- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
- Ankara12°C
- İzmir16°C
- Konya10°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa20°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep18°C
NAMIK AÇIKGÖZ'DEN: UZUN HİKÂYE'YE KISA NOT
Aslında bu hafta da yeni üniversite kanununu yazacaktım. Pazartesi akşamı sevgili Erdal'la Uzun Hikâye'yi seyredince "Boş ver YÖK'ü MÖK'ü...Bu film daha önemli YÖK'ten... Bu filmi yaz!..." dedim kendi kendime.

Kutlu, sadece bir hikâye yazarı değildi; aynı zamanda resim de yapar ve sinemayla da ilgilenirdi. Bu yüzden onun hikâyelerinde, ben çoğu zaman bir "kadraj endişesi" de sezerdim. "Böyle bir hikâyecinin hikâyesi sinemaya aktarılınca nasıl olacak?" diye merak ediyordum.
2) Osman Sınav bir film yaptı mı mutlaka onda bir iddia vardır. Bakalım Uzun Hikâye'de ne yapacak?" diye merak ediyordum.
Senarist Yiğit Güralp, hikâye metnini biraz kısaltmış ve bazı olayların yerini değiştirmiş. Herhalde, bazı kısımların tekrar olduğunu düşünmüşler de o yüzden kısaltmışlar.
Meselâ yerel tarihçi-edebiyatçı ve her şeyci Şeref Bey ile ilgili kısım çok kısaltılmış. Keşke burası tam verilseydi. O sahnede, eli kalem tutan taşralıların ümidi ve hüznü iç içedir.
Mesela, Venüs kuaför (Mualla) ve kızı Suna'lı kısım zaten yok ve Kara Turan'ın uçan balondan Suna'nın evine gül dökmesi, Savcının kızı Ayla'lı kısma aktarılmış ve gülleri de Kara Turan değil, Mustafa dökmüş.
Mesela sondaki Feride'li kısım çıkarılıp Mustafa'nın, savcının kızı Ayla'yı kaçırması ile final yapılmış.
Elbette, filmle hikâyeyi uzun uzun karşılaştıracak değiliz. Film ayrı iş hikâye ayrı iş birâder...
Ben filmi niye sevdim?
Önce, sinema sanatının bütün avantajlarının kullanılarak perdeyi dolduran o trenli sahneler harikaydı. Tren ve insan... Birbirine uzak gibi görünen ama kaderleri sanayi devrimi ile kesişmiş iki kadim dost.... Sanayi gücünün basit Anadolu kasabalarına tesiri... Ve sadece yüreği ile ayakta kalabilen Ali'nin gücüne paralel işlenen tren görüntüleri...
Osman Sınav, hikâyeyi yoğunlaştırarak doku gücünü arttırmış. Her ne kadar olay, dış ses ile anlatılıyorsa da, görsel anlatma, dış ses karşısında önemini yitirmemiş ve yoğun anlatım, "taşra kasabası" ve tren istasyonları ile etkili bir şekilde anlatılmış.
Filmle ilgili olumsuz tespitlerim yok mu? Var ama çok değil...
Mesela, Kenan İmirzalıoğlu'nun yakın çekiminde, gözleri, filmin sevgi ve şefkat boyutuna biraz ters düşüyor. Kenan'ın göz çizgileri, biraz keskin ve hırçın. Ali gibi müşfik bir baba için, hele oğluyla olan yakın çekimlerde, göz çok sert kalıyor.
Bir mesela daha: Hikâyede, Safiye Ayla ile beraber Hamiyet Yüceses de zikredilir. Keşke bir şarkı da Hamiyet'ten eklenseydi ve finalde Hamiyet veya Safiye Ayla olsaydı keşke.
Seyretmeye değer bir film. Emeği geçenlere teşekkürler.
2) Osman Sınav bir film yaptı mı mutlaka onda bir iddia vardır. Bakalım Uzun Hikâye'de ne yapacak?" diye merak ediyordum.
Senarist Yiğit Güralp, hikâye metnini biraz kısaltmış ve bazı olayların yerini değiştirmiş. Herhalde, bazı kısımların tekrar olduğunu düşünmüşler de o yüzden kısaltmışlar.
Meselâ yerel tarihçi-edebiyatçı ve her şeyci Şeref Bey ile ilgili kısım çok kısaltılmış. Keşke burası tam verilseydi. O sahnede, eli kalem tutan taşralıların ümidi ve hüznü iç içedir.
Mesela, Venüs kuaför (Mualla) ve kızı Suna'lı kısım zaten yok ve Kara Turan'ın uçan balondan Suna'nın evine gül dökmesi, Savcının kızı Ayla'lı kısma aktarılmış ve gülleri de Kara Turan değil, Mustafa dökmüş.
Mesela sondaki Feride'li kısım çıkarılıp Mustafa'nın, savcının kızı Ayla'yı kaçırması ile final yapılmış.
Elbette, filmle hikâyeyi uzun uzun karşılaştıracak değiliz. Film ayrı iş hikâye ayrı iş birâder...
Ben filmi niye sevdim?
Önce, sinema sanatının bütün avantajlarının kullanılarak perdeyi dolduran o trenli sahneler harikaydı. Tren ve insan... Birbirine uzak gibi görünen ama kaderleri sanayi devrimi ile kesişmiş iki kadim dost.... Sanayi gücünün basit Anadolu kasabalarına tesiri... Ve sadece yüreği ile ayakta kalabilen Ali'nin gücüne paralel işlenen tren görüntüleri...
Osman Sınav, hikâyeyi yoğunlaştırarak doku gücünü arttırmış. Her ne kadar olay, dış ses ile anlatılıyorsa da, görsel anlatma, dış ses karşısında önemini yitirmemiş ve yoğun anlatım, "taşra kasabası" ve tren istasyonları ile etkili bir şekilde anlatılmış.
Filmle ilgili olumsuz tespitlerim yok mu? Var ama çok değil...
Mesela, Kenan İmirzalıoğlu'nun yakın çekiminde, gözleri, filmin sevgi ve şefkat boyutuna biraz ters düşüyor. Kenan'ın göz çizgileri, biraz keskin ve hırçın. Ali gibi müşfik bir baba için, hele oğluyla olan yakın çekimlerde, göz çok sert kalıyor.
Bir mesela daha: Hikâyede, Safiye Ayla ile beraber Hamiyet Yüceses de zikredilir. Keşke bir şarkı da Hamiyet'ten eklenseydi ve finalde Hamiyet veya Safiye Ayla olsaydı keşke.
Seyretmeye değer bir film. Emeği geçenlere teşekkürler.
21.10.2012 Habervaktim
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.