlar süren sakin ve sessiz tarım toplumunun birikiminden derlenmiştir. Şimdi başka bir dünyada, başka bir hayatı yaşıyoruz.
Bir cankurtaranın geceyi yırtan siren sesi bırakın çocukları, büyükleri yatağından hoplatıyor.
Kafayı bulmuş bir motosiklet tutkunu aracını boş asfaltta şaha kaldırarak dayanılmaz bir gıcırtı, bir motor gürültüsü patlıyor. Yoldan yüklü tırlar geçiyor yokuşlarda yorularak. Korna sesleri sabaha kadar sürüyor.
Kapı önüne park etmiş araba sürüsü arasından birine kim dokundu ise alarm düdüğü ötmeye başlıyor. Sanki yangın varmış gibi tüm mahalleyi pencerelere koşturuyor. Yakında üç vardiya çalışan bir inşaat var. Projektör ışıkları arasında biri gidip öteki gelen damperli arabalar kepçelerin doldurduğu toprağı taşıyorlar. İnşaat büyük, galiba birkaç rezidans, araya bir de AVM kurulacak.
Temel kazısında koca bir kayaya rastlanmış, koca kompresörün uğultusu geceyi kaplıyor. Matkaplar ha bire çalışıyor.
Bütün bu gürültünün üzerini kaplayan, onu beş on misline çıkaran bir ses yaklaşıyor. Bir ejderha sesi. Galiba yakınlarda bir havaalanı var. Kocaman uçaklar alana yaklaştıkça alçalıyor, motorlarından yayılan sesler şehri savaş alanına çeviriyor.
Geceyi, o mübarek geceyi lime lime eden bu seslerin arasında sevgiyle, nağmeyle, alçak sesle söylenen ninninin ne önemi olabilir.
Bakarsın biri çekmiş kafayı gecenin bir yarısında pencereden çıkarıp kolunu gökyüzüne doğru maganda kurşunu saydırıyor.
Gece gece olmaktan çıkmıştır.
Kendinden utanmıştır.
Çocukların uykusu delinmiş, analar helak olmuştur. Bu seslerle beslenen minik zihinler zehirlenmiştir.
Yapacak bir şey var mıdır?
Kendine bir uyku hapı.
Çocuğa damla.
İlaçla yaşayıp ilaçla öleceğiz. Yaşasın medeniyet, yaşasın kalkınma, yaşasın teknoloji, yaşasın bilim.
İtibar
Ekim ayında İstanbul'da adı itibar olan (Bu ismi sevmedim daha şairane bir ad olabilirdi) bir "Edebiyat ve Fikriyat" dergisi çıktı. (Tlf: 0212 544 24 61) "Heves değil zorunluluk" sebebiyle çıktığı söyleniyor. Neymiş bu "zorunluluk" acaba, açıklama yok. Süleyman Çobanoğlu, Haydar Ergülen, İbrahim Tenekeci, Ahmet Murat, Levent Dalar (Nerelerdeydin Dr. Levent), Mustafa Akar, Furkan Çalışkan, Emel Özkan vb. gibi güçlü bir şair kadrosu var. İyi şiirler var. Fatma Barbarosoğlu, Kamil Yeşil, Abdullah Harmancı hikâyeleri ile dergiye katılmış. Başka değerli imzalar da var. Temiz, sade biçimi ile sevimli kaliteli bir dergi. Umarız uzun soluklu olur.
12.10.2011 Yeni Şafak
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.