- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler

- İstanbul14°C▼
- Ankara10°C
- İzmir13°C
- Konya9°C
- Sakarya14°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep12°C
POSTİTE İLİŞTİRİLMİŞ KİMLİKLER

28 Şubat 2025 Cuma 13:34
Üniversitede insanlar adeta ikiye ayrılmıştı: Cüzzamlılar ve cüzdanlılar. Cüzzamlılar “eski yönetim” döneminde, yani 28 Şubat'tan önce, çok sayıda başvuru arasından yarışmacı bir sınavla alınan akademisyenlerdi. Tek suçları normal yönetim döneminde alınmış olmalarıydı. Bunların çoğu yurtdışında ya da Türkiye'nin seçkin üniversitelerinde doktoralarını bitirip dönmüş idealist, pırıl pırıl genç akademisyenlerdi. Bunlara hak ettikleri kadroları da verilmediğinden çok ciddi ekonomik sıkıntı içindeydiler.
Kudret Bülbül/ Yazar
"Her an kapatılabilirim" korkusuyla sürekli yedek/stepne partilerini hazır tutan siyasal partiler gibi, ben de "her an atılabilirim" korkusuyla, yurt içinde ve dışında başladığım doktoralarımdan birini nihayet bitirip Üniversiteme dönmüştüm. Tabii ki içimde doktoramı bitirip döndüğüm için hiçbir sevinç yoktu. Çünkü daha önce dönenlerin başına gelenleri her gün üzülerek duyuyorduk. Bu nedenle rahmetli Cem Karaca gibi "dönmek döneklikse döndüm işte" diyemiyordum gururla.
Ama korkunun ecele faydası da yoktu. Biraz kendimden, biraz Türkiye'deki 28 Şubat karabasanından ve Üniversitemdeki akıl dışı uygulamalardan kaçmak için yurt içinde ve dışında geçirdiğim süreler de bittiğinden artık üniversiteme dönmek durumundaydım.
Dönmeden önce bazı kararlar almıştım. Daha önce dönenlerin anlattıklarını hiç olmamış gibi varsayacak, yöneticilerimle insan kalarak normal bir ilişki kurmaya çalışacaktım. Aksi takdirde, anlatılanlara bakılırsa normal kalabilmenin imkanı yoktu.
İlk günden çizildim
Dediğim gibi de yaptım. Rektörle, dekanla, bölüm başkanı ile görüşmek için daha ilk gün randevu istedim. Açık Öğretim mezunu olan bölüm başkanımız daha ilk günden beni çizmişti. Çizmenin ne demek olduğunu herhalde o ortamları yaşayamayanlar bilmezler. Yani akademisyenlerin fakülteye devam mecburiyetlerinin kontrol edildiği çizelge vardı. Gelmeyenler, geç gelenler hemen çizilir ve bir süre sonra kendilerine bir sarı zarf gönderilirdi. Sarı zarfın ne demek olduğunu da siz araştırın lütfen..
Böylelikle ilk gün çizerek bana Bölüm Başkanımız, koşullara hızla adapte olmam için zipli bir "hoş geldin" demiş oluyordu.
Cüzzamlılar ve cüzdanlılar
Üniversitede insanlar adeta ikiye ayrılmıştı: Cüzzamlılar ve cüzdanlılar. Cüzzamlılar "eski yönetim" döneminde, yani 28 Şubat'tan önce, çok sayıda başvuru arasından yarışmacı bir sınavla alınan akademisyenlerdi. Tek suçları normal yönetim döneminde alınmış olmalarıydı. Bunların çoğu yurtdışında ya da Türkiye'nin seçkin üniversitelerinde doktoralarını bitirip dönmüş idealist, pırıl pırıl genç akademisyenlerdi. Bunlara hak ettikleri kadroları da verilmediğinden çok ciddi ekonomik sıkıntı içindeydiler. "Çok önemli bir vasıf" olarak "yeni yönetim" döneminde üniversiteye girmiş, çok hızlı bir biçimde kadrolarını almış olan cüzdanlıların ise böyle bir sorunu yoktu. Doktor ve doçentlerin araştırma görevlisi statüsünde tutulması, araştırma görevlisi maaşlarının o yıllarda neredeyse asgari ücret düzeyinde olduğu bir ülkede çok büyük bir gelir, statü ve prestij kaybı idi.
Cüzzamlılarla konuşmak, ilişki kurmak diğerleri için çok büyük bir cesaret örneğiydi. Hakkını yemeyelim, az da olsa aralarında bu cesareti gösterebilenler vardı.
Böyle bir toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik, patolojik "akademik" bir ortamda, Ankara'da oturduğum için her gün üç vasıta değiştirerek Fakülteye gidip gelmeye başladım. O yıllarda Ankara'da oturmak, normal kalabilmek için çok büyük bir nimetti. Çünkü her gün yeniden ve yeniden yaşanan ve her yaşananla yeniden üretilen travmatik ortamın ağırlığı her zerremizi daha da geriyordu. Ama Ankara'da oturanlar için, dönüşte, o koca dağı aştıktan sonra, yaşananalar bir nebze de olsa geride kalıyordu. Ertesi gün tekrar girilecek de olsa, değiştirilen bu ortam insana yeni bir nefes oluyordu.
İlk günlerde ben toplu ortamlardan olabildiğince kaçıyordum. Çünkü bizim arkadaşlar, yani cüzzamlılar bir araya gelerek zaten ağır olan havayı daha da ağırlaştırıyorlardı. Bir çözüm de üretemediğimize göre zaten ağır olan havayı daha da ağırlaştırmanın kime ne faydası vardı ki..
Yine böyle bir gün Üniversiteye gelmiş, bir süre kütüphaneye uğradıktan sonra 5 kişi kalmakta olduğumuz küçük, kasvetli odamıza dönmüştüm.
Odada kurşun gibi ağır bir hava vardı. Herkes zehir soluyordu adeta.
Son derece gergin simalar ve ifadelerle;
-Bu böyle olmayacak
-Daha fazla dayanılamaz artık..
-Parya mıyız biz?.
Kaynak:https://www.star.com.tr/acik-gorus/postite-ilistirilmis-kimlikler-haber-1928571/
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.