- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara10°C
- İzmir15°C
- Konya11°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep12°C
MUSTAFA MİYASOĞLU'NDAN: AY VAKTİ VE ŞEREF AKBABA
Bu hafta epeyce bir zaman ihmal ettiğim bir dostu ve çalışmalarını konu edineceğim.

Pek çok bakımdan temiz yüzlü bir dergi olan Ay Vakti'nin "entel modalar"a ihtiyaç duymadığı gibi, sanat ve edebiyat ürünlerini dinî, ideolojik veya politik söylemlerle sunmak kurnazlığına tenezzül etmeyişi de az bulunur bir yayıncı haysiyetini ifade eder.
Bütün bunlar Şeref Akbaba'nın başarısındaki faziletini ortaya koyar. O bakımdan dergisinde yazı yazan herkesin de az-çok bu tavra iştirak ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu dergide 10 yıldan beri yazıp da hiç de popüler olmak gibi kolay ve para kazandıran bir rezilliğe râzı olmamak aslında bilerek yapılmış bir seçimdir. Burada ortaya koyduğu eserlerle politik veya akademik bir kariyer peşinde olmamak, aslında bazı gençler için istikbal vaat etmese de gerçek bir aydın-sanatçı ve düşünce adamı olmanın ilk şartıdır. Şeref Akbaba'nın yanında bu dergiye hizmet eden, eser verenler bahtiyardır. O yüzden kendilerini kutlamak istiyorum.
Sadece son sayısındaki yazılarla yazarlarından söz etmek bile Ay Vakti'nin bizim için önemi, kimliği ve değeri hakkında bir fikir verebilir:
Şeref Akbaba'nın Kaf Dağı adlı denemesinden sonra A. Vahap Akbaş ve Nurettin Durman'ın şiirleriyle başlayan dergi sayfaları şu deneme ve incelemelerle devam ediyor:
Kitaplarla Baharı Yaşamak - I / Recep Garip, Hattat Ali Hüsrevoğlu ile Söyleşi / Asuman Güzelce, Sait Faik Sadece İstanbul'u Yazdı / Fahri Tuna, Fetih 2012 - Osmanlı Tarihinin Sinema İle İmtihanı / Abdullah Ömer Yavuz, Bir Yürüyüşü Taçlandıran Kitaplar / Necmettin Evci. İncelemeden başka çok sayıda deneme ve hikâye-öykü de dergide yer alıyor.
Bu isim ve metinlerin derginin yapısı ve muhtevası hakkında bir fikir vereceğini sanıyorum. Ayrıca dergilerle ilgilenen herkesin bu 12 yaşındaki dergi ile bir yerde karşılaşmış olması muhtemel... Yalnız okuyucu ve yayıncılarla yazarlar tarafından yeterince sahip çıkılmadığını sandığım Ay Vakti'nin sanat ve edebiyatla ilgilenenlerden daha çok ilgi görmesini ve çıkmadığı zaman gerçekten üzüleceğini ifade eden samimi desteklerini bekliyoruz...
Başlangıçta Alaeddin Özdenören, Nurettin Durman, Özcan Ünlü, Recep Garip, Nurullah Genç, Adem Özbay, Jan Devrim, Abdullah Yıldırım, Hakan Özbek, Ferman Karaçam, Arif Dülger gibi isimlerle yayına başlayan, sonra da Necmettin Evci, Naz Ferniba ve Şiraze gibi pek çok genç isme yer verdiği görülen derginin ekol olma çabası açıkça görülüyor.
Cemil Meriç'in sevilen ifadesiyle, "Hür tefekkürün kalesi" olmayı kendilerine şiar edinen Ay Vakti editörü Şeref Akbaba ile çalışma arkadaşlarını hep hayırla anacağız. Çünkü gerçekten hür tefekkür sahibi olmak amacındaki insanların entelektüel faaliyetleri ancak böyle hasbî güzelliklere meftun insanlar eliyle gün yüzüne çıkabilir. Bunun nasıl bir fedakârlık ve gayretle sürdürülebildiğini ancak bizim gibi bu tür işlere girişmiş olanlar bilebilir.
Bu işin bir tesellisi var, o da bu türden işlere önem verenlerin takdirleridir. Bir de şu atasözünü hatırlatalım: Akarsuyu Allah besler... Devam gönül dostları, Allah sizinle...
Güzel dualar, temennilerle Ay Vakti yaşatılabilir, ama bu iş desteksiz olmaz!
ŞEREF AKBABA'NIN ŞİİRLERİ
Öncelikle Şeref Akbaba'nın yalnızca bir şair olmadığını ifade edeyim. Bu yüzden onunla ilgili biyografik bilgilere ihtiyaç var:
1959 yılında, Erzurum'un Ilıca ilçesi Ömertepe köyünde doğan Şeref Akbaba, ilk ve orta öğrenimini Erzurum'da bitirdikten sonra A.Ü. İlahiyat okumuş... Adana ve İstanbul'da çeşitli okullarda öğretmenlik yaparken İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı'nda doktora yaptı. Erzurum'da Genç Kuşak dergisini yayınladığı gibi 1990'da Yeni Sıla'yı çıkardı. Çeşitli gazetelerde ve dergilerde yazıları yayınlandı, şiirleriyle de tanındı.
Şeref Akbaba, Ay Olun İnsanlar adlı şiir kitabı yanında Kar Mumu adlı deneme kitabıyla da tanınmıştır. Bu arada Ay Vakti Konuşmaları adlı dergilerde yayınlanan söyleşileri kitaplaştırdığı gibi, Uluslararası İletişim adlı ortak kitap yayınladı ve henüz kitaplaşmamış bir doktora tezi de hazırladı: II. Meşrutiyet Dönemi Türk Basın Tarihinde Beyanül Hak Gazetesi.
Ben onun hocalığı kadar akademisyenliğinin de bir kültür ve edebiyat dergisi çıkarmasına ciddi bir katkıda bulunduğuna inanıyorum, ama bu faaliyetin temelinde incelikli şiirlerinin önemli bir etkisinin olduğunu sanıyorum. Çünkü daha çok dergilerdeki şiirleriyle tanımaya çalıştığım Şeref Akbaba, çağdaşları sayılabilecek 1980 sonrası şairlerinin pek çoğundan farklı bir yönü var; İkinci Yeni hastalığına itibar etmiyor. Bu tarafıyla kutluyorum... Ay Vakti dergisinde de bu türden hastalık yansıtan şiirlere pek rastlanmıyor; bu da güzel...
Şu gerçeği bu vesileyle ifade etmek istiyorum:
Sezai Karakoç'un İkinci Yeni öncüleriyle daha başlangıçta yolunu ayırdığı, Cahit Zarifoğlu'nun da 1965'ten sonra kurtulduğu İkinci Yeni hastalıklarından kurtulamayan ve bir çeşit ergenlik hastalığı gibi bu etkiyi sürdüren Milliyetçi ve Müslüman çevrelerde yetişen gençlerin bilmediği bir şey var, bunu onlara açıklamakta fayda görüyorum:
İkinci Yeni eski şiirimizde Sebk-i Hindu denilen bir şiir anlayışının Sürrealizme bulanmış kötü bir kopyasıdır ve bir şey kendi kültürünüzden gelmiyorsa yanlış adrese gitmişsiniz demektir. Nedim ile Şeyh Galib'i yeterince dikkatle okusanız böyle züppeliklere özenmenin bir anlamı olmadığını anlarsınız. Bunun ne türden bir ikinci elden kopya olduğunu Suut Kemal Yetkin'in 1960'lı yıllarda yayınladığı iki ciltlik Sürrealizm adlı kitabında okuyabilirsiniz. Sezai Karakoç'u Âkif, Yahya Kemal ve Necip Fazıl çizgisi dışında okuyunca da hiç anlayamazsınız. Cahit Zarifoğlu'nu anlamadan İsmet Özel'le ancak bu kadar olabilir bu iş...
Şiirden anlayan bu işin bir dil meselesi olduğunu bilir ve Türk şiirinin kendi mecrasında gelişmesini sürdürdüğünü görür. Bu mecra içinde kendi şiirini yazanlar elbette alkışlanır. Bir insanın kendi şiirini yakalaması kolay olmaz, bunun için yıllarca bekleyerek, gözleyip yaşadıklarını bir tür damıtma yoluyla ifade edebilmek için beklemeye râzı olması, az yazması gerekir. Okuduğundan ve yaşadığından çok yazanların dehası yoksa yandıklarının resmidir. Herkes Verlaine değil elbette ki denizi görmeden deniz şiiri yazabilsin...
Ay Olun İnsanlar adlı kitabının ismini sorana şöyle cevap veriyor Ş. Akbaba:
"Öze dönüş, ritmik yürüyüş ve hicret elifi... Gecenin ay'la bütünleşerek yüreğimize taşıdığımız, bizden olmasını istediği çok şey var. Tevbenin, değişkenliğin, yeni bir güne hazırlanmanın nöbetini tutar insan. Günah sendromu yumuşar. Kirlerinden arınmak isteyenler için eşref saatidir. Ve sükuneti gergef gibi işleyen gece, ay'ın eşliğinde ruh yüceliğine çağırır, olgunlaşmaya davet eder. Bu sese kulak veren ya da erişenler farklılıkları yakalarlar. Ay, tarih olmuş, dirilişin remzi olmuştur. Bu sebeple de insanları ay olmaya davet ettik."
Yeni baskısında üçte bir oranında ilave şiirler olan Ay Olun İnsanlar adlı kitabı benim gibi severek, tekrar tekrar okursunuz umarım. Bir Erzurumludan Kehribar şiirini, Kör Testere'yi, Ayazma'yı ve Tevbe Duvarına Asılmışsa Aşk'ı okumak elbette ayrı bir zevk...
13.05.2012 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.