- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul18°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya21°C
- Şanlıurfa27°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep27°C
MUSTAFA ÖZCAN'DAN: SİYASİ SEYRİ SÜLÜK
Yusuf Karadavi 1996 yılında 'İslam Zaferinin Müjdeleri' adıl eserini kaleme almıştır. Mübeşşirat Biintisar el İslam kitabında İslam'ın atideki zaferlerinden bahsediyor.

*
İslami hareketlerin iptilalardan, çilelerden geçmeden olgunlaşması ve dolayısıyla durulması ve reşit bir idare hüviyeti kazanması mümkün değildir. Reşit bir idari hüviyet için ongunlaşma devresi kazanmak gerekiyor. Bu da bir seyri sülük veya ibtila devresinden geçmeyi gerektiriyor. Siyasi seyrü sülükten geçmeden önce olgunlaşmak ve reşit bir idare tarzı oluşturmak mümkün değil. Dost ve düşmanın tespitlerine göre, Cezayir'de İslami kesimler olgunlaşmadıkları için büyük bir hamlık eseri tuzağa çekilmişlerdir. Gerçeklere veya değerlere dayanarak değil de sloganlarla bir yönetim tarzı oluşturmaya çalışmışlardır. Sözgelimi, 1988 yılında Şadli Bin Cedid, Mübarek, Bin Ali gibi liderlerin ve Fransa gibi ülkelerin uyarılarına rağmen ülkeyi çoğulcu bir sisteme açmıştır. Lakin ham ve olgunlaşmamış İslami kesimler bu altın tepsi içinde gelen süreci değerlendirememiş ve yüzüne gözüne bulaştırmıştır. FIS'in lider kadrosundan Abbas Medeni ve arkadaşları bilahare askeri süreçle bütünleştiğinden dolayı Mahfuz Nahnah'ı kıyasıya eleştirmişlerdir. Halbuki, çoğulcu sistem konusunda velinimetleri olan Şadli Bin Cedid'e de kendileri böyle vefasızlıkta bulunmuşlardı. Şadli Bin Cedid'in mazlum ve mağdur bir cumhurbaşkanı olduğunu söyleyenlerden birisi Abdulaziz Kehil'dir. 'Mazlum Başkan: Şadli Bin Cedid' yazısında tafsilatlı bir biçimde mazlumiyetini anlatmıştır. Ülkeyi sosyalizm bataklığından kurtardığı gibi ulemaya da itibarını iade etmiştir.
*
Bumedyen ve Bin Bella'nın yanlış icraatlarını tashih etmiş ve devrimi hakiki mecrasına oturtmuştur. FIS ve diğer İslami kesimler ise bütün kazanımları kendi marifetleri bildiklerinden 1991 sürecinde her şeylerini kaybetmişlerdir. Onlarla birlikte ülkeyi çoğulcuğa açan Şadli Bin Cedid de kaybetmiştir. Lakin o tarih önünde görevini tamamlamıştır. Yine Cezayir'li Muhammed Bu Hadid isimli yazar da İslami kesimlerin Şadli Bin Cedid'in kıymetini yeteri kadar takdir edemediklerini ifade eder ve vefasızlıktan ve kadirşinassızlıktan yakınır. Demek ki slogan düzeyinde reşit idare oluşturmak mümkün olmuyor. Tabir caizse feleğin imbiğinden geçmek gerekiyor. Dolayısıyla Cezayir ve Türkiye'de İslami hareketler feleğin çemberinden veya siyasi seyrü sülükten geçmek mecburiyetindeydiler. Yoksa İslamcıların kazandığı zafer keyfi zafer tadında olacaktır. Bu da nefsin hesabına geçecektir. Türkiye'de bazı radikal kesimler neden gelen ilk otobüse atlamışlardır? Bunun nedeni, radikalliklerinin Allah namına değil nefisleri hesabına olmasıyla izah edilebilir. Yoksa yeni dönemin değeri sabır ve metanet olmalıydı. İslamcıların keyfi zafer arayışından çile ile ızdırarı/çaresiz zafer aşamasına gelmeleri gerekiyordu. Karadavi, İslam'ın Zafer Müjdeleri kitabında zaferin iradenin sukut anında geleceğini söylüyor. Bu bize ferdi ve psikolojik anlamda Gazali'nin El münkiz Mine'd Dalal isimli eserinde yazdıklarını hatırlatıyor. Öyle bir derde düçar oluyor ki esbab külliyen sukut ediyor. Doktorlar çare bulamıyor. O anda imdad-ı ilahi yetişiyor ve kalbine nur salınıyor. Karadavi de hakkın zaferinin en ihtiyaç anında geleceğini ifade ediyor. 'Esbab sukut ettiğinde ilahi yardım gelir' diyor. Kul kendi gücüne dayandığında, onun sarhoşu olduğunda ilahi nusret çekilir. İlahi nusret ham ervaha ram ve yar olmaz. Allah çaresizin duasını kabul etmektedir. Zira orada esbab sukut ettiğinden ihlas kamil olmaktadır. Zafer nefsin hesabına değil rızayı bari namına olmakta ve gelmektedir. Gazali'nin psikolojik hali sosyolojik zeminde de geçerlidir. Osmanlılar bu yüzden daima: Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var demişlerdir. Seferle mükellef olduklarını ve zaferin ise tevekkülün mahsulü olduğunu ifade etmişlerdir.
Sokullu Mehmed Paşa döneminde Osmanlılar İnebahtı Deniz Savaşını kaybederler lakin Kıbrıs'ı da alırlar. Bunun üzerine Sokullu onlara şöyle seslenir: Siz İnebahtı zaferiyle bizim sakalımızı tıraş ettiniz biz ise Kıbrıs'ı alarak sizin elinizi kestik. 28 Şubat süreci bir sakal tıraşı idi. Sonrası ise tıraş yapanların kolunun kesilmesi oldu.
29.10.2012 Yeni Akit
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.