- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
MUSTAFA TEKİN'DEN: AKL-I SELİM’E İHTİYAÇ VAR
Diyarbakır Lice’deki olaylar ve Bayrak indirme meselesi Türkiye’de çözüm süreci, PKK, kürt partileri ile ilgili tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Diğer yandan Türkiye toprak bütünlüğüne sahip bir ülkedir. PKK ve kimi partilerin Doğu ve Güneydoğu bölgelerini farklı bir biçimde isimlendirme talepleri, kesinlikle yanlıştır. Türkiye’nin tüm bölgelerinde Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplar zaten birbiri ile karışmış bir biçimde yaşarlar. Bundan sonra Türkiye’nin bölgelerini etnik çoğunluklara göre tanımlamak, şiddet ve tartışmadan başka bir şey getirmez. Ayrıca bölge belediye başkanlarının, bölgedeki zenginliklerden extra pay istemesi, etnik ayrımcılığı daha da körükleyen bir taleptir. Bundan dolayı, Bayrak, toprak bütünlüğü sürece dair kırmızı çizgilerin başında gelmelidir.
Bu zamana kadar yaşanan sorunlar; şiddetin giderek artması ile meydana gelmiştir. Geçmiş zaman boyunca bölgede Kürtler, karşılaştıkları şiddete bir takım şiddet oluşumlarıyla karşılık vermişlerdir. Aslında burada “şiddet şiddeti besler” kaidesi ve mantığı işlemeye devam etmektedir. Bu bağlamda ne kürtlere yapılan şiddeti ne de kürtlerin şiddetini tasvip etmek mümkün değildir. Dolayısıyla acilen yapılması gereken şey, şiddet dilinin değiştirilmesidir. Doğrusu, karşılıklı şiddet dili beslendiği sürece, bu sorunların karşılıklı şiddetten kurtulamayacağını söylemek kehanet olmasa gerektir.
İşte tam da bu noktada, marksist ve ulusalcı dillerin dışına çıkarak bir barış dili inşası gerekmektedir. Bunun için farklı etnik gruba ait entelektüellerin ama akl-ı selim entelektüellerin oturup konuşmasına ihtiyaç vardır. Yani “suistimal edici”, “hele bir bakalım”, “nereye kadar giderse” zihniyetinden kurtularak, sivil bir platformla yeni bir konsept üzerinden gidilmelidir. Yeni konsetp; bu ülkede yaşayan ve buranın vatandaşı olan herkesin temel hak ve özgürlüklerden istifade etmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Kimsenin kimseye hak bağışlaması bir lütuf değildir. Aslında kürtlerin sürekli hak isteyen talepleri, şikayet ettikleri patronaj ilişkilerini tekrar üretmektedir.
Dolayısıyla toplumumuzun tarihi ve sosyolojik imkanları düşünüldüğünde, bu zamana kadar uygulanan ve şiddetten başka bir şey doğurmayan dillerden farklı olarak İslam’ın bir imkanı içinde barındırdığını görebiliriz. Diyarbakır’ın Ulu Camisi, dört mezhebe göre namaz kılınan bir yerdir. Biz camilerde, beraber müslüman kimliğimizle kardeşçe duygular yaşıyoruz. Dolayısıyla bu barış dilini daha kuvvetli vurgulayacak sivil entelektüellere ihtiyaç var. Böyle akl-ı selim entelektüeller de var. Şayet yoksa, sonuç istiyorsak o kıvama gelinmelidir.
12.06.2014 Milat Gazetesi
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.