09 Kasım 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara8°C
  • İzmir16°C
  • Konya9°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa17°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep11°C

ÖMER LEKESİZ'DEN: ...VE TAŞ DİŞE DEĞDİ

Fazla değil on beş yıl öncesinin televizyon tartışmalarındaki klasik görüntüde Kemalistlerin ve dolayısıyla bilimum laiklerin temsilcisi olarak, korkudan ölgünleşmiş avının gözlerinin içine aslan haşmetiyle bakan birileri olur, onun karşısında da 'eyvah s

Ömer Lekesiz'den: ...ve taş dişe değdi

Söz konusu kavramların zulüm ve baskı karşısında kimliğini muhafaza etme derdine düşen Müslümanlar tarafından kamuflaj maksadıyla kullanıldığını belirlemek için ne şimdinin –pek muteber- ekran güzeli sosyologlarından ne de T. S. Eliot'ı yutmuş edebiyatçılarından biri olmaya gerek yok. Görünen köy kılavuz istemez: Bu ülkenin zorbalık tarihi, Müslümanığın farklı isimlerin arkasına saklanma tarihidir ve bu tarih şeklen bitmiş gibi görünse de psikolojik düzeyde hâlâ devam etmektedir.

İşte bu nokta taşın dişe değdiği andır.

Hani 'birine kırk gün sen delisin desen, deli olur' derler ya, tıpkı bunun gibi yukarıda belirttiğim kavramlar da onlara fazlaca itibar edenler tarafından giderek bir yaşam içimine dönüştürülüp içselleştirilince at izi it izine karışmakla kalmamış, bu karışıklıktan yarar uman kimi işgüzarların 'sol, sosyalist, komunist, antikapitalist, devrimci' ekleriyle ürettikleri nesebi gayrisahih yeni tanımlar sayesinde de nur topu gibi bir kavram kargaşası kucağımıza düşüvermiştir. İşte taş, işte diş ve işte onun değdiği an yani içinde bulunduğumuz zaman...

Bugünkü gelinen noktada milliyetçilik, mukaddesâtçılık, sağcılık, ülkücülük / milli görüşçülük ve muhafazakârlık artık bir kamuflaj değil doğrudan yeni(den) edinilmiş bir zihniyetin adıdır. Fakat bu zihniyete mensup birini layıkı olduğu o kavramın içinden değerlendirmek de başlı başına bir sorundur. Örneğin birine 'sen muhafazakârsın' demek, hemen 'sen Müslümansın da ben kafir miyim?' tepkisine bitiştirildiği için, 'tekfir' konusuna gelip dayanmaktadır. Oysa ki tekfir hem alınganlık göstereni hem de onun alınganlığına neden olanı çok zor durumlara düşürecek kadar hassas bir konudur.

Bu kırılgan noktaya gelmektense konuyu farklı bir açıdan kavramak için malum kargaşanın ta başına dönerek konuşsak ne olur?

Şu olur: Kendi hayat şartları içinde değerlendirilmeleri gereken bir çok dini bütün, niyeti sahih ama eylemi sorunlu Müslüman'ın o günlere mahsus düşüncelerini cımbızlamak zorunda kalırız ki, bu da örneğin bir Mehmed Akif'i, bir Necip Fazıl'ı en basitinden 'ırkçı' koltuğuna oturtmamızla sonuçlanır. Böylesi bir gayretin adı da olsa olsa 'fikri puştluk' olur.

Hadi bundan da kaçınalım ve mezkur kavramların Müslümanlıkla ilgili ve ilgisiz yanlarını belirleyerek bir sonuca gitmeye çalışalım desek ve örneğin 'muhafazakârlık'ı bu açıdan ele alsak. Ancak bu da benzeşmesi mümkün olmayanların benzeştirilmesi gibi cebri bir sonuca götürür bizi. Çünkü, muhafazakârlık 'menfaat' olgusunu da içkin bulunan materyalist bir zihniyete aittir. Oysa ki, Din'in muhafazayla ilgisi hem hayatın muhafazası için olmasıyla hem de tevhid ile ilgili bir husustur.

Bunlardan görünen odur ki, siyasi zorunluluklar gereğince bir zamanlar kendisiyle Müslümanlığımızı perdelediğimiz kavramlar, dönüp dolaşıp birer taşa dönüşerek bugün dişimize değmiştir. Perde aslın yerine geçmiş, perdenin perde olduğunu söylemek delilik, taşkınlık, öfke alameti sayılmaya başlanmıştır. Hiçbir nitelemeye, eklentiye, takıya ihtiyaç duymadan Müslümanlık kavramına sahip çıkmak ise yersiz, yetersiz bir eyleme dönüşmüş ve bu yüzden muhafazakârlar ile (güya) sol-müslümanlar meydanın itibar gören cazgırları kesilmişlerdir.

Müslüman'ın Müslüman'dan başka adı yoktur diyenler ağızlarında taşla ve ağrıyan dişle gezinen muzdariplerden başkası değildir artık.

05.05.2012 Yeni Şafak
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.