09 Kasım 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara8°C
  • İzmir16°C
  • Konya9°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa17°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep11°C

MUSTAFA MİYASOĞLU'NDAN: ANTAKYA'DA BİR GÜN

Türkiye'nin en kozmopolit kentlerinden birisi olarak bilinen Antakya, nâm-ı diğer Hatay, yıllardır merak edip de gidemediğim beldelerden biri.

Mustafa Miyasoğlu'ndan: Antakya'da bir gün

Bu çok kültürlü şehrin yetiştirdiği ünlülerin sayısı bir solukta sayılamayacak kadar çoktur. Bunların, belki de bu çeşitli insanların en ünlüsü ve bizim kültürümüzde en çok sevileni, hiç şüphesiz Habib-i Neccar'dır. Hz. İsa'nın Antakya'ya gönderdiği elçilere o kadar ihlasla inanır ve onları destekler ki, bunun tavrına öfkelenen putperest hemşerileri onu öldürür. Allah ona hemen 'Gir Cennetime!' der ve fakat o yine de kavmini düşünür: 'Keşke kavmim bunu bilseydi!'

Denemeci ve eleştirmen Cemil Meriç ile eski Antakya milletvekili Dr. Mehmet Sılay ve psikiyatrist Prof. Dr. Sefa Saygılı, şahsen tanıdığım Habib-i Neccar hemşerileri olarak aynı sosyal sorumluğa bağlı şahsiyetler. Ayrıca, şair Ali Yüce, yazar Ayla Kutlu, heykeltıraş Mehmet Aksoy, şarkıcı ve besteci Selami Şahin ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin de adı anılmaya değer Antakyalı ünlüler... Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen ise, benzersiz bir şahsiyettir.

TARİHİYLE ANTAKYA VE BİR GÜNÜN HİKÂYESİ

Antakya'da ilk ziyaret ettiğimiz yer, ilk kilise olan St. Pierre Kilisesi. Hıristiyanlık adına yapılan ilk önemli tarihi kilisedir. Burası aynı zamanda Hıristiyanlar tarafından hac yeri olarak da kabul edilir ve her yıl 29 Haziran günü Katolik Kilisesi mensupları burada ayin düzenler. İlk dönem Hıristiyan eserlerinin ana özelliklerini taşıyan bu eserin önü duvar, içi mağaradır.

Aynı derecede önemli başka bir yapı da Yasin Suresi'nde hikâyesi anlatılan Habib-i Neccar türbesi ile aynı yerde onun adına yapılan Habib-i Neccar Camii'dır. Kur'an'daki hikâyeden de anlaşılacağı üzere, Hz. İsa'nın elçilerine destek veren Habib-i Neccar, aslında Hıristiyanlık için de önemli olan, onunla birlikte dört şahsiyetin en çok bilinenidir. Hepsinin de türbesine bir arada ev sahipliği yapan bu cami, Osmanlı öncesi dini yapıların bütün özelliklerini taşıyor.

Tarihi ve turistik yapılar açısından bir hayli zengin olan Antakya'nın, M.Ö. 300 civarında Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulduğu rivayet edilir. Roma İmparatorluğu döneminde 300 bin nüfusa sahip olduğu söylenen Antakya, o dönemde bile dünyanın sayılı kentlerinden biriydi. Anadolu'yu Filistin ve Suriye'ye, Mezopotamya'yı Akdeniz'e bağlayan yolda, Hitit ve Eski Mısır sınırlarını oluşturan bölgenin eşiği sayılır ve önemsenirdi.

Tarih boyunca çeşitli kültürlerin birleşme yeri olan Antakya'nın Osmanlı'dan sonra bağımsız bir devlet olarak Türkiye'ye katılması da başka vilayetlerin durumundan farklıdır.

Güzel bir öğleden sonra oğlum Emre ile Dörtyol'dan Hatay'a doğru yola koyulduk.

Bu bizim için epeyden beri tasarlanan bir geziydi. Payas ve İskenderun üzerinden Belen yoluyla Hatay'a ulaştık. Öncelikle Habib-i Neccar'a gitmeyi istiyorduk, ama elimizdeki haritada ilkin St. Pierre Kilisesi'nin yeri gösteriliyordu. Burası dünyanın ilk kilisesi olduğu için önemliydi. Burada her yıl bir kere bile olsa âyin yapılıyordu. Orayı gezdikten sonra Habib-i Neccar'ı sorduk, çünkü onunla ilgili olarak çok şey duyduk ve imanı-ihlası üzerinde konuştuk.

Şehirde Habib-i Neccar adına yaptırılan camiden başka ormanlık da vardı, güzeldi.

Habib-i Neccar Camii'nin avlusunda, minarenin iki yanında ikişer türbe bulduk ve hemen ziyaret ettik. Bu şehrin gerçek sahibi olan Hz. Habib-i Neccar'ın adına yapılan camiin de Eyüp Sultan Camii gibi canlı ve hareketli bir insan akımına muhatap olduğunu söyleyebiliriz. Burada eşine az rastlanan bir huzur yaşadık ve oğlumla birlikte imanına bir kere daha imrendik.

Sultan Sofrası'ndaki garsonun tavsiyesi ile gittiğimiz cami ile Katolik Kilisesi'nin durumu bizi de şaşırttı. Cami bize ne kadar yakınsa, kilise o kadar uzaktı. Fakat ne yazık ki, bize göre şirin ve küçük olan caminin avlusu ne kadar kirli ise kilisenin avlusu da bir o kadar temizdi. Bir başka tezat da Harbiye semtindeki şelalelerin bulunduğu yerin çevre kirliliği ve pis kokusu...

Şehrin ortasından akan Asi nehri ise bu tarihi şehre ayrı bir güzellik katıyordu.

HATAY DEVLETİ VE CUMHURBAŞKANI

İşgalden 2.09.1938 tarihine kadar Fransız idaresinde kalan Antakya, bu tarihten 10 aylık bir zaman süresince bağımsızlığı kabul edilen Hatay Devleti halinde varlığını sürdürdü. 16 Haziran 1939'da TBMM'nde alınan kararla Türkiye ile Hatay Devletleri birleşti, aralarındaki sınır kaldırıldı. 23 Temmuz 1939'da, Fransız askerlerinin terkettiği kışlaya da Türk bayrağı çekildi.

1970'lerde şahsen tanıdığım Tayfur Sökmen, Hatay Cumhuriyeti'nin ilk ve tek Cumhurbaşkanı idi. 1892 yılında Gaziantep'te doğan bu zat, Antakya/Kırıkhan Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra özel eğitim görür. Birinci Dünya Savaşı'nda istihbarat görevinde çalışır ve İskenderun Sancağı'ndaki Fransız işgaline karşı direniş hareketinin örgütlenmesinde öncülük yapar.

20 Ekim 1921'de TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması gereğince, İskenderun Sancağı Fransız mandası altındaki Suriye'ye özerk bir birim olarak bağlandı. Fransız manda yönetimi Arapları ve Hıristiyanları kayıran bir tutum izleyince direniş yeniden başladı. Bu arada Tayfur Sökmen, gıyabında ölüm cezasına çarptırılınca Adana'ya kaçtı. 1924-26 arasında Viyana'da kalan Tayfur Sökmen, Hariciye Vekaleti'nin girişimiyle Fransa'dan İskenderun Sancağı'na girebilmek için izni aldı. Fakat daha sonraki yıllarda yaptığı faaliyetlerden ötürü baskıya uğradı ve 1927'den sonra Gaziantep, Adana ve İstanbul'da yaşamak zorunda kaldı.

Tayfur Sökmen, 1935'te Antalya bağımsız milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi.

1936'da Fransa'nın Suriye ve Lübnan'a bağımsızlık vermesi üzerine Türkiye, İskenderun Sancağı'nı da bağımsızlığa kavuşturmak için faaliyetlere başladı. Bunun sonucu olarak, Ocak 1937'de İskenderun Sancağı yeni bir statüye kavuştu: Hatay Sancağı...

Böylece İskenderun Sancağı'na, Dışişlerinde Suriye'ye bağlı, ama kendi anayasasıyla yönetilen yarı bağımsız bir sancak statüsü tanındı. Adı da Hatay Sancağı olarak değiştirildi. Aynı yıl Türkiye'nin verdiği nota üzerine Fransa meselenin Milletler Cemiyeti'nde çözülmesini istedi. Uluslararası şartların da elverişli olmasından ötürü, yapılan anlaşmayla, Milletler Cemiyeti 19 Mayıs 1937'de Hatay için bir anayasa kabul etti. Türk ve Fransızlardan oluşan bir kurulun gözetiminde Hatay Cumhuriyeti kuruluşunu ilan etti. İlk Cumhurbaşkanı da Tayfur Sökmen oldu.

Böylece Hatay Cumhuriyeti, 29 Haziran 1939'da Millet Meclisi kararıyla Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. Cumhurbaşkanlığı görevi sona eren Tayfur Sökmen de 1950'ye kadar Antalya, 1950-54'de Hatay milletvekili olarak TBMM'de görev yaptı. 1969'da kontenjan senatörü olarak Cumhuriyet Senatosu'na giren Tayfur Sökmen, 1975 yılında siyasetten büsbütün çekildi.

1980 yılında hayata veda eden Tayfur Sökmen'in oğlu Murat Sökmenoğlu da babasının yolunda siyaset yaptı ve TBBM Başkanlığı görevine de getirildiği biliniyor.

Son derecede mütevazi bir insan olan Tayfur Sökmen'in Milliyetçiler Derneği'ni ziyaretinde, hatıralarını bizzat kendisinden dinledim. Kontenjan senatörü olarak seçilmesinden önceki günlerde, mühmel kıyafetiyle biraz da unutulmuş olmaktan mahzun ve kederliydi. Arkadaşlarla bir hayli kendisini dinledik, teselliye çalıştık. Onun sevimli kişiliği ile hatırasının yaşatılıyor olması, balmumundan heykelinin yapılarak gençlere tanıtılması gerçekten güzel bir hizmet.

29.04.2012 Milli Gazete
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.