06 Kasım 2025
  • İstanbul17°C
  • Ankara15°C
  • İzmir18°C
  • Konya17°C
  • Sakarya16°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep21°C

MUSTAFA ÖZCAN'DAN: TASAVVUFA GİRENLER VE ÇIKANLAR

Faslı ılımlı selefi alimlerden birisi Takiyyüddin Hilali’dir. Ebu’l Hasan en Nedvi’nin pratik Arapçasını ilerletmesinde yardımcı olduğu ifade edilmektedir.

Mustafa Özcan'dan: Tasavvufa girenler ve çıkanlar

Kahire’de bir müddet kalmış ve Kahire’den hacca gitmiş ve oradan Hindistan’a uzanmıştır. Burada hadis âlimleriyle tanışmış ve onlarla düşüp kalkmıştır. Bunlardan birisi olan Tühfetü’l Ahvezi Bişerhi Camii’t Tirmizi müellifi Mübarekfuri ile hemhal olmuştur. Ondan hadis ilimlerine dair ders almıştır. Hindistan’dan Basra’ya dönmüş ve buradan da Bağdat’a intikal ederek burada dersler veriştir. Burada üç yıl ikamet etmiştir. Yine Kahire’ye giderek Reşid Rıza’nın bir tezkiye ve tavsiye mektubuyla birlikte Suud Kralı Abdulaziz’in yanına gitmiştir. Birkaç ay Kralın misafiri olduktan sonra Medine’ye yerleşmiş ve burada iki yıl kalmıştır. Ardından Mekke’ye geçmiştir. Mekke’de bir yıl kaldıktan sonra kendisine Endonezya ve Hindistan’dan davet mektupları gelmeye başlamıştır. Davetlerden birisi Lucknow’dan Seyyid Süleyman Nedvi katından gelmiştir. Bunun üzerine yeniden Hindistan’a yönelmiştir. Hidistan’da Lucknow’da Mesut Nedvi ile birlikte Ziya dergisini çıkarmaya başlamıştır. Burada Ebu’l Hasen en Nedvi gibilerle pratik ve teorik Arapça dersleri çalışmıştır. Baş döndürücü hayatı ve gezileri bununla sınırlı kalmamış ardından Batı’ya uzanmıştır.

*

Hindistan’dan sonra İsviçre’ye gitmiş ve burada Şekip Arslan’ın yanında ikamet etmiştir. Şekip Arslan’ın tavassutuyla birlikte Almanya’ya gitmiş ve Bonn’da İslami dersler vermeye ve Almanca öğrenmeye başlamıştır. 1940 yılında Berlin’de doktora çalışması yapmış ve bazı oryantalistlerin tezlerini çürütmüştür. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fas’a dönmüş, ardından 1947 yılında yeniden Irak’a giderek Kraliçe Aliya Üniversitesi’nde İslami dersler vermiştir. Hüseyin Atay gibilerine ders vermesi bu dönemin mahsulü olsa gerek. Askeri darbenin ardından 1959 yılında yeniden Fas’a avdet etmiştir. Fas’ta Beşinci Muhammed Üniversitesi’nde dersler vermiş ve 1968 yılında Abdulaziz Bin Baz’ın davetiyle yeniden Suudi Arabistan’a gitmiş ve Medine İslam Üniversitesinde dersler vermeye başlamıştır. 1974 yılında ülkesine avdet etmiş ve cami ve mescitlerde dersler vermeye ve irşat faaliyetlerini sürdürmeye kaldığı yerden devam etmiştir. Tebliğ Cemaati’ne reddiye yazdığı gibi gençliğinde Ticaniye tarikatına intisap etmiş lakin ardından tarikattan çıkmış ve genel anlamda tasavvufa karşı mesafeli bir tutum takınmıştır. Halbuki, onu Lucknow’a çağıran Seyyid Süleyman Nedvi uzun yıllar tasavvufa karşı çıktıktan veya mesafeli davrandıktan sonra son 15 yılında tasavvufa intisap etmiştir. 55 yaşından sonra tasavvuf dairesine girmiştir. Peki! Biri ömrünün son demlerinde neden tasavvufa intisap etmiş de Takiyyüddin Hilali tersini yapmıştır? Bu kıvam meselesi olsa gerek. Süleyman Nedvi, müteşerri ortamda tasavvufla tanışmış veya kıvamı yakalamıştır. Takiyyüddin Hilali ise ele avuca sığmaz bir karakterdir. Onu tasavvufi ortamdan uzaklaştıran ise kıvamı yakalayamamış olması olabilir. Bidatlara batmış ve müteşerri çizgiyi kaybetmiş ortamlarla karşılaşmış olmalıdır. Burada mizaç farkını da göz ardı etmemek lazım. Dolayısıyla iki zatın deneyimleri farklı olmuştur. Birisi tasavvufa intisap ederken diğeri çıkmıştır (meselenin karşılaştırılması için bak: Müslüman Kadınların Kahramanlıkları, Seyyid Süleyman Nedvi, s: 10, İstanbul 1967, Takiyyüddin Hilali’nin gerekçeleri için bak : http://www. saaid.net/feraq/el3aedoon/37.htm ) Demek ki tecrübeden tecrübeye fark var.

 

20.04.2013 Milli Gazete

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.