30 Nisan 2024
  • İstanbul16°C
  • Ankara25°C

OĞUZHAN BÜKÇÜOĞLU, HAKİKAT YOLUNDA BİR MÜNADİ: SOREN AABYE KİERKEGAARD

“ Soru, böyle bir soru sormasına neyin vesile olduğunu dahi bilmeyecek kadar cahil biri tarafından sorulur.” Kierkegaard

Oğuzhan Bükçüoğlu, Hakikat Yolunda Bir Münadi: Soren Aabye Kierkegaard

14 Mart 2018 Çarşamba 13:09

Kierkegaard ile aynı zaman dilimini ve aynı toprak parçasını paylaşıyor olsaydık, şüphesiz ki o da ‘hayırlı Cumalar’ Müslümanlığına karşı çetin bir mücadele vermeyi isterdi. Onun karşı çıktığı şey aslında İncil değildi, ihtiraslara kurban edilen Hristiyanlıktı. “Pazar günü Hristiyanlığı” diyerek nitelediği dönem inancını her fırsatta eleştirmiştir. Zira onu halkın düşmanı yapan tutum hakikatin münadisi olmasıdır. Bu gerçek uğrunda nişanlısını dahi kaybetmiştir. Bu yolda yoldaşsız dahi kalmıştır. O, hanım yoldaş olmaz diyordu, çünkü bir kadın zaten yoldaştır. (Kierkegaard, 2013) Ona bunları düşündüren nazenin bir çiçek gibi üzerine titrediği Regine Olsen’dir. Johannes müstear ismiyle Cordelia diye hitap ettiği masum, duru ve güzel bir papatyadır Regine. O da anlayamamıştır Soren’i , belki de buna çabalamamıştır; zaten Kierkegaard’ı anlama noktasında çağdaşlarının da problemleri göz önüne alındığında ortada garipsenecek bir durum da kalmayacaktır. Regine dindar biri değildi, ne kadar çabalanırsa çabalansın evlilik sağlam temeller üzerine kurulmayacaktı. İroni konusundaki tezinin onaylandığı tarihlerde veda mektubunu ve nişan yüzüğünü yollayarak aralarındaki 13 aylık bağa bir nihayet vermiştir. Gerçek hayat pempe dizi kaldırmıyordu, felsefe ise bu hayal kırıntılarını bir çırpıda ezip geçiyordu. Zira yol yoldaş için bir sebep, yoldaş yol için bir bahanedir. Kierkegaard da bunu biliyordu.

Frenglerin – Katolik Avrupalılar- yonta yonta tükettiği o kutsal kitap tabiri caizse çırılçıplak kalmıştır. Daha doğru bir tabirle it has been degenerating, çünkü bu tereddi bitmeyen bir süreçtir. Konstantin ile birlikte Roma’ya yayılmaya başlayan Hristiyanlık Roma’yı değiştirmişti, fakat peçeyi kaldırdığımızda ise icat edilen yapay hristiyanlık (artificial christianity) yüzümüze sinsice sırıtmaktadır. Bu suni Hristiyanlık kilise içerisinde bile kısa zamanda hükümran olmuştur. Birbirini silsile yoluyla izleyen sapkınlık, şirk ve tanrıcılık oyunu bu tiyatro sahnesinde kendine cesim bir seyirci kitlesi bulmuştur. Ancak tiyatro ile kilise arasındaki tek fark, tiyatronun tiyatro olduğunu kabul etmesi, diğer taraftaysa kilisenin bu düzenbazlığa bir perde gerip oyunu gizlemesidir. Kierkegaard zamanın düşünürlerini endüljans pazarlamacasına benzeterek kilisenin seyircilerini nasıl etkilediğini gözler önüne sermiştir. Gerçeğin istihale geçirdiği kaçınılmaz bir edimdi onun için.

Devamı: http://www.izdiham.com/oguzhan-bukcuoglu-hakikat-yolunda-bir-munadi-soren-aabye-kierkegaard/

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.