- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara18°C
- İzmir20°C
- Konya17°C
- Sakarya23°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep22°C
ÖMER LEKESİZ'DEN: SİSTEM'LE MESAFE
Erk'i sağlayan ve yöneten Lider(ler)in nitelikleri, seçilmeleri; halklarına karşı görevleriyle, halklarının onlara karşı ödevleri konusunda söylenebilecek hemen her şey İslam tarihi boyunca söylenmiş ve yazılmıştır.

Bunlar üstünden şu sonuca erişiriz: bir yurda sahip olmanın ve orada topluca yaşamanın gereği olan sistemin oluşturulmasında, zamanın ihtiyaçlarına göre yenilenmesinde, coğrafi ve kültürel şartlar itibariyle çeşitlilik göstermesinde Din (Müslümanlar) belirleyicidir. Ancak bu belirleyicilik (adeta değiştirilmek için kurulmuş iktidarların ve) sistemlerin putlaştırılmasına mazeret oluşturamaz; bunlar Müslümanların (ve onların emanetindeki halkların) Din'e ayarlı hayatlarının düzeni için vardır, onlardan bir put üretmek için değil. Bu idraki temsil etmek ve yaşatmak görevi de en çok ulemaya düşer.
Bu anlayış (ulemanın etkisizleştirildiği) Osmanlı'nın son zamanı ve Cumhuriyet devri İslamcıları için de geçerlidir.
Yeni sistem yanlılarının gözden kaçırdıkları asıl şeyse, Tanzimattan bugüne İslamcı tepkilerin koskoca imparatorluktan geriye kalan bir avuç vatan toprağının Batı zihniyeti tarafından dolaylı işgaliyle yurt olmaktan çıkarılması, "mülkün Allah'a ait olması" hükmünün askıya alınması ve beşeriliğin kutsanması (putlaştırma) gibi önemli endişelerden kaynaklanmış olmasıdır. Bu endişeler İslamcılarla (her) sistem arasında zaten olması gereken mesafeyi çok belirgin çizgilerle somutlaştırarak aşırı şekilde büyütmüştür.
Konuya böyle baktığımızda laikliğin kabulüne veya reddine ilişkin geçmişteki tartışmalar ve halen kimilerince yine tartışılmasının arzulanması şiirsel bir iptala olmaktan öteye gitmemektedir. Çünkü konu İslamcılar için bir sistem tartışması olmaktan çok bir "var olma ve yurdu koruma" konusudur.
Yeni sistem, "Hilafet Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır" şeklindeki kendi hükmüne rağmen Müslümanları "laikleştirilerek çağdaşlaştırılması gereken gerici bir unsur" saymış, dolayısıyla İslamcıları da yurdun korunması ve yönetimde söz sahibi olunması adına daha iyi bir sistem arayışına adeta zorlamıştır.
Bu nedenledir ki, İslamcıları sistem talepleri nedeniyle suçlamak hakkaniyete uygun düşmemektedir. Deyim yerindeyse rüzgar ekilmiş, fırtına bilçilmiştir.
Haliyle, laiklik Batı kökenli bir dinsizleştirme olarak yeni sistem tarafından "dayatıldığı" için İslamcılarca reddedilmiştir. Bu noktadan itibaren geçmişteki kimi uygulamalarda İslami bir "hoşgörü" içinde yer bulan laiklikle, Batı tipi laikliğin fark'ını ya da benzerliklerini izlemeye yönelik tercihler doğrudan kimlik belirlemelerine de yansımıştır.
Yaşanan süreçte İslamcılar "yurdun ve halkın selameti"ni de gözeterek fark ve tahammül esasını benimsemişler, sistemdeki kimi biçimsel değişikliklere kanarak hoşgörüye bürünenler ise -Din'le temasları ne düzeyde olursa olsun- laikçi, muhafazakar, liberal sayılmışlardır.
"Ezcümle"yi bir sonraki yazımıza bırakalım.
26.10.2011 Yeni Şafak- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.