- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara8°C
- İzmir16°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep11°C
NAMIK AÇIKGÖZ'DEN: BENİ PROFESÖR YAPAN ŞÂİR: ABDURRAHİM KARAKOÇ
Abdurrahim Karakoç’un ilk şiir kitabının adı “Hasan’a Mektuplar” idi. Türkçe’de ilk iki baskısı on bin basan ilk ve son şiir kitabıdır. 1977 yılında rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti anlatmıştı.

Karakoç’un benim üzerimde ilk etkili şiiri “İsyanlı Sükut”tur. Bu şiirde, Kaymakamlık veya vilayet konağına giden bir köylünün, karşılaştığı olumsuzluk anlatılır. Şiir şöyle başlar:
Gitmişti makama arz-ı hâl için
“Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim.
“Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını
Bu şiirdeki öfke, tam da bizi anlatıyordu.
Biz de köy çocuğu idik... Bizim de babalarımıza dedelerimize devlet pek hoş bakmıyordu... Çünkü babalarımızın dedelerimizin oy verdiği partinin genel başkanını, başbakanını, bakanlarını asmışlardı.
Öfkeliydik... Çok öfkeliydik... Öfkemizin dilini Karakoç’un şiirlerinde bulmuştuk... İçercesine okuyorduk, ezberliyorduk.
Anadolu insanının garipliğini, mazlumluğunu; onun değerlerinin hor hakir görülmesini, mısra mısra tarihe emanet ediyordu bazı şiirlerinde. “Kimsesiz Mehmetlere” şiirini okurken, bu mazlum halkın bütün dertlerine derman olmayı bir iman haline getirmiştik. Hele bu şiirin son dörtlüğü var ki, Yunus’un “Bir garip ölmüş diyeler” şiirindeki kimsesizliğin, garipliğin 20. yüzyıldaki yansıması gibidir:
Ardıçlı dağlardan sökerken şafak,
Nasıl ki dalından düşer bir yaprak
Senin de son göçün öyle olacak...
Ölürsen kimseler duymaz Mehmed’im.
Karakoç, bir taşlama şâiridir ama o taşlamaları olduğu kadar tertemiz aşk duygularını da işler şiirlerinde. Kekik kokan şiirlerdir bunlar. Şehir yüzü görmemiş, geniş bozkır aşklarıdır. Kelebek uçuşu şiirlerdir. Bugün bütün Türkiye’nin ortak söylediği “Mihriban” türküsünün sözleri ona aittir mesela. Sözleri kadar bestesi de mükemmel bir şiirdir Mihriban. Musa Eroğlu’nun bestesi ve yorumu, bu şiiri kamuoyuna mâl etmiştir. Google’a “Mihriban” yazın; sadece bu şiir çıkar. Sevda şiirlerinde, Karacaoğlan’dan da başarılıdır. Karacaoğlan’da teknik hata vardır; Karakoç’ta yoktur. Karakoç’un kafiyeleri, müptezel kafiye değil, dipdiri, taptaze kafiyelerdir. Zaten, şiirleri kolayca ezberleten de bu dipdiri ve taptaze kafiyelerdir. İsyanlı Sükut şiirindeki “bey, şey, vay, çay, say, köy, oy” kafiyelerindeki başarıya şapka çıkarılır.
*
“İsyanlı Sükut” şiirini okuduğum andan itibâren, üniversitede profesör olmaya karar verdim. Babamın ve babam gibi masum Anadolu halkının sesi olacaktım... Azmettim ve Allah’ın izniyle profesör oldum... Şimdi takır takır mermi sıkar gibi yazıyorum!
*
Bu büyük şâirin, şimdi duaya ihtiyacı var. Allah şifalar versin.
28.04.2012 Yeni Akit
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.