- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul18°C▼
- Ankara18°C
- İzmir19°C
- Konya17°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep21°C
ÖMER LEKESİZ'DEN: ÇİFTE GÖRÜNÜRLÜK
Göç yolunda Müslümanlaştığımız ve uzun süre heterodoks anlayışların etkisinde kaldığımız için bizim mahremiyet algımız Müslüman Arap halklarınkine göre daha serbest olarak şekillenmiştir.

Bu manada Müslüman edebiyatçıların mahremiyetle ilgili tasarrufları da 'çifte görünürlük' etkisine bağlı olarak üçüncü kişilerin uyarılmış dikkatine açık hale gelmiştir. Bu, Karatepe'nin '...her halükârda kadın kısmına mahcubiyeti yakıştırıyoruz. Kadınlar sevgiden, tutkudan söz ettiğinde bilinçaltımız içten içe huylanıyor. Ve hemen okuduğumuzun evvel emirde bir öykü olduğunu unutup yazarla öykü karakterlerini özdeşleştiriyoruz. Oysa kurmaca yazarının empati kurma yeteneğinin gelişmiş olduğunu ve bu yüzden her şeyi deneyimlemesi gerekmeden anlatabileceğini es geçiyoruz. Velev ki anlattığı özyaşamöyküsü olsun, ne çıkar. Çıplak gerçekleri hikâye formatında insanlara sunduğunuzda (...) dolaylı anlatımın gücüyle mesajınızı çok daha etkili ve estetik bir biçimde iletebilirsiniz. Bu alışverişte kadın özne olunca rahatsız oluyoruz hatta kendi mahremini ortaya dökmüş olduğunu düşünerek utanç duyuyoruz. Oysa kadını ve kadınlık hallerini anlatan bir erkek bizi o kadar da rahatsız etmiyor' şeklindeki belirlemesine aynıyla denk düşen bir durumdur.
Şundan ki, hem dışa kapanma kararı hem de çifte görünürlük onların talebiyle ya da rızasıyla gerçekleşmemiş, bilakis onlara zorla giydirilmiştir. Dolayısıyla onlara hem ait oldukları toplumun hem de resmi sistemin eşzamanlı zıt talepleri karşısında bir tercih bunalımı yaşatılırken, aynı zamanda onlara her iki taraf için de Rus ruleti oyunundaki tek kurşun rolü yüklenmiştir. Burada taraflardan biri, harcanacak o tek kurşunla harcanmış olacaktır.
Bu çifte görünürlüğü ve tek kurşun rolünü Batılı bir yazar gibi yazmak suretiyle aşma niyeti, Müslüman edebiyatçıların modernizmin evine yerleşmesi için yeterli nedendir.
Ancak bunun uygulaması dünya görüşü planında yeni problemleri de doğuracak niteliktedir. Şöyle ki, sakınımlı bakış içe döner, sakınımsız bakış ise dışa. Bakış içe döndüğünde tefekkürü harekete geçirir ki, tefekkürden maksat kendini, dolayısıyla Rabbini bilmektir; bakış dışa döndüğünde dikizlemeyi, merakı harekete geçirir ki, dikizlemeden, meraktan maksat başkasını bilmek, fahiş bir bakışla onu istila ederek temellük etmektir.
Bunlardan birini tercih etmek edebi bir tercih olmaktan önce bir dünya görüşünü tercih etmek demektir.
İç ve dış bakışı dengeleyerek sahih bir çözüme ulaşmak mümkün değil midir? Mümkündür ve bunun için örneğin yaşayan bir yazar olarak Mustafa Kutlu'ya bakmak yeterlidir. Ancak moderni beğendirmek ve modernle beğenilmek öncelendiği için din esaslı mahremiyet algısının içeriğinin boşaltılması ilk tercih olarak önce çıkmaktadır.
Genç yazarlarımızın J. R. R. Tolkien'i Dede Korkut'a, Geoffrey Chaucer'ı Ahmet Mithat Efendi'ye, Virginia Woolf'u Safiye Erol'a, Yusuf Atılgan'ı Işık Yanar'a, Hayriye Ünal'ı Melek Aslanbenzer'e... tercih etmeleri nedendir sanıyoruz?
Söz konusu tercihin doğal sayılmaya başlandığı yerde mahremiyet problem olarak geriye çekilirken, kendini ondan ileriye iten yazar şimdi kendisi problem olarak tartışılmaya açık hale gelir. Diğer bir söyleyişle yazarın mahremiyetle mesafe problemi dininden dolayı değil, diniyle kendisi arasında oluşturduğu mesafeden dolayı incelenebilir.
Ne demişti Maktûl Sühreverdi: 'Bir şey hakikatinden dolayı değil, hareketinden dolayı değişir'.
30.06.2012 Yeni Şafak- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.