22 Ekim 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara7°C
  • İzmir17°C
  • Konya9°C
  • Sakarya14°C
  • Şanlıurfa19°C
  • Trabzon14°C
  • Gaziantep15°C

PAZARTESİ SOHBETLERİ 2

M. Ali ABAKAY


Zaman içinde yazıp yazmamak arasında bir kararsızlık içindeyim. Yazdıklarım okunmakta mı yoksa okunmamakta mı? Yazdıklarımın ülke için bir faydası var mı? Yazdıklarım, kaç kişiyi ilgilendirir? Bunca yazan içinde okunurluk oranımız ülke içinde milyonda kaç kişiyi içine almaktadır? Bir sürü vehimlik sorular, anlayacağınız. Kişi neden yazma ihtiyacını duyar? Yazdığından beklentisi nedir? Her yazınlın getirdiği ve götürdüğü nelerdir? Bunca yazı kaleme alan biri olarak, yazanın beklentileri karşılanıyor mu?  İşte, birçok sorunun kördüğüme dönüştüğü, kördüğümden açmazlara işaret eden durum… İnternet ortamında dünya çapında en çok yazarın (!) bulunduğuna şüphemiz olmayan ülkede, yazanların yazdıkları dikkate alınıyor mu?

***

Bir gariban işçinin, asgarî ücrete talim eden ve ismini dahi öğrenmediğim bir şahsın kameraya alınmış görüntüleri, bir anda ülkede “Oğlum bak git!..” sloganını herkesin diline, sinema filmine dönüştürdüğü zeminde ne diyebiliriz? Dayağını yiyen çocuğun kamera çekiminden aldığı para var mıydı? Senaryoya göre mi bu çekim yapıldı? Bunu bilmekten uzak biri olarak, bu sözün bir sinema eserinin adı olmasına şaşırmadım.

***

Bizde siyaset, halkın rahat etmesi, milletin huzur içinde yaşaması için değil, muktedir olanla muktedir olmak isteyenler arasında gövde gösterisine dönüştüğü için, fillerin tepinmesiyle çimlerin zarar görmesi arasında bir paralellik var. Kapışanlar, bazen ne için kapıştıklarını bilmez hale geliyor, biz onları televizyon ekranlarından seyrediyor, söylediklerini gazete sayfalarından okuyoruz. İnternet sayfalarından ülkeyi kurtarmak isteyenlerin yazdıkları ile vatandaşların yorumları, işe eklenince, kişinin ruh yapısı bozulmaz mı?

 

Sene sonu yaklaştığı için ödülleri verme sezonu başlayacak. Herkes kurduğu ödül şartnamelerine ve kendisine yakın olanlara, kalemlere göre, bir ödül düzenleme yarışmasına girecek. Yılın annesi, babası, politikacısı, öğretmeni, sinemacısı, yazarı, şairi, televizyoncusu,  topçusu ve popçusu olmak üzere kimin aklına ne gelirse onu yapacak… Buna itirazımız yok da sanal ortamda bunca isim vardır, yazıp çizen. Onlardan birini kim seçecek?

***

Ülkenin yatırım alanlarına baktığımız zaman, köy hayatından çıkıp kabuklarını kıran, ilçelerden şehirlere doğru yelken açan ve kendi alanında son otuz senede söz sahibi olanlar, arslanlı-kaplanlı birçok şirket ve holding kurmaya muvaffak oldu. Kimisi yılların ezikliğini bir çırpıda ortadan kaldırmak isteği ile dolu görünmektedir.  Onların da 4X4 Jeep ile dolaşma özgürlüğü yok mu? Rezidanslarda, plazalarda yaşama hakkı yok mu? En lüks markalardan alış veriş yapma yasağına nende takılsınlar? Bu dostlar, başkalarını taklit ettiklerinin farkında mı? Dün, yaşamları ne denli mütevazı iken bugün o denli değişmiş.  Aradaki uçurumu nasıl izah edecekler? Hakikatten merak ediyoruz… Yoksa onlar da Beyaz Türkler misali değiştiler mi? Hayırla hasenatla aralarındaki bağlar koptu mu? Kapitalizme karşı çıkarken, emperyalist boyunduruğu mu kabul ettiler? Vakit namazlarını cumaya, cumayı ayda bire indiren şahsın, mal varlığı ona bir değer mi kazandırdı? Peygamberî  bakışı anlatmaya gerek var mı?

***

Herkesin ve her kesimin futbol takımı tutma serbestî hakkı (!) misali gazete ve televizyon kurma hakkı var. Bundan yararlananlar, gazete ve televizyon ve de radyo sahibi olanlara baktığımızda doğruları yansıtma tarzları oldukça farklı:

-Her yiğidin bir yoğurt yeme tarzı vardır!...

Bildiğimiz, doğrular aynıdır. Doğrunun yerine ikame dilen ne varsa hakikate mugayirdir. Hakikate ters olan ne varsa batıldır, yalandır, günahtır, şirktir, vebaldir, ayıptır,… Peki biz, kendi nefsimize göre doğruyu şekillendirme hakkını kimden almışız? Bu yanlışlar içinde olanlar, televizyon ekranlarından ve gazete sayfalarından eksik düşmezken ödüllendirilmezler mi?

***

Mebus olup Ankara yolunu tutan birisiyle, tanıdık biri ile hasbihal ettim, geçen ay. Hayatından memnun değil. Hemşehrimle konuşurken başka mebuslarla da konuşmadım, değil. Sakın Meclis’e gittiğimi anlamayınız. Ben, o yolun nereden geçtiğini de bilmem, meclise de  gitmedim. Mebus olma gibi bir derdim de yok, şükür!.. Yaptıkları işin kutsallığına varacak derecede lafı tavına getirince, olumsuzlukları beyan etmemiz, moralini bozmaz mı? Kültüre ve sanata müsbet manada bir yatırımın olmadığını söyleyince hak vermedi değil.

Ben bir aydır şehre gelmesini ve aramasını bekliyorum. Ev ortamında oturup, şehrimizin meselelerini dile getireceğiz. Ben altı ay kadar bekleyeceğim, bıkmadan ve sıkılmadan. Bakalım şehre ikinci gelişinde kendisiyle konuşma imkânı(!) bulacak mıyız? Çünkü O, bana söz vermişti. Ya kendi evi ya kendi evim… Muhtemelen seçim zamanı gelecek ve şair-yazar meclisine aza olduğumuz için çağrılacağız: ”Üstad, ne dersiniz?”

“Üstad”  kelimesi, kurulan bir tuzağın habercisidir, biline. “Ye kürküm ye” fıkrasını anlatmaya gerek var mı? Hiç sanmıyorum. Biz, verilen sözün neden gerçekleşmediğini soracağız, çağrılsak ya da bize uğranılsa!.. Ben, gönlümde istediğim kadar bayram edeyim, ne çağrılacağız ne bize uğranılacak!... Şimdi herkesin nabzına göre söz söylemenin, şerbet ikram etmenin siyasetin temelinde olduğunu söyleyen çıkarsa şaşmamak gerekir. Biz, sadece doğrularla hareket etmesinden yana anlayışa iman etmiş olanlar olarak, yalana, talana ve dolana kalbini, dilini, hayatını sımsıkı kapatmış biri sıfatıyla, “Bu iş bize göre değil!..” diyoruz. Sanatkârın siyasetle alakası olmamalı, siyasetçi sanatkâra saygı gösterme mecburiyetinde olmalıdır.

-Toplantıya çağırmışlar. Bilirisiniz Mebus Bey, bizim arada bir fikrimizi alır.

-Çok güzel çok güzel… Benden de selam söyle.

Sanata, sanatkâra bakış, bu denli ucuz olmamalı. Sanata ve sanatkâra bakış böyle olmamalı. Biz, kimsenin ayağımıza gelemsini kolay kolay istemeyiz, elbette bulunulan makamın bir farklı yönü vardır. Sanatkâr, isteğini ulu-orta dile getiremez, söyleyemez. İş arayanlar, yalakalık yapanlar, ihale peşinde koşanlar ve mebusun gözüne girmek için can atanlar yanında sanatkârın söyleyeceği ne olabilir? Kocaman bir hiç!..

***

Bir yazının nihayetine vasıl olunca bu haftadaki sohbetimiz de kemale erdi. Sahi biz yaptıklarımızın mükâfatını kimden bekliyoruz? Şayet yaptıklarımız Hakkın rızasını kazanmak ise- iman etmemizin gereği-   kimseden bir şey bekleyemeyiz. Eğer, amaç Hakkın rızası değilse, insanlardan bir şey beklemenin ismi ticarettir, dünyalık peşinde koşmaktır, menfaat çarklarını çalıştırmaktır.

***

Sanatkâr, ödülünü halktan alır, kendisine saygı duyandan alır. Biliyorum, bu sene yazdığım yüzlerce yazı karşılığında kimse bize bir ödül vermeyecek, vereceğe de benzemiyor, kimse… Şimdi oturup ağlayalım mı reklâm peşinde mi koşalım? Araya adam bırakıp, ödül beklediğimizi mi ima edelim?

***

Günümüzde sahte, şişirilmiş sahte imajlarla el üstünde tutulanların akibeti, kendilerinden öncekilerden farksız olmayacak. Onlar, nasıl unutulmuş ise bunların da unutulması mukadderdir. Çünkü kişi, hak etmediği makama getirilmemeli. Şayet, iş ehline verilmez ise kıyameti beklemek esastır.

Bunun Peygamberî söz olduğunu bilmeyen itiraz eder, başka yorumlarda bulunur. İşi ehline vermeyenler de sorumluluk taşır. “Hangi iş? Neredeki iş? Kim suçlanıyor? Olur mu, bu kadar nankörlük? Sizin için çalışmıyor muyuz? El-insaf, sende mi Brutüs?  “ misali soru yağmuruna tutulursak, cevabımız oldukça nettir:

-Bizim kimseyi suçlamamız söz konusu değil. Denilenler doğru ise hatalarınızdan vazgeçin. Dediklerimiz doğru ve yaptıklarınızda  hata yok ise, söyleneni bir tavsiye bilin, kulaklarınıza küpe biçiminde algılayın..

Şimdi dediğimizi anlamayan biri çıkar da dediğimizden yalan-yanlış şeyler uydurtur ve bunu kendilerinden  “aferin” bekledikleri zatlara iletirlerse, sonuç içinden çıkılmaz hal alır:

-Biz, doğru olan ne ise onu belirtiriz. Hatanız varsa düzeltiniz. Hatanız yok ise belirttiğimizi uyarıyı, dost tavsiyesi kabullenin.

***

05.11.2012
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.