08 Kasım 2025
  • İstanbul18°C
  • Ankara18°C
  • İzmir19°C
  • Konya17°C
  • Sakarya16°C
  • Şanlıurfa24°C
  • Trabzon18°C
  • Gaziantep21°C

ÖMER LEKESİZ'DEN: BİR KİBİR TARZI OLARAK EDEBİYAT

Ötesini Söylemeyeceğim, Mahçup Nazar, Çifte Görünürlük, İstif ve İbdâ başlıklı son dört yazımda 'yazarın mahremiyetle mesafesini' esas aldığım ve ilgili değerlendirmelerimi, yargılarımı da yine bu esasa göre oluşturduğum için 'sanat' kavramına başvurmaksı

Ömer Lekesiz'den: Bir kibir tarzı olarak edebiyat

Edebiyatın yeni 'yaratıcı yazarlık' şubesiyle Batı edebiyatı üzerinden kurdukları bağlantının mülemmalı bir bağlantı olduğunu ıskalamalarının nedenini de kültürellikten beslenen bu örtülü cehaletin içinde aramak gerekir. Çünkü Batı kilise merkezli (Tanrısal) sanattan, birey merkezli (özgür) sanata mimari, resim, heykel ve musiki üzerinden geçmiştir. Edebiyatsa bir topal ördek hızıyla resim anlayışlarındaki değişmeleri izlemiştir. Edebiyat halen Batı sanat hiyerarşisinde fotoğrafın bir üstünde yer alırken, bizde ise şiirin büyük kredisine tutunarak ilk sıraya oturmuş ve bu nedenle Batı'da plastik sanatla uğraşanların seçkinliğini de kendi uhdesinde toplayarak yıkılması zor görünen bir kast sistemine dönüşmüştür.

Bu edebi kast sisteminin –kültürel inanıştan beslenen 'kelp' mütevazılığıyla 'Karun' portresi veren mütekkebbirlerini listeleyip dedi-koducu tayfasına mazleme vermektense– vaki çelişkisini eleştiriye bakışıyla anlatmam daha uygun olacaktır.

Yaratıcı yazarlarımız, Tanpınar'ın bizde eleştirinin eleştirmensiz (tenkidin münekkitsiz) doğduğuna ilişkin belirlemesini baştacı edip, eleştiri kurumunun yokluğuna (hadi biraz hafifletelim: tam gelişmemişliğine) sürekli vurgu yaparlar. İçlerinden biri bir defa olsun kendi edebi değerlerine toplu olarak bakıp 'Bizim edebiyatımız Batılı anlamda eleştiri kurumunu gerektirir mi?; bu kurumun yokluğu hayıflanacak bir durum olmayıp, övünülecek bir durum da olabilir mi?' sorularını soramazlar. Sormazlar çünkü onlar da farklı inanç ya da ideolojideki meslektaşları gibi yaratıcı yazarlığı 'kişilik kanıtlama ve saygınlık kazanma ile ekonomik özenmeler ve yeğlemeler' (ifadeler Sıtkı M. Erinç'e aittir) üzerine kurmuşlardır. Dolayısıyla eleştiriyi evvel emirde kendilerini görünür kılabilmesi, görünüyorlarsa görüntülerini daha da parlatabilmesi ve bunların üzerinden marka değerlerinin yükselebilmesi için –kuramsal düşünceyle desteklenmiş– etkili bir araç olarak görürler. İşte bu noktada 'kelp' mütevazılığı biter ve yaratıcı yazar olmak bir kibir putuna dönüşür.

Oysa ki, düz bir mantıkla baktığımızda eleştirmenin bir eserin değerini keşfiyle, bir elektirikçinin evde hangi buvatta ters bağlantı olduğunu keşfetmesi arasında bir fark yoktur hatta elektirikçinin keşfi daha kıymetlidir çünkü ev halkını karanlıktan kurtarır; eleştirmenin keşfininse kendisine bile yararı yoktur.

Yaratıcı yazarın mahremiyetle mesafesinde bu kibir psikolojisinin neden olabileceği potansiyel etkiyi de aklımızın bir köşesine yazalım. Çünkü söz konusu eleştiri talebi, onlar için okurların edebiyattan bekledikleri 'ışıklanmak için ışık' faydasını unutturup, kendilerini mezkur yöntemle ışıklandırma çabasına dönüşebilecektir.

Bu çabayla mahemiyet konusunda İslami vasatın içinde kalınması da artık çok zordur çünkü yaratıcı yazarlığın kutsal kasesi olan gerçeklik Din esaslı mahremiyet algısında yeni bir sapma biçimi olarak onu 'fahşâ'ya yönlendirecektir.

Fâhişlik kibirin süt annesidir; herkesten büyük olmak için herkesten büyük konuşmak ise yaratıcı yazarın şeytanıdır ve bu şeytan gerçeklik evinin kibir odasında uyur.

O halde –nasip olursa– izleyen yazımda da gerçekliğe bakayım.

07.07.2012 Yeni Şafak
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.