- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
05 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara9°C
- İzmir17°C
- Konya12°C
- Sakarya17°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep12°C
NAMIK AÇIKGÖZ'DEN: FELSEFESİZ QUO VADİS?
Ukalâlığımı mazur görün, başlıkta mahsus Latince bir ibare kullandım. “Quo vadis?” cümlesi “Nereye?” demektir ve bu cümle Batı felsefesinde çok kullanılır. (Hikâyesini internetten öğrenirsiniz.

Dinler de felsefî sistemler de varlıktaki mekanik ötesi aşkınlık (müteâl’lik;transendental’lik) üzerinde dururlar. Felsefeyi sadece pagan kültürüne indirgemek de doğru değildir.
Felsefe, düşünme ve düşünerek üretme sisteminin genel adıdır. “Şey”lerin bizzat kendisini ve “şeyler arası ilişki”yi sorgulayarak hikmete ulaşmanın adıdır felsefe. Yani, bizzat düşünmenin kendisidir. İnsanlık, eşya ile hikmet arasındaki ilişkiyi, ancak düşünerek keşfedebilir. Elbette keşif araçlarından biri de dindir. Hatta din, hikmete giden yolu kısaltan bir yoldur ve bu konuda en şanslı insanlar, Müslümanlardır. Çünkü İslâmiyet, en mükemmel din olarak hayatın pek çok alanında hükümleri olan bir dindir. Bu açıdan, diğer hanif dinler arasında felsefeye en yakın din, İslâmiyet’tir.
“Filozofi” kavramı, her ne kadar seküler bir kavram olsa da, tasavvuf ehli dahil, Müslüman düşünürlerin yaptıkları da “filozofi”dir nihayetinde.
İçtihâd kapısını açık bırakan İslâmiyet, bununla düşünce kapısını açık bırakmış; dinin algılanması ve hayata uygulanmasını dinamik hâle getirmiştir. Yoksa, Kur’an-ı Kerim ve hadis kitapları gibi standartlaşmış metinlerden başka hiçbir şey üretemezdi İslâm âlemi. Düşünme sistemi; yani felsefe olmasaydı, İslâm âleminde kütüphaneleri dolduran milyonlarca kitap hiç yazılmaz; sadece standart metinler tekrar edilirdi. Bu da hafızlıktan öte giden bir şey olmazdı. Hafızlık için de üniversite okumaya gerek yoktur ki!... 10-15 yaşında Kur’an-ı Kerim’i hıfzeden nice çocuklarımız var ne güzel!... Pekiiii!... Sadece hızfetmek yetiyor mu? Kelamdan hikmete geçme yolları araştırılmayacak mı? Hikmet, cümlede hep mahfuz kalıp hayata aktarılmayacak mı?
Hikmet, kelamda mahfuz kalacaksa, ilahiyatlarda felsefeye gerek yoktur... Yok... hikmet kelamın sınırlarını aşıp hayatın içine girecekse, ilahiyatlarda felsefe daha da arttırılmalıdır.
Ayrıcaaa!...
Felsefesizleştirilen ilahiyatlarda, “Acaba sırada tasavvuf mu var?” sorusu geliyor akla. “Sûf-sûfî-tasavvuf-tefelsüf-felsefe” ilişkisini gözden kaçırmayalım erenler!... Hani, “Felsefeden başlayalım; arkasından sufîlik ve tasavvuf da gelir.” diyenler mi var acaba aramızda? Eğer böyle bir şey varsa, onu ayrıca konuşuruz himmeti hâzır olanların huzurunda.
Bir de şunu anlayamadım: İlahiyat fakültelerinin müfredatını YÖK mü belirliyor? Yani bu konuda monopolistik bir durum mu var? Tek belirleyici YÖK ise, ilahiyatlar, nasıl “üniversite” ve “fakülte” oluyor?... Madem merkezî müfredat uygulanacak; madem özerklik-mözerklik hak getire!... Niye uğraşıyoruz?... Bağlayın kardeşim ilahiyatları Millî Eğitim Bakanlığı’na!... Biz de rahat edelim!...
16.09.2013 Habervaktim.com
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.