09 Kasım 2025
  • İstanbul14°C
  • Ankara6°C
  • İzmir16°C
  • Konya6°C
  • Sakarya12°C
  • Şanlıurfa15°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep11°C

ÖMER LEKESİZ'DEN: BAĞLANMAK VE İNTİSAB ETMEK

Gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız "bağlanmak" kelimesinin "bağla-n-mak, bağ-lanmak, bağlan-mak" şeklindeki okunuşlarında edilgen fiilden, etken fiile doğru evrilen bir vurgunun gerçekleştiğini görmek, en azından bu manada metafizik bir imgenin oluş

Ömer Lekesiz'den: Bağlanmak ve intisab etmek

Ama konu bununla bitmiyor. Detaylarını Nurullah Koltaş'ın "Batı'daki Gelenekselci ekolün Kelami Konulara Yaklaşımı –René Guénon ve Frithjof Schoun Örneği" adlı doktora tezinden okuduğum "bağlanmalar" (intisab etmeler) var bir de.

Sadece René Guénon'dan bakarsak: Guénon (Şeyh Abdülvahid Yahya) Blois-Fransa'da hayata gözlerini açıp (1886), Kahire'de ebedi aleme göçmüş (1951) bir Fransız metafizikçidir.

Koyu Katolik bir çevrede büyümüş. Okültizme ilgi duymuş, Spiritüalist Masonlara katılmış, 1908'de bunlardan ayrılıp, 1909'da Eglise Gnostique'a katılarak Piskoposluk ünvanını kazanmış ve Palingenius adını almış. İki arkadaşıyla birlikte kurduğu La Gnose dergisini yönetirken kadîm ezoterik bilginin izlerini sürmeye başlamış.

Müslüman olan ünlü Fransız ressam Gustav Aguéli'nin yönlendirmesiyle Şazeliye Tarikatı'nın Mısır'daki şeyhlerinden Abdurrahman Eliş el-Kebir ile tanışmış ve 1912'de Müslüman olarak ona intisab etmiş. Müslüman olduktan sonra da Fransa ile bağlantısını kesmeyen Guénon 1928'de karısının vefatı üzerine üç aylığına gittiği Kahire'de tekrar evlenip, vefatına kadar burada ikamet etmiş. Bu yirmi altı yıllık Kahire hayatında Martin Lings'le tanışmış, Frithjof Schuon tarafından da ziyaret edilmiş. Bunların dışında başka insanlarla kayda değer bir tanışması, görüşmesi olmayan Guénon dışarıyla bağlantısını mektuplaşarak sürdürmüş.

Kendini Doğulu sanan bir zoraki-Batılı olarak Kahire'nin önce –yaşamamın çok ama çok zor olduğu- bugünkü halini, sonra altmış, yetmiş yıl önceki halini düşününce, Guénon'un Fransa'da –hayat şartları da buna göre oluşmuş- bir seçkin olarak yaşarken, Kahire'ye gelip bir Allah dostuna intisab etmekle kalmayıp, yılın dört ayında hamsin rüzgarının yol açtığı kum fırtanasıyla alt-üst olan Kahire'ye yerleşmesini ve yirmi altı yıl burada yaşamasını bırakın sizlere izah etmeyi, başta kendime izah edemiyorum.

Lütfen bana yardım etmek için İbn Haldun'un, Hücviri'nin, el-Cevziyye'nin, Ahmet Avni Konuk'un, Mahir İz'in, Selçuk Eraydın'ın, Mahmut Erol Kılıç'ın ve daha nicelerinin tasavvufu konu alan eserlerini sıralamayın. Allah'a şükür mürşidin himmetiyle ve müridin ona "gassâl elindeki meyyit" gibi teslim olmasıyla ilgili kaydi bilgileri bilmekten yana bir eksiğim yok. Bendeki eksiklik Guénon, Schuon, Lings gibi gerek düşünce gerekse yaşantı olarak seçkin Batılıların bugünkü bakışla "mahrumiyet bölgesi" tanımının bile lüks sayılacağı beldelere gelip Allah dostlarına intisap edebilmiş olmalarındaki ruh halini, hangi maddi imkanlardan nasıl vazgeçtiklerini, karşılığında ne kazandıklarını anlamaktan ve açıklamaktan yanadır.

"Ben" diyorsam, şeytan işi bir söyleyişle demiyorum; ben, sen, o.. bu ülkedeki milyonlarca Müslümanın da bir çırpıda anlayamayacağı, açıklayamayacağı yitik bir idrak tarzından bahsediyorum.

Birbirimizi ezerek siyaset, ticaret, İslamcılık, hakikatçilik.. oynarken, zihnimizin bir yerlerinde olup-bitmiş bir erozyondan bahsediyorum.

Ataullah İskenderi'nin "Bilgi, Allah saygısı ve korkusu (haşyet) ile beraberse senin yanında, değilse karşındadır" sözünden hareketle asıl bilinmesi gereken bilginin bilgisiyle Müslümanların mevcut bilgi anlayışı arasında oluşmuş büyük uçurumdan bahsediyorum.

03.03.2012 Yeni Şafak
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.