- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul16°C▼
- Ankara15°C
- İzmir20°C
- Konya15°C
- Sakarya17°C
- Şanlıurfa21°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep19°C
PAZARTESİ SOHBETLERİ 3

M. Ali ABAKAY
Haftada bir aynı başlıkla yazarken, yazılara farklı bir isim seçme endişemiz olmadı. Nasılsa haftanın ilk günü ve kişi, bu başlığı taşıyan yazıları okuyunca, haftanın panoramasını bekler gibi bir halet-i ruhiye içindedir.
***
Artık hayatı magazinleştiren zorunluluk, bizim yazılarımıza da tevarüs etti. Haftanın ne çok konuşulan konusu, kış mevsimiyle birlikte balkonlarda solmaya, kurumaya yüz tutan saksıdaki çiçeklerin, salonlara alınarak kış bakımlarının nasıl olması gerektiği hakkında kanaatim vardı. Olanlar ve bitenler, bu önemli meselenin hasıraltı edilmesine sebep oldu.
***
“En çok seyredilen dizilerin arasında bir sıralama yapılırsa hangi dizi daha gerçekçi sayılabilir?” sorusuna cevap veremeyişimizin sebebi, aylardır televizyon seyretmeme isteğimizden kaynaklanmaktadır. Televizyon seyretmeyen ve bundan rahatsızlık duymadığını ifadede özgür davranan biri olarak, bu soruyu da cevaplayamıyorum. Hangi dizide ne olduğunu, kimlerin “İn” kimlerin ”Out” konumunda olduğunu, dizinin en heyecanlı, merakta bıraktıran son kısımlarının ne olduğundan haberim yok.
***
Adeta boynunu büken facebook, her sayfamı açmak istediğimde bana “Hoş geldiniz” diyor. Ben, sadece şahsıma bunun dendiğini sanıyordum, yanılmışım. Herkese gösterilen bu iltifatın sıradan halini artık beğenmiyorum. Kapattığımda, “Dışarı mı çıkıyorsun? İletişimini sürdürmeye devam et!..” emri karşısında, asî tavrım devam etmektedir: Çıkıyorum!..
En son hesap dondurma işleminden sonra, adeta bana “Sen yine geleceksin, boşuna uğraşma” denilmedi de şu ibare çıkarıldı, karşıma: “Hesabını yeniden etkinleştirmek için, eski giriş e-postanı ve şifreni kullan. Siteyi eskisi gibi kullanabileceksin. Umarız yakında geri dönersin.”
***
İsterdim ki başkan seçilen bir devletin üst temsilcisi eskisi gibi gündeme damgasını vursun. Eskiden şu ya da bu derdik de adamı(!) seçilen sevinçten dört köşe olurdu. Yine Filistin üzerinde uçaklar gezerdi, bombalarını düşürürdü. Paramız, her adamlar seçilende değer kaybederdi. Bu seçimde televizyon seyretmediğimden midir, gazetelere fazla gömülmediğimden midir, gürültü ve patırtı az gibi…
***
Spor camiası da eskisi gibi gündemde değil. İddaa, bahis, mahis, gol-mol, top-mop, altılı ganyan, .. vs bizi kesmiyor. Mutlaka bizde de arenalar yapılmalı, boğa güreşleri olmalı, matador yetiştirmeliyiz. Bizim futbol gladyatörlerimiz, eski tadı vermekten uzak.
Bahisle ilgili yeni tavsiyemiz olacak. Eğer bu tutulursa Rabbim, bizim günah hanemize bereket diye yazmasın: Papatyaları küçükken kopartırdık, seviyor-sevmiyor diye. Baharı beklemekten aciz sosyete bu oyunu benimserse, kazandım-kaybettim diye yapma papatyalar icad edebilir. Aman dikkat!...
***
Ey Can Yazıları’nın müptelası olduğunu söyleyen kimi dostlar, bu tarz yazılara alınmaktaymış: Ne güzel yazıyordun da okuyorduk, şimdi bu tarza başladınız.
Ben, edebiyat ilmine yelken açmış biri olarak, başkasının yazması gerekenleri dile getirirken onlar kumda oynamaya devam mı edecek? Buyursun, yazsınlar. Hatta insan sağlığı için zararlı üç beyaza yeni bir beyaz daha eklediğimi de itiraf edebilirim. Kalkıp gece ve gündüz beklenen kurtarıcıyı dile getirenler, Godot’hun neden gelmediğini kendilerine sorgulatmazlar mı? Samuel Beckett hakkında bilgi verelim mi? Bekleyecek misiniz yoksa damarlarınızdaki asil kanın pıhtılaşmasına katalizör mü yapacaksınız, bu önemli mevzuu? Şimdi bizim hakkımızda Ahmet Hakan’ın ikinci versiyonu muamelesini bize reva göreceklere şunu deriz: Vicdanınıza danışın. Ben hiç plazalarda yazı yazmadım. Yazdıklarımdan bugüne kadar bir ücret almış değilim.
***
Şehir Tarihi hakkında yazdıklarımıza artık tahammül etmeyenler, yenilik istemektedir, bizden. Madem istenen budur ve bizden beklenen budur, emr-i vak’îleri gereğince artık tarz değiştirdiğimizi, her pazartesi bu tarz yazılarla karşılarında olduğumuzu belirtelim.
-Bu gün Allah için ne yaptınız?
Sadece bu sorunun cevabını versinler, biz yazmaya devam ederiz, kendimizce.
***
Bazı zevat, bizim bu destursuz bağa girişimiz karşısında hiddetlenip, “Tiz, bu kalemin sahibi buradan kovula!..” diyerek avazı çıktığı kadar bağırabilir. Bizi, ülkede olan her türlü olumsuzluğun çıban başı olarak gösterebilir. Merak etmesinler, yazdıklarımızı okuyan sayısı yetmiş milyonluk nüfusun oranına vurulduğunda bir milletvekili seçiminde bağımsız bir adayın aldığı oyların onda biri kadar değildir.
Bizim yazmamızla çizmemizle hiçbir taş yerinden oynamaz, oynayan varsa sadece bize itirazı olacak olanlardır.
***
Bir Yazar Birliği’nden beklenen, Kültür Bakanlığı’ndan istenmiyor: Ne biçim iş yapıyorsunuz, daha faydalı işler yapamaz mısınız? Siz koskoca bir birliksiniz….
Heyhat!.. Bekâra kadın boşamak kolaymış. Sıkıysa sen gel, bu işi evir ve çevir. İstersen, sen de bir birlik kur, boynunun ölçüsünü al ve zorlukların ne kadar olduğunu gör.
***
Arada bir dostlardan kitaplar bekler dururuz. Buna “TYB de dahil” dersek, ne denli demokrat davrandığımızı sergilemiş oluruz. Şehrimizde, bulunduğumuz ilde her kitabı bulmamız zor ve maddî güçlükler ortadadır. Çıkan yayınları, sınırlı da olsa bize ulaştırsalar, bu tarz çapsız yazılar kaleme almayız ve daha bir dolgun biçimde yazar, entellektuelliğin merkezinde yerimizi alırız(!)
Edebiyat dergileri ile tanışmak isteriz, yeni çıkan kitapları okuyup tahlil etmek isteriz… Etkinliklere katılma arzumuz, sıfırın altında kırk derece değil. Ne hikmetse taşrada yaşayanların bu işlerle kafası ermez düşüncesiyle ne dergi ne kitap promosyonuna katılmamız uygun görülmez. Elbette dergilerin ve yeni çıkmış kitapların bize ulaşmasında bir sakınca bulunmamaktadır.
***
Gönülleri fethe memur kıldıkları benlikleriyle bizim dünyamızda kendisinden fazla bilgili olana tahammül etmeyen kimileri, nefislerini körelteceğine, kalemtraştan yeni çıkmış kurşun kalem misali “hodrimeydan” demedikleri kaldı.
Kurban, biz kendi halimizde insanlarız. İşin şaka yanı kimse ile boy ölçüşmek için meydana çıkmadık. Pazartesi Sohbetleri başlığı altında neler yazacağımızı şaşırdığımız için, bu iki sayfayı işte böyle malayanî şeylerle doldurur, kendimize yakıştırdığımız yazar sıfatına leke sürmemeye çalışırız. Yazdıklarımız dokunuyor ve sizi rahatsız ediyorsa, bizi okumazsınız. Yok, buna rağmen okur ve sitem ederseniz, hem nalına hem mıhına vurmayın, iki yoldan birini seçin.
***
Müzik piyasasına da ekonomi alanına da her yöne açık Pazartesi Sohbetleri’nin yenisinde buluşmak üzere, ömürde varsa, gelecek haftaya kadar esen kalın.
12.11.2012
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.