- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul16°C▼
- Ankara11°C
- İzmir16°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep16°C
NURULLAH GENÇ; PELİKAN HÜZÜNLÜ ŞAİR

Fahri TUNA
08 Ocak 2015 Perşembe 12:52

Gönül şairi.
Gönülden, gönülle, gönlünce yazan şair.
Gönüllere girmesi bundandır.
Ve şiiri hayatıdır; her mısraı kendisi, her dizesi yüreğidir.
Onun şiiri Âkif’in ki gibi ‘bir samimiyetin şiiri’dir.
En sevdiği ve onun telaffuzuna en çok yakışan kelime: ‘Dostum!’
Dost adamdır o. Lugatımızdaki ‘dost’ teriminin hayattaki karşılığıdır en başta.
Allah dostu’dur o, Peygamber dostu’dur o, gönül dostu’dur o; ve Allah ve Resulu’nün dostlarının dostu.
XX. Yüzyılının – bize göre en güzel naat/peygamberimize övgü şiiri olan ‘Yağmur’uyla binlerce gencin adını Yağmur, ‘Rüveyda’sıyla binlerce genç kızın adının Rüveyda konulmasına neden oldu.
Şöhretli bir akademisyen, meşhur bir şair, unvanlı bir yönetici olmasına karşın, yaşayan en mütevazı insan odur desek yanılmış olmayız: Bir gün çalıştığı üniversite onu bir fakülteye dekan olarak atamıştır. Birkaç gün sonra bir dostu hayırlı olsun için telefon açar ona ve sorar: ‘Nasıl gidiyor dekanlık hocam?’, ‘Berbat’ diye cevaplar Nurullah Genç; ‘Daha önce yüzüme bakmayan nice profesör, günde üç öğün sıraya geçip karşımda ceket ilikliyor, saygı ve bağlılıklarını sunuyorlar. Diğer taraftan benden on kat daha iyi insan olan odacım, arabamın kapısı açıyor, odamı temizliyor. Eziyet ve hüzün doluyum. Bir an önce bırakmak istiyorum!’ Allah büyüktür, samimi gönüllere derman olur en kısa sürede; bir ayı bulmaz bu ‘yaralı yürek’ bu dertten kurtulur; zira SPK’ya üye olarak atanmıştır.
Türk fotoğrafının en ünlü isimlerinden İbrahim Zaman’la bir eğitim projesi için Mardin’dedirler. ‘Yağmur’un şairi Nurullah Genç’e, her şehirde, her programda, her toplantıda olduğu gibi Güneydoğu’daki büyük ve samimi ilgiye tanıklık eden fotoğraf sanatçısı Zaman, şaşkınlığını gizleyemeyecek ve ‘Biz aynı ülkede mi yaşıyoruz Allah aşkına. Adını ilk kez duyduğum bu şair, meğer ne kadar büyük şöhretmiş ve ne kadar büyük ilgi görüyor. En şaşırtıcı olan da ne kadar da mütevazı. Hayran kaldım ona’ diyecektir. O gün bugün yakın dostturlar Zaman’la Genç.
Kalabalık ve şöhrette, uzviyeti, uzleti ve mahviyeti yakalayan ve yaşayan adamdır Nurullah Genç.
Şöhretinin, unvanının, titrinin ‘büyüklüğü’ ölçüsünde ‘küçülmek…’ işte Nurullah Genç budur. Ve bu ona çok ama çok yakışıyor.
Yüzüne hüzünle tebessümün bulamacı hakimdir, hemen daima!
Rahmetli Ş. (Mehmed Selahaddin Şimşek) ‘Her sonuç başlangıcının içindedir. İyiler iyi terbiyelerin kundaklarına sarılmıştır’ der. Nurullah Genç’imizin nasıl bir mana ve ruh ikliminde yetiştiğini anlamak için şu anekdotu nakletmek isterim: Erzurum Horasan Piraduz (Dikili) Köyünde, dokuz çocuk babası Seyfullah Genç, ailesini kıt kanaat geçindiren bir Anadolu insanıdır. Ortaokulu ayakkabı boyacılığı ve fırınlarda geceleri lamba tutarak okumasına rağmen birincilikle bitirmeyi başaran, çocuklarının en büyüğü Nurullah, okumalı, okutulmalıdır ya, bu nasıl olacaktır. 1975 yılıdır. Döneminin çoğu genci gibi ‘Lise parasız yatılı’ sınavlarına giren Nurullah’ın sınav sonuçları gelmemiştir. Dokuz çocuğunun geçimini, sütü, eti, yünü ve yavrusundan faydalanarak geçindirdiği ahırdaki on iki koyunundan onunu gözünü kırpmadan satan, gönlü Palandöken Dağı kadar zengin ve geniş Seyfullah Genç, oğlunun elinden tutar ve Erzurum İmam-Hatip Lisesi’ne ‘paralı yatılı’ kaydettirir, bir yıllık pansiyon parasını da peşin öder. Nurullah artık liselidir. Kırk beş – elli gün geçer geçmez, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir yazı gelir Seyfullah Baba’ya: ‘Oğlunuz Nurullah Genç parasız yatılı sınavını birincilikle kazanmıştır. İletişim zorluğu nedeniyle size geç ulaşılmıştır. Erzurum İmam-Hatip Lisesi’ne oğlunuzun kaydının yaptırılması…’ Seyfullah Baba okula gelir; kayıt bu kez ‘parasız yatılı’ olarak yapılmıştır. Okulun müdürü ‘on koyun parası’ tutarındaki meblağı çıkartır, Seyfullah Amca’ya uzatır; bir yıllık pansiyon parasını iade edecektir. Anadolu coğrafyasında bin yıllık serüvenimizin genetik ve kültürel şifrelerinin ‘canlı örneği’ konumundaki Seyfullah Genç, çok ama çok ihtiyacı olan o parayı elinin tersiyle itecek ve ‘Siz onu bizden daha muhtaç öğrencilerin okuması için kullanın efendim’ diyecektir.
İşte Nurullah Genç, böyle yiğit ve kahraman bir babanın oğludur.
Aradan dört yıl geçecek, öğrenci arkadaşlarının ayakkabılarını boyayarak okuyan genç Nurullah, okulu birincilikle bitirecek, biriktirdiği boya paralarıyla da ‘on koyun’ satın alıp, kardeşlerinin okumaları için, o ‘kahraman baba’ya teslim edecektir.
Erzurum’da İşletme öğrenciliği, asistanlık, doktora, doçentlik derken profesör olacaktır. Aile şirketleri reorganizasyonu ve kişisel gelişim alanında en tanınmış en başarılı en iyi kazanan bir profesördür artık.
Ama ona göre bunlar işin tura tarafıdır, önemsiz tarafıdır, değersiz tarafıdır: Yazı tarafı, şiir ve fotoğraftır.
Onun hayatı aslında ‘şiir’ ve ‘fotoğraf’tan ibarettir. Gerisi teferruattır.
Aslına bakılırsa dizelerle yazılan da, ışık ve çizgilerle çekilen de’ şiirin ta kendisi’dir.
Şiir gözlü, şiir gönüllü, şiir yürekli adam.
Daima mahrem’dir, mahrem’dedir, mahrem’edir o; Erzurum’da da İstanbul’da ’netice değişmez; ‘Erzurum’un gözleri kayıp’tır, ‘Güneş bir kardelendir Palandöken Dağı’nda’ ve ‘hem yaslı bozkırında, hem baharında mahrem’dir. Dersaadet ‘Saba Melikesi’nden kalan muştular evi’dir, ‘Gözlerim; İstanbul’un ufuklarında mahrem.’
Aslında ‘Masiva mihverinde bunalan bir gölge’dir; ‘nakıs irfanı ve yurtsuz erdemi’yle ‘belalı duyguların cevrinde eriyen’dir; ‘melalin kalbinde pelikan hüznüyle yaşayan’ bir şairdir o.
‘Kâh zümrüt gagalı kuşlar’ın sesi onun dizeleri, kâh ‘zindana düşen bülbül’ün figanı.
Bir ömür yaptığı ‘beyazlar dokumaktır gecenin, şiirin, çağın siyahı’na.
Her şair bir şiirden ibaret olacaksa eğer Nurullah Genç, ‘Yağmur’dur hiç kuşkusuz.
Ve her şair iki dizeden ibaretse, hiç tartışmasız o; ‘Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın / kabzasında bir dirhem gümüş de olsaydım’dır.
Ne kadar ortadaysa, ne kadar yazıyorsa, ne kadar görünüyorsa da inanmayın siz ona. O esasında ‘Mahrem ve Münzevi’ yaşadı bir ömür; öyle de yaşamaya devam ediyor.
Bakışlarında, ta derinlerde, en arkalarda bir yerde hüzün vardır onun.
Neşe ve samimiyetinin bile gizleyemediği derin bir hüzün.
Sözlerine, dizelerine, mısralarına da sinen bir hüzün.
Pelikan hüzünlü şairimizdir o bizim.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.