- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul14°C▼
- Ankara6°C
- İzmir16°C
- Konya6°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa15°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep11°C
ÖMER LEKESİZ'DEN: MUSTAFA IŞIK
Edebiyattaki üç tür var ki, oldum olası bu türlerde yazmaktan korkmuştur gözüm. Anlamaktan, çözümlemekten yana değil bu korkum, bu türlerde yazmaktandır. İlki şiirdir.

Örneğin Mustafa Işık dedim.
Mustafa Işık benim, dostlarımın ve dostlarımın dostlarının çok sevdikleri adam gibi bir adamın adıdır.
Onun ismini takiben yazacağım ilk şeyler, onun kimlik bilgisine ve benim onunla nasıl tanıştığıma dair olmalı değil mi? Oysa ki Mustafa Işık'ı tanıtmam için kimlik bilgisi yeterli değil; çünkü onun kimliği yaşadığı hayatla, düşüncesiyle birlikte anlatıldığında bir kıymet ifade edebilir. Nasıl tanıştığıma ilişkin bilgiye gelince, yukarıda söylediğim sakınca hemen belirir ve yazan ben, yazmayı istediği ben'in fotoğrafının önüne geçiverir işte o zaman.
Bu durumda Mustafa Işık'ı size nasıl anlatabilirim?
Örneğin, desem ki, "28 Şubat'ın ağıtçıları, 28 Şubat'ın iyi tanıklarından olup da şimdi 'abartmayalım' öğüdü çekerek o depremin ciddiyetini sulandırmak isteyenler, 28 Şubat'ta 'devletinize muhalefet etmeyiniz, örtülerinizi atınız, bıyıklarınızı kesiniz, kalabalığa karışınız' fetvasına tabi olup, tersinden bir fişlemenin faili olarak İslamcıları kendi dertleriyle başbaşa bıraktıkları halde, bugün, 'inancımız yüzünden 28 Şubat'ta neler çektik, neler..' sızlanışıyla gezinenler, 28 Şubat'ı gûya ödenmemiş bir kazancın şimdi tahsil etmeye vesile bilenler... Hele siz bir susun da Mustafa Işık anlatsın 28 Şubat'ın ne olduğunu, desem, onun 28 Şubat'ta yaşadığı olaylardan, zorluklardan, mü'mince acılardan bir kısmını olsun anlatmış olur muyum?
Ya da desem ki, "Yetmişten ikibinlere yarım asırdır Müslümanların dertleriyle dertlenmenin de etkisiyle uğradığı kanser illeti yüzünden sindirim sisteminde bıçak değmedik bölge kalmamıştır. 'Eğer bu illet karşısında teslimiyet göstermenin bir intihar olmadığına ikna edilseydim, ilaç bile içmezdim' hükmüyle ve ailesiyle, dostlarıyla üç gün daha fazla birlikte olmanın umuduyla kansere karşı direnmiş ve halen de direnmektedir" desem onun muhteşem iradesini ne kadar anlatmış olabilirim?
Veya desem ki: "Yayın dünyasını dostları adına izler; yeni çıkan kitaplardan herkesten önce onun haberi olur; kitabı temin etmeye ve ilgilisine hemen ulaştırmaya çalışır; temin edemezse kitabın bilgisini ulaştırır. Bunlarla da yetinmez, kendisi delicesine okur, not alır ve yine ilgilileriyle hemen paylaşır" desem onun kitap aşkını, derin malumatını ve bilgiyi tedavülde tutma gayretini gereğince söylemiş olur muyum?
Müslümanların iktidar nimetine bir kıyıcığından hafifçe tutundukları o ilk denemeden, koalisyon günlerinden söz etsem hatırlayan çıkar mı Mustafa Işık'ı? Gençlere iş bulmak, boş kadrolara layık insanları yerleştirmek, öğrenim için Ankara'ya gelen sahipsiz Anadolu çocuklarına yurt bulmak, derneklerin faaliyetlerine ivme kazandırmak için uykularını terkettiğini, muhataplarından kaç kişi hatırlar acaba?
Davasının divanesi olmakla adının deliye çıktığını, uzun tren yolculuklarında birikmiş uykusuzluğu yüzünden Eskişehir – Ankara- Erzurum hattında ilk hareket noktasına hep geri döndüğünü anlatsam onun şiir gibi şirinleşmiş, esprilere, benzetmele konu olmuş bu hallerini hatırlayan bulunur mu?
Bakın işte, ne söylersem söyleyeyim ben'imi geriye çekerek anlatamayacağım onu.
En iyi kendime saklayayım ben Mustafa Işık'ı, ışıklı bir fotoğrafın en güzeli, yitik kuşağın bir velisi olarak.
07.03.2012 Yeni Şafak
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.