- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara20°C
- İzmir22°C
- Konya20°C
- Sakarya21°C
- Şanlıurfa27°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep23°C
NAMIK AÇIKGÖZ'DEN: YAZ RAMAZANLARI
Yaz Ramazanlarını, ilk gençlik yıllarımda yaşadım. Bir yandan öğrencilik, bir yandan atölyede çalışma, bir yandan da tarım ve bir de bunların hepsinin üstünde "vatan kurtarma"...

Gökyüzünde, alev gibi bir güneş... Üzüm mevsimi... Üzüm kesiyoruz... Ben ve kardeşim Âdem, amelenin kestiği üzümleri, kelterlerle (kamışla örülmüş bir tür küfe) sergi yerine getiriyoruz. Yani en ağır işi yapıyoruz. Rahmetli babam, sergi yerinde üzüm bandırıyor... Ablam ve birkaç kadın bandırılan üzümleri sergi yerine seriyor. Ve güneş bütün sıcaklığını yeryüzüne vermiş... Ve mübarek Ramazan ayındayız...
Dinen, Ramazan'ın, mevsim itibâriyle de üzüm kesmenin takdim-tehir imkânı yok... Bu üzüm kesilecek, kurutulacak ve Eylül-Ekim aylarında satılacak... 10 kişilik hânenin 1 yıllık geçiminin büyük bir kısmı, üzümden gelecek... Ramazan da olsa, bayram da olsa, mevsimi geldi miydi, üzüm hasadı yapılacak.
Sabah erkenden bağa gidildiği için, öğleye kadar normal bir gündeki gibi çalışılırdı fakat güneş tepemize çöküp bizleri nefsimizle savaşa zorlamaya başladığı andan itibaren çalışmak daha da zorlaşır ama bu zorluğun üstesinden gelme zaferi, bizlere daha büyük bir azim verirdi... Dillerimiz-damaklarımız kururdu... Öyle ki, bazen dilimiz-dudağımız yapışır, konuşamazdık. Arada, sadece yapışmış dilimizi-dudağımızı açmak için ağzımızı çalkalardık. Ağzımı çalkalarken, şeytanın yanı başımda bittiğini çoook hissetmişimdir ama her birinde de, 1 saliselik bir dirençle, şeytana gâlip gelmenin hazzını yaşamışımdır. Gâlibâ, Ramazan'ın en büyük nimetlerinden birisi de, 1 saliselik bir zaman diliminde, zafer sevincini yaşamaktır. Yani, ödülü anında gelen bir zaferdir oruç ibâdeti. Ve bu zafer, şahsiyet oluşumuna katkıda bulunan en önemli olaylardan biridir. (Şimdi, IQ'su düşük biri çıkıp bu cümlemden, "Demek ki, oruç tutmayanların şahsiyetleri gelişmiyor" gibi salakça bir sonuç çıkarırsa, o yaz Ramazanlarında, kızgın güneşin altında atmayan tepemin tası atar haa!...)
Yıllar sonra, yaz Ramazanlarına tekrar erişmek nasip olunca, ilk gençlik yıllarımın oruçlarının beni güçlendirdiğini, kendime güveni daha da arttırdığını; kendimle ve toplumla hesaplaşabilmem konusunda, beni "güvenli bir bölge"de tuttuğunu, derinden hissediyorum.
Yaz oruçları bana, anında ulaşılan zafer hazzıyla beraber şunu da öğretti. Allah göstermesin, diğer ibâdetlere riyâkârlık karışabilir ama oruç ibâdetine asla riyâ karışamaz. Çünkü oruç, orucun temel rüknü olan yeme-içmeden uzaklaşarak anında biyolojik etkisini gösteren ve en tabii ihtiyaçlardan bedeni mahrum bırakarak yaşanan bir tür "bedensel ıztırap"tır. Hiç kimse, bu "bedensel ıztırab"a hile karıştıramaz. İşte, oruç tutan kişi, gün boyu yaşadığı "bedensel ıztırab"a, hiçbir şey ve hiçbir kimse için katlanamaz; sadece Allah'ın rızası için katlanır. İnsan olarak yaşama sebebimiz de zaten Allah'ın rızasını kazanmak değil midir?
Yaz Ramazanları, nefsimiz ve bedenimizle Allah rızası için yaptığımız savaşın ecrinin kıymetini arttıran, hilesiz, riyâsız günleri yaşadığımız günlerdir. Allah, sağlığı uygun olanlara, bugünlerin feyzi ve faziletini yaşamak nasip etsin.
İslâm âleminin Ramazan-ı Şerif'i mübarek olsun. Allah, Suriye'deki Müslümanlara da dayanma gücü versin.
21.07.2012 Habervaktim
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.